12 Ocak 2024
Hatice Eroğlu Akdoğan

Kadın Eserleri Kütüphanesi
en sevdiğim, önem verdiğim, kendimi evimde hissettiğim
bir araştırma alanı oldu.
Tarihsel koşullar kütüphanelerin, kimi arşiv birimlerinin yapısını ister istemez etkilemektedir. Hiç kuşkusuz insanın ilk yazılı materyallerinden sayılan kil tabletler, papirüsler ve parşömen yüzyıllar boyu kütüphanelerin ve özel arşivlerin temel kaynakları olarak varlıklarını korudu. İnsanın bilgi ve buna bağlı teknik birikimi her zaman için bir önceki gelişmelerin üzerinde daha hızlı sıçrama yapmayı ve ilerlemeyi beraberinde getirir. Önce kağıdın, bundan yüzyıllar sonra da matbaanın icadı kütüphanelerdeki baskı malzemelerini hızla çoğaltır olmuştur. El yazması eserler ile baskı kitap, broşür, rapor, harita gibi malzemeler, artık değişen toplum ve iletişim ortamında kütüphanelerin temel malzemesi olurken kil tablet, papirüs, parşömen gibi yeniye göre kullanışlı olmayan malzemeler araştırma çalışmalarının kapsamında olsa da 16-17. yüzyıllardan beri müzelik kaynaklar niteliğine dönüşmüşlerdir.
Kuşkusuz hem müzeler hem de kütüphaneler mevcut koleksiyonlarını zenginleştirdiği sürece birer canlı varlık gibidirler. 20. yüzyıla kadar kütüphanelerin temel malzemesi yazılı, basılı, görsel baskı malzemelerinden oluşuyorken aynı yüzyıl içinde bilgiye kaynaklık eden nesne çeşitliliği hızla artma eğilimine girmiştir. Filmler, ses kayıt bantları, hem ses hem görüntüyü içeren videolar derken tüm bunların temelinde bilgi edinme ve iletişimde bugünkü dijital çağa ulaşılmıştır. Kütüphanelerdeki koleksiyon çeşitliliği ve fiziki şartlar da buna bağlı olarak biçim almaya başlamıştır.
Günümüzde kütüphaneler içinde özel konu kütüphanelerinin yeri ayrı bir önem taşımaktadır. 1982’de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Kütüphanecilik Bölümünde yüksek öğrenime başladığımda, kürsü başkanı hocamız Prof. Dr. Jale Baysal’ın kendi dersinde, ülkemizde kadınlara ait bir hafıza mekanının, belgeliğinin olmamasından yakındığı anlar olurdu. Öğrenime yeni adım atan biri olarak hocamızın bu konuda söyledikleri, doğrusu bende anlamlı bir etki bırakmamıştı. Yılların ardından, 1989’un sonuna doğru bir grup akademisyenin öncülüğünde “Kadın Eserleri Kütüphanesi ve Bilgi Merkezi Vakfı”nın kuruluş bilgisi kapsamında Prof. Dr. Jale Baysal’ın da vakfın kurucuları arasında olması onun yıllar önce derste söylediklerini bana hatırlatmıştı. Kadın konulu yazılı, basılı eserleri bünyesine alacak kütüphane, vakfın çatısı altında idare edilecekti. Vakfa öncülük eden kadınların ilk etapta evlerinden ve çevrelerinden sağladıkları kaynaklar bugün kadınlar, kadın hareketi ve toplumsal cinsiyet çalışmaları için önemli bir araştırma merkezi haline gelen kütüphanenin nüvesini oluşturuyordu.

