3 Aralık 2023
SEVDA MÜJGAN

Yaşamak, ne kadar zor olursa olsun zorlukların üstesinden gelinmelidir. Dünya pırıltılı bir yerdir. Her şey “kira-kira”dır.
GÖÇMEN AİLELER VE ÇOCUKLARI
Giriş
Ata/ana yurdundan göç etmek zorunda kalan insanlar, beraberlerinde götürdükleri “yeni bir yaşam umudu”na sıkı sıkı sarılırlar. Cynthıa Kadohata, ABD’de yaşayan Japon asıllı Takeshima ailesinin bu umutlarını Mutluluk Sözcükleri adlı romanına konu eder. “Umut”un ufku geniştir; düş kırıklıklarıyla birlikte sevinçleri de içinde barındırır. Nedenler, nasıllar, ne zamanlar üzerine kafa yormak ise okura düşer.
Tokyo, California, Iowa, Georgia
Birleşik Devletlerde doğan baba (Romanda adı geçmez.) ve ağabeyi Katsuhisa, eğitimleri için Japonya’ya gönderilir ancak eğitimlerini tamamlayamadan ailelerine yardım etmek üzere California’ya dönmek zorunda kalırlar. Baba, oradan da Iowa’ya gider. Anne ve baba, Iowa’da tanışır ve evlenir. Küçük bir kızken bir çiçekçi dükkânına sahip olmayı düşleyen anne, eşiyle birlikte yöresel yiyecekler satan bir dükkân işletir. Aralarına önce Lynn, ondan dört yıl sonra 1951’de de Katie katılır. Ancak Iowa’da çok az Doğulu olması dükkânlarının iflas etmesine neden olur.
Katsuhisa ağabey, çocukken bir gün büyüyüp dünyayı haritalayacağını düşünür. Yer ölçümcü olmayı ister. Ancak Georgia’da hiç kimse bir Japon’u yer ölçümcü olarak işe almaz. Genç adam, beş yerden geri çevrildikten sonra bir kümes hayvanları üretme çiftliğinde çalışmaya başlar. Kardeşinin iflas etmesi üzerine ona çalıştığı çiftlikte, yengesine ise kümes hayvanları işleme fabrikasında iş bulabileceğini söyler. Böylece aileye Georgia yolu görünür. Oysa Katie, Iowa’da ablası ve ablasından sonra en iyi arkadaşı, kendisiyle sürekli konuşan oyuncağı, yarı köpek yarı tavşan Bera-Bera ile çok mutludur.
Abla Lynn’in, Katie’ye öğrettiği ilk sözcük “kira-kira”dır. “Kira-kira” Japoncada “parıltı” demektir. Her çocuğun ona dünyaya parıltılı bir yer (cırcır böcekleri, kargalar ve rüzgârın gündelik olaylar olmalarının yanında büyülü şeylermiş gibi görüldüğü bir yer) olarak bakmayı öğreten bir ablası yoktur. Katie için sevdiği şeyler (mavi gökyüzü, köpek yavruları, kelebekler, rengârenk mendil kutusu…) artık “kia-kira”dır.
Abla, okulda olmadığı zamanlar kardeşiyle ilgilenir. Lynn’e göre Katie, dünyadaki en iyi küçük kardeştir. Katie’ye göre ise ablası dünyanın en cesur kızıdır ve bir dahidir. Çok iyi satranç oynar ve her şeyi okuyabilir. Küçük kız, ablasına sorular sormayı çok sever; onun bir sürü yanıtı vardır. Kardeşine dünyada bilmesi gereken ne varsa öğretecektir. Dünyadaki en düzgün el yazısına da o sahiptir. Günlük tutar ve günlüğünde her gün Katie’den de söz eder.
Katie henüz altı yaşındadır ve ona göre her şey yolundadır. Neden bir güney eyaletine gitmeleri gerektiğini anlamaz.
Takeshima ailesi, yalnızca altı Japon ailesinin yaşadığı 4001 nüfuslu Chesterfeld kasabasında, yakındaki başka bir kasabada üretme çiftliğinde çalışan öbür Japonlar gibi ucuz bir apartman köşesinde yaşar. Yoksul da olsalar tüm Japonlar gibi hiçbir zaman borç para almazlar. Evlerinde hiçbir şey boşa gitmez.
Bir Abladan Öğrenilenler
Anne ve babası Katie’nin birinci sınıftan önce okula gitmemesi gerektiğini düşünür. Küçük kız, her gün 15.30’da ablası Lynn, sokağın aşağısında görünene kadar pencerede onu bekler. Ablası okuldan geç dönecek olsa ağlamaya başlar. Komşuları, küçük kızı “Lynn’in evcil köpeği gibi” gördüğünü söyler. Çok ciddi bir durum olmadığı sürece kardeşine öğüt vermeye kalkmayan abla, ona her zaman doğruyu söyler, bir bebekmiş gibi gözdağı vermeye kalkmaz.
Okulda pek arkadaşı olmayan Lynn, kardeşiyle zaman geçirmekten hoşnuttur. Sırt üstü uzanıp gündüz bulutları, akşamları ise Samanyolu’nu seyretmek Lynn’in düşüncesidir. O, çocukların lideridir. Çocuklara uzaylılar geldiği zaman onlarla konuşmak isteyecekleri için gözlerini açık tutmalarını söyler. Ilık havalarda yakar top oynarlar.
Abla kardeş, kimi geceler yatmadan önce isteklerini dile getirirler. Katie’nin dileği, “karyolalı bir yatak ve içinde sekiz yerine on altı tane boya olan bir kutu pastel boya”dır. Lynn ise günün birinde burslu olarak üniversiteye gidebilmeyi ve kardeşinin her zaman mutlu olmasını diler. Ablanın geleceği parlaktır. Kendisi bir uzay bilimci ya da ünlü bir yazar olmak isterken kardeşinin büyüyünce Afrika’ya gidip hayvanları araştıracağını düşler. Kardeşinin güzel ve dahi bir tenisçi olması da olasıdır. İki kardeşin evlendikleri günlere kadar uzanan düşleri arasında birbirlerinin alt sokaklarında oturmak ve California’da deniz kıyısında yaşamak da vardır.
Güzel bir ev satın alacak kadar paralarının olması ise yalnızca Lynn’in değil, anne ve babanın da düşüdür. Bir eve sahip olmak, yaşamak için sürekli çalışmak zorunda olan yoksul bir aile için büyük bir güvencedir. Lynn ve Katie, anne ve babasının bu düşü gerçek kılmak için buzdolabının altında, bir tepsinin içinde sakladıkları zarfta para biriktirdiklerini bilir. Onlar da babalarının onlara hafta içi her gün verdikleri 5 senti yeni bir ev alınmasına yardım etmek amacıyla banyo küvetinin altındaki fayansın küflü deliğinde saklamaya başlarlar. Katie, annesinin kendisini hiçbir zaman güvende hissetmiyormuş gibi göründüğünün farkındadır. Babasının sözleriyle annesi “narin, nadide, güzel bir çiçek”tir. Huzur ve sessizliği sever. Katie “Babam, annemi çok seviyordu. Bu da benim kendimi güvende hissetmemi sağlıyordu.” diye düşünür.
