Bir Derginin Öyküsü Diğer Dergilerin de Öyküsüdür
26 Mayıs 2024
Hatice Eroğlu Akdoğan

Dönem içinde adı
“Yaba Edebiyat”,
“Yaba Öykü”, “Yaba Sanat” olarak geçse de dilimizde “Yaba Yayınları” bağlamında dergi de kısaca hep ”Yaba” olarak yer etmiştir.
Bir yerde edebiyatın canlı bir biçimde soluk alıp almamasının ölçütüne genellikle dergiler üzerinden bir yaklaşım sergilenir. Edebiyata ilgiyle yakınlaşanlar ve oradan kendilerine uzun ince bir yol ve güç arayanların ilk durağında genellikle dergiler yer alır. Nerede uzun soluklu bir edebiyat dergisi varsa kıyısında boy verip çiçeklenmiş yazarlar, yapıtlar yer almıştır. Keza bir ülkede edebiyat ya da sanatın serpilme derecesi dergilere gösterilen yakınlıkla ilgilidir demek de yanlış olmaz. 60’lı ve 70’li yıllarda çıkıyor olmakla birlikte nüfusumuzu ve bunun okur yazar oranını da hesaba katıp ortalama beş bin baskı yapan ve birkaç günde ya da bir haftada tükenen dergileri göz önüne alalım. Burada derginin satılan her adedi bir sayı ya da sayıya karşılık gelen para değil; sanata, okumaya ve yazma hevesine olan içtenci bir tutumdur. Zaten süreli yayınlar açısından asıl yorumlamamız gereken özellik de budur. Adı ister kültür ister sanat isterse edebiyat ya da hepsi birden olsun, dergi deyip geçilemez. Dergi ya da dergiler edebiyata, sanata açılan yeni bir kapı, yeni bir dinamizm ve yeni doğacak yazarların eşiği demektir.
Alanımızın uzun soluklu süreli yayınlardan biri de “Yaba” dergisi olmuştur. Dönem içinde adı “Yaba Edebiyat”, “Yaba Öykü”, “Yaba Sanat” olarak geçse de dilimizde “Yaba Yayınları” bağlamında dergi de kısaca hep ”Yaba” olarak yer etmiştir. Siyasal çalkantıların hüküm sürdüğü 12 Eylül 1980 cunta döneminin hemen öncesi ile cunta koşullarının ağır baskı ve sindirme politikaları süreci ve de devamında Yaba, yoğun emek ve özveriyle 40 yıllık bir sürece damgasını vuran dergi geleneğinin de adı olmuştur.
Adım Adım İlerleyen Uzun Bir Yolculuk
Yaba’yı önce bir yayınevi ve süreç içinde dergisi olan bir gövdeye dönüştüren Aziz Aydın Doğan 1966’da, 19 yaşındayken çalışmak için Elazığ’dan yola çıkıp Ankara’ya ulaşan; aydınlanma gayreti ve ideallerine uygun iş yapma isteğiyle dolu bir gençtir. 27 Mayıs devrim sonrası Ankarasını varın siz hayal edin! 1961 Anayasası’nın yarattığı özgürlük ortamı sol ve emek eksenli kitlelerde canlı bir kