BİR İLK KİTAP SERÜVENİ

HATİCE EROĞLU AKDOĞAN

Fakir Baykurt, kitabın adını “Pıtrak” koyar. Yayıncı, “Pıtrak” adının Demokrat Parti iktidarını rahatsız edeceği endişesiyle ona öykülerinden “Çilli”nin adını önerir ama Fakir Baykurt bunu kabul etmek istemez. “Pıtrak” onun çok sevdiği bir öyküsüdür.

Mesleklerimden biri olan kütüphanecilikten dolayı çalıştığım kütüphanelerde elimden sayısız kitabın gelip geçmiş olması elbet normal bir şey. Ama bazı kitaplar bana takılır ya da ben onlara takılıp kalmadan edemezdim. Söz konusu o kitaplar ya baskısı bitip nadir eser niteliği kazanmış olanlar ya da uzun yıllar önce yayınlanıp çokça baskı yapmış bir kitabın ilk baskısıdır. Merakımı giderinceye kadar onu evirir, çevirir, varsa arka kapak ya da yazar-yayıncı notlarını okur, raf adresine bundan sonra gönderirdim.

Bilinir ki bir kitabın ilk baskısı; arkasında zor dolambaçlı bir geçit bırakır, yoğun bir çaba ve heyecanı içinde barındırır. Her kitabın bir öyküsü vardır ancak her yazarın ilk kitabının öyküsü bir ömre bedelcesine  bir annenin de ilk çocuğunu doğurmasına benzer. Her doğumun bir hikayesi vardır. İlkinin doğum süreci ise oluşum bakımından öncesiyle bambaşka farklılıklar ve beklentileri içerir. Yazar da anne de ilk olanın kendilerinde nasıl bir tat bırakıp ne düzeyde bir bağ kuracağının iç sıkıntısıyla yanıp tutuşur.   Hele ki yazar; okur ve edebiyat kamuoyunda bilinen, tanınan biri haline gelmişse ilk kitabının ortaya çıkışı yazar kadar okuyanlar için de çok önem arz eder. Kendi adıma kütüphanede kitaplarla ilgili işlem yapan biri olmanın yanında yazma düşü taşıyan bir okur olarak ilk baskı ya da nadir eser niteliğine erişmiş herhangi bir kitabı kurcalamak için bir kenara ayırmamın bir nedeni de burada saklı olsa gerekti. 

Ülkemizde 60’lı, 70’li yıllara damga vuran yazarlarımızdan Fakir Baykurt’la ilgili biyografi çalışması yaptığım süreçte onun ilk kitap çıkarma çabasını ve sancısını, araştırmam sürecinde adeta ben de hisseder hale gelmiştim. 50’li yılların ortasında onca uğraş sonrası kitabın basımı yapılıp geldi gelecek derken Fakir Baykurt, öğretmen olarak çalıştığı ücra bir Anadolu kasabasında dokuzu doğurmaktadır. O günün koşullarında paketin sahibine ulaşabilmesi bir dert, teslimi ayrı bir dert! Yazarın resmi kimliği Tahir Baykurt ama Gönen Köy Enstitüsü üçüncü sınıftan sonra yazılarında Fakir Baykurt adını kullanmaktadır.  Bazı postaları kimlik ibraz ederek almak gerektiğinde nüfus kağıdında  Tahir Baykurt’u gören memurlar durumu idare ederek işlerini bitirirler. 

FAKİR BAYKURT

Okula uğrayan postacı bir gün Fakir Baykurt’a dersten sonra paketini almak için postaneye uğramasını söyler. Yeditepe Yayınevi’nden Fakir Baykurt adına bir paket gelmiştir. 1955 yılında küçük bir kasabada öğretmenler, memurlar birbirini tanıyor olsa da Posta Müdürü Mehmet Bey, taahhütlü gönderilen kitap paketini Fakir Baykurt’a teslim etmek istemez. İşlemin yasal olması için Tahir Baykurt’un Fakir Baykurt olduğunu ispatlayan bir evrak gereklidir. Fakir Baykurt’un yanında görev yaptığı okulun müdürü de vardır. Okul müdürü “Fakir Baykurt’un Tahir Baykurt olduğuna tanıklık eden bir yazı bırakayım.” der ama posta müdürü “Burası mahkeme değil biz tanık istemiyoruz, resmi yazı gerekli.” der durur. Mesai saati dolmasına rağmen tartışma uzar. Okul müdürü resmi yazıyı ancak ertesi gün hazırlayıp gönderecek ve paket de yazıyla birlikte teslim edilecektir.

Okul müdürü Beşiktaş-Fenerbahçe maçını radyoda dinlemek için tartışmanın arasında postaneden  ayrılır. Fakir Baykurt ise resmi evrak için bırakın yarını, bir saat sonrasını bile bekleyecek halde değildir.  İlk kitabına, ilk göz ağrısına bir an evvel kavuşma heyecanıyla doludur.  “Paketi ucundan açıp bari bir tanesini alayım.” dese de posta müdürü razı olmaz. Teslim işlemi yapılmamış pakete dokunulmasını istemez. Öyle böyle derken Mehmet Bey’i de acaba nasıl bir kitaptır diye bir merak sarmıştır. “Tamam aç bir tane al, sonra geri koy.”der. 

Yazar, “Çilli kızım” diye yol gözlediği ilk kitabı, Çilli’yi evirir çevirir. Bu sefer Mehmet Bey “Kitabından bana bir tane imzala ve paketi götür ama böyle teslim aldığını kimseye söyleme.” deyiverir. Öyle de olur.  İlk kitabın ilk imzası Posta Müdürü Mehmet Bey içindir. 

İlk Kitabın Kaderi: Pıtrak’tan Çilli’ye  

Yazın hayatına ilkokul son sınıfında şiirle başlayan Fakir Baykurt, enstitü yıllarında kalemini deneme ve öykü ile zenginleştirmeye başlamıştır. Ulusal ve yerel nitelikli dergilere şiirlerinin yanında yazılarını da gönderir. Samim Kocagöz, Peride Celal, Vedat Günyol dışında dergi çıkaran yazarlarla da yazıştıkça ufkunu genişletir. Başından beri hep bir şiir kitabı çıkaracağını düşünürken tavsiyeler üzerine bu konuda acele etmek yerine roman çıkarmayı hayal eder ve roman kurgulayıp yazmaya da başlar. Roman yazma süreci sancılı bir şekilde ilerlerken dergilerde yayımlanan öyküleri yanında öğretmenlik yaptığı köylerin dilinden, kültüründen beslenerek yazıp bir kenara koyduğu öykü niteliğinde işlenecek metinler de elinin altındadır. Madem roman kolay kolay kıvamını almıyor, o da yakın dostu Samim Kocagöz’ün de önerisiyle sevdiği öykülerini içine alan bir öykü dosyası oluşturur. Dosyayı yazılarını gönderdiği Yeditepe dergisinin sahibi Hüsamettin Bozok’a ulaştırır. Kitabının adını da  “Pıtrak” koyar. Yayıncı, “Pıtrak” adının Demokrat Parti iktidarını rahatsız edeceği endişesiyle ona öykülerinden “Çilli”nin adını önerir ama Fakir Baykurt bunu kabul etmek istemez. “Pıtrak” onun çok sevdiği bir öyküsüdür. Dosyasını geri çekmek düşüncesindedir. O arada Yaşar Kemal de İstanbul’dadır. Konuyu onunla da konuşma fırsatı bulur. Yaşar Kemal, yayıncının önerisini kabul etmesi, onu sıkıştırmaması konusunda Fakir Baykurt’u zor ikna eder. Sonuçta “Pıtrak” da içinde olmak üzere 11 öyküden oluşan kitabın adı “Çilli” olarak basılacaktır.

“Çilli” öyküsü,  yazarın öğretmenlik yaptığı bir köyde, yüzünde çilleri olan Servet kızın başlık parasının bir kısmını karşı tarafın senetle ödenmesi üzerine kuruludur. Kitap basım sürecine girmişken Fakir Baykurt Gazi Eğitim’de Türkçe öğretmenliğini bitirir, 1955 yazında önce Sivas’a, birkaç ay içinde de Hafik’e tayin edilir. İşte kış kıyamet ortasında yol gözlemekten yorulan yazarın eline kitap böyle bir zamanda ulaşır. “Çilli” 16×12 boyutunda 105 sayfalık bir kitaptır. Elbet “Çilli” tektir, biriciktir ama başka tek ve biricik yeni roman ve öykülerin de ilk basamağıdır. 

Fakir Baykurt’la ilgili biyografi çalışmamın önemli duraklarından biri yazarın Burdur’dan hemşerisi, öğretmen arkadaşı Azime (Karabulut) Korkmazgil’in arşivi ve kitaplıktan kurulu eviydi. Çilli’nin ilk baskısına orada rastladım. Üstelik yazar Çilli’yi arkadaşına imzalamıştı da. Yazının görsel parçasından da anlaşılacağı gibi imza,  5.1.1956 tarihliydi.  O yılın sömestr tatilinde Fakir Baykurt “Çilli”nin elinden tutar, Gazi Eğitim Enstitüsüne arkadaşları ve hocalarını görmeye gelir. Bir gece yurtta misafir olur ve bir kitap da enstitünün son sınıfındaki Azime Karabulut’a imzalar. 

50’li yıllardan beri gerek Azime Karabulut ve gerekse eşi Şair Hasan Hüseyin’in de kitap, dergi birikimini hesaba kattığımızda ilk kitap, ilk baskı dışında başka  yazarlardan hatta çevirmenlerden çok sayıda imzalı kitap olduğunu görmenin sevincini de yaşadığımı ayrıca belirtmeliyim.