Büyüdükçe Farkına Varılanlar
Katie, Iowa’dan Chesterfeld kasabasına yaptıkları yolculuk sırasında konakladıkları bir motelin yalnızca arka odalarının Meksikalılara ve yerlilere ayrıldığını öğrendiğinde neden yerli ya da Meksikalı olmadıkları halde arka odada kalmak zorunda olduklarını anlamaz. “Arka oda sorun olmaz.” diyen babasının yanında onun, anlamadığı bu duruma karşı çıkışı, motel görevlisini öfkelendirmekten başka bir işe yaramaz. Üstelik arka odaların ücreti, iki dolar daha fazladır. Lokantalarda da durum farklı değildir. Beyazlar en önde oturur, arkalar ise renklilere ayrılmıştır. Hiçbir yerde kendilerinden başka Japon göremedikleri için nereye oturacaklarını bilemez, her gittikleri yerden çıkarılırlar.
Küçük kız, okula başladığında ablası, okuldaki çocukların kimilerinin onu tanımak istemedikleri için ona selam vermeyebilecekleri konusunda uyarır. Alışverişe çıktıklarında insanlar kimi zaman annelerine de aynı biçimde selam vermemektedir. Üstelik anne babalarının bütün arkadaşları da Japon’dur. Kasabada yaşayan dört binden fazla insanın yalnızca 31’i Japon’dur. Fazla olanların, az olanları görmezden gelmelerini anlamak, Katie için kolay olmayacaktır. Lynn’in açıklaması ise acıtıcıdır: “Onlar bizim paspas ya da karınca falan olduğumuzu düşünüyorlar.” Kardeşinin dünyadaki en mükemmel kız olduğundan kuşkusu olmayan abla, onu her zaman koruyacaktır: “Eğer birisi sana bu şekilde davranırsa gelip bana söyle ben onun çaresine bakarım.”
Katie, okula başladığı yıl dünyaya gelen erkek kardeşi Sam’i “Küçük Bay Günışığı” diye nitelendirir. Artık geceleri boş sokağa yatıp yıldızları seyrederken üç kişidirler. Lynn Katie ile, Katie ise Sam’le ilgilenir. Sam’in en çok Katie’yi sevmesi, iki kardeşin sırrıdır. Boş vakitlerini birlikte geçirirler. Onlar artık “üçlü”dür. Katie, bir ablası ve kardeşi olmasını sever. Yalnız olmaktan nefret eder.
Ağır Çalışma Koşulları
Kümes hayvancılığı, Georgia’nın ekonomisine katkı sağlayan en büyük alan da olsa bu durum, bu alanda çalışmayan birçok insanın çalışanları küçük görmesini engellemez. Baba, üretme çiftliğinde tavuk seçici olarak çalışır; iş saatleri sürekli değişir. On-on iki saat çalıştıktan sonra çiftlikte yemek yiyip birkaç saat kestirdikten sonra altı saat daha çalışmak durumundadır. Anne kümes hayvanları üretme tesisinde önce kaz, tüy, bağırsak gibi pis şeylerin toplandığı, ardından da tavukların gövdesinden bacaklarının ve butlarının ayrıldığı temiz bölümde önceleri sabah 4.30’dan gündüz 13.30’a kadar çalışır, arkasından da üç saat ek vardiyaya kalır. Sonra gece vardiyasına atanır. Saçına beyazlar düşen 33 yaşındaki bu genç kadın artık sürekli yorgundur. İşçilerin program dışı mola almaları yasak olduğu için tuvalete gitmeleri de söz konusu olamaz, gereksinimlerini pedlerle gidermek durumundadırlar. Bu ise, annenin pedini kullandığında tuhaf kokmasına yol açar.
Bu kötü koşullara karşı sendikalaşarak hakkını aramak isteyen işçileri yıldırmaya çalışanlar da vardır. Annenin, başlangıçta “işçilerin bir araya gelip onlara iş imkânı sağlayan ve bir gün ev alabilmeleri için gerekli parayı veren insanlarla kavga etmeleri” olarak gördüğü sendikalaşmaya karşı düşünceleri zamanla değişecektir. Annesinin tesiste çalışmayı bırakmasını isteyen Katie, bunun koşulu olarak bir an önce ev alabilmelerini diler. Takeshima ailesi, bir ev sahibi olmayı yeni yaşamlarına yerleşmek olarak görür. Ancak bu, bir işçi ailesi için pek de kolay değildir.
Ev Sahibi Olma Düşü
“Ev sahibi olma düşü”nü besleyen düzenin, çözümü de hazırdır: bankadan borç almak. Takeshima ailesi, yoksul da olsalar hiçbir zaman borç almayan Japonlardan biri olmaktan Lynn hastalanınca vazgeçer. Lynn, ilk kez yakar top oynarken göğsüne çarpan bir topun sendeletmesi ve ardından her şeyin çevresinde dönmesiyle hastalığının farkına vardığında 14 yaşındadır. O günden sonra her şey değişmeye başlar. Lynn, anemi teşhisiyle başlayıp lenf kanserine varan zorlu bir yola girer.
Lynn’in üniversiteye gitmek ve California’da deniz kenarında yaşamaktan sonra üçüncü amacı kendi evlerine sahip olmaktır. Lynn’in üçüncü amacı, annenin birinci amacıdır. Bir ev satın almak için harekete geçmenin tam sırasıdır. Anne ve baba, bankadan borç para alırlar. Abla-kardeş uzun süre şeker almak yerine banyo küvetinin altındaki fayansın küflü deliğinde biriktirdikleri bütün paralarını da (100 dolar) bankadan alınanların üzerine koyarlar. Ev, Lynn’i iyileştirmeyecek ancak ona neşe verecektir. Oysa anne ve baba, Lynn’in hastane masraflarının yanı sıra ipoteği de ödeyebilmek için artık hiç durmadan çalışmak zorundadır.
Ablasının öleceğinin farkına varmak, Katie için oldukça sarsıcıdır. Ablasını pirinç ve ciğerle besler, ona ilaçlarını verir, ansiklopedi okur, saçlarını tarar, tırnaklarını boyar. Yine de ablasının kendisini daha iyi hissetmediğini anladığında ise umutsuzluğa kapılır. O dönem okulda her zamankinden daha kötüdür. Öyle ki notları düzelmezse okuldan uzaklaştırılması bile söz konusu olabilir. Annesi onu, ilkokulda yanlış yola saparsa hiçbir zaman paçasını kurtaramayacağı, sonunun ya çok kötü bir iş ya da çok kötü işi olan biriyle evlenmek olacağı konusunda öncesinde uyarmıştır. Lynn de kardeşi için kaygılanmaktadır. Ondan daha iyi notlar almaya çalışması konusunda söz ister. Ayrıca üniversiteye de gitmelidir. Çünkü “okumak” yoksul bir ailenin çocukları için en güvenli çıkış yollarından biridir.
Sonuç
Sıkı sıkı sarıldıkları “yeni bir yaşam umudu” Takeshima ailesine çokça düş kırıklığı getirse de aile üyeleri birbirlerine duydukları sevgi ve bağlılıkla paylarına sevinçler düşürmeyi bilir. Katie, içinde ablasının yaşamadığı bir evde üzüntüden öleceğini sansa da ona verdiği sözü tutar. Okulda sıkı çalışır, ilk kez matematik dersinden aldığı “A”yı, yeni “A”lar izler.
Yaşam, bir çiçekçi dükkânına sahip olmayı isteyen küçük kızın payına fabrika işçiliğini, yer ölçümcü olmak isteyen genç adamın payına çiftlik çalışanı olmayı düşürse, ünlü bir yazar ya da uzay bilimci olmak isteyen genç kızı yaşamdan koparsa da çocuklar için, Katie için dünyanın değişeceğine inanmak gerekir. Yaşamak, ne kadar zor olursa olsun zorlukların üstesinden gelinmelidir. Dünya pırıltılı bir yerdir. Her şey “kira-kira”dır.
.
Cynthıa Kadohata, Mutluluk Sözcükleri-Kira Kira, Altın Kitaplar, 2008 İstanbul.
.