Vakıf ve kütüphanesi mekan olarak İstanbul Büyükşehir Belediyesiyle yapılan protokol çerçevesinde, Balat-Fener arası Haliç kıyısında bulunan çok eski tarihi bir binada hizmet vermeye başlamıştı. İlk kitabım çıktığında gönül rahatlığıyla koşa koşa Kadın Eserleri Kütüphanesine götürmüştüm.
Ayrıca 1997 itibarıyla “medyada kadın” konulu bir araştırma içindeydim. Elbette ilk başvurduğum yer Kadın Eserleri Kütüphanesi oldu. Konuya dair o zaman yeterli kaynak pek yoktu. Çünkü bu alandaki araştırmalar henüz yeniydi. Söz konusu kitabım 2001’de Medyada Kadın adıyla yayınlandığında, en azından bundan sonraki araştırmalar için bir basamak olabileceği için gönül rahatlığıyla bu kütüphaneye götürdüm. Her gittiğimde kütüphanenin canlanıp zenginleştiğine, kadrosunda kütüphanecilerin çalışmaya başladığına tanık oluyordum. Kütüphaneciydim ama kütüphaneleri en çok da okur olarak seven, kullanan biriydim. Kadın Eserleri Kütüphanesi de en sevdiğim, önem verdiğim, kendimi evimde hissettiğim bir araştırma alanı oldu. Sadece kitap okuma veya araştırma mı? Normalde çalışanların da işlerini yaptığı okur salonu yeri geldi söyleşi, panel, konferans gibi etkinliklere de ev sahipliği yapıyordu.
Kütüphane 1990’da oluşmuştu ama kadınların bundan önceki belleği ile de bağlantı kurma çalışmalarını planlı bir şekilde sürdürüyordu. 19. yüzyılın sonuna doğru çıkmaya başlamış ilk kadın dergilerinin içeriğinin Latin harflerine aktarılması, söz konusu çalışmanın en önemlilerinden biriydi. Aynı şekilde cumhuriyetten önce kurulmuş kadın dernekleri ve kadın haklarının sağlanmasına öncülük eden aydın, yazar, politikacı, yayıncı kadınların da bilinip tanınmasına yönelik belgelendirme çalışmaları kütüphaneyi özel kılan faaliyetlerin birer parçası niteliğindeydi.
Kütüphane Rafında Kendime Bir Yer Açmaya Doğru
Kadın Eserleri Kütüphanesi, vakfen kadınların yönetiminde olan bir kurumdur. Onun çeşitli maddi sorunlara karşın dinamik ve disiplinli işleyişine “kadın eli” farkı diyorum. Niçin böyle düşündüğümün özel bir karşılığı olmasa da sanırım bunun anlamı ve açıklaması kadınların binlerce yıllık geçmişinde ve kendisine biçilen rollerde gizlidir. Sokaktaki bir insana “Bir kütüphanede neler bulunur?” diye sorduğunuzda genellikle “Kitap” yanıtını alırsınız. Biraz zorlasanız dergi ya da gazete diyebilir. Hepsi doğru. Yazılı, basılı, görsel, işitsel, dijital malzemeleri düşündüğümüzde ise verilen yanıtlar çok yetersiz kalır. Kadın Eserleri Kütüphanesi, özel konulu bir kütüphane. Burada kadınları ilgilendiren her konuda el yazması ve basılı kitap, dergi, gazete, kupür vs. malzemeyi bulabilirsiniz. Ancak bu kadarı Kadın Eserleri Kütüphanesine yetmemiştir. Kütüphanede “Kişi Arşivi” diye çok özel ve özel olduğu kadar da önemli bir bölüm açılmıştır. Kişisel arşiv sanatçı, yazar, politikacı, eğitimci, hukukçu, aktivist, sendikacı, akademisyen, mühendis, işçi vs. her meslekten kadının kendi özel kişisel materyallerini esas alarak oluşturulmuştur.
2020 yılının başında gönüllülük temelinde çalışmak için Kadın Eserleri Kütüphanesine başvurmuştum. Bana verilen işlerden biri kişisel arşive ait olanlarıydı. Bazı kadınlara ait özel arşivi, belli kurallar içinde düzene koyuyordum. Örneğin bu kişilerden biri Türkiye’de belediye başkanlığı yapmış ilk kadın olan öğretmen kökenli Müfide İlhan’dı.

Elimden ne tür şeyler geçiyordu? Müfide İlhan’ın ailesine ve kendisine ait fotoğraflar… Bitirdiği okulların diploma, karne ve başarı belgeleri… Nüfus cüzdanı, banka defteri, adına kesilmiş faturalar, tapu belgesi… Üye olduğu derneklerin ve partinin kimlik kartı… Bağış yaptığı kurumların kestiği makbuzlar… Kendisine gönderilmiş mektuplar, tebrik kartları, davet yazıları… Konuşmacı olarak yer aldığı etkinliklere ilişkin fotoğraflar ve konuşmacı ise konuşma metni, başarı plaketleri… Bronş, fular, kolye, örülmüş ancak yarım kalmış bir dantel ve diğerleri…
Aklımda kalan ya da kalmayan tüm bu kişisel eşyaları anlatmamın nedeni Müfide İlhan’ın bu küçük ve önemsizmiş gibi görünen eşyaları elimden geçtiğinde onun gözümün önünde birçok özelliği ile canlanıyor oluşuydu. O zaman Kadın Eserleri Kütüphanesinin “kişi arşivleri”nin ne kadar değerli olduğunu da, içinden geçen biri olarak daha iyi anlamış bulunuyordum. Aynı şey, kimi kütüphanelerin koleksiyonu arasında bulunan özel arşivler için de geçerli olmalı.
Kütüphanede kişi arşivinin içinde yolculuk yapan biri olarak kendi yapıtlarımı ve iş-meslek tecrübelerimi göz önüne getirdim. Hangi yazılı belge ya da kitap beni ya da bir başka kadını geleceğe, tarihe en iyi anlatabilir, not düşebilirdi? Eğer yeterli düzeyde varsa yazılı belgelere dayalı bir araştırma bu konuda elbette bir fikir verebilir. Ama hayatımızı yaşarken kullandığımız irili-ufaklı materyaller (kitaplarımız, dergilerdeki yazılar, kupürler, notlar, fotoğraflar, sanat etkinliği katalog ve biletleri, hobi ürünleri vs.) bizi ete-kemiğe büründüren nesneler işlevini yüklenir. İşte Müfide İlhan’ın kişisel arşivi, onu benim gözümde canlı, maddi manevi bir bütünlüğe böyle kavuşturmuştu. Aynı şekilde kişisel arşivi üzerinde çalıştığım biri sendikacı, diğeri eğitimci iki kadın için de aynı şey geçerli. En önemlisi Kadın Eserleri Kütüphanesi ve kurumun kişisel arşivinden kendi hesabıma çıkardığım pay, özel arşivimi bu bilinçle şekillendirmeye başlamış oluşumdur. Yine aynı bilinçle uzun yıllardır yazarak yaşayan biri olarak kendimi başkalarının nazarında bir araştırma nesnesi pozisyonuna getirebilecek belgesel ve efemera birikimimi önden Kadın Eserleri Kütüphanesi ve Bilgi Merkezi Vakfına teslim etmeye başlamış oluşumdur. Böylelikle bir adresim daha oldu. Darısı hayatta iz bırakma sorumluluğu taşıyarak yaşayan diğer kadınların başına…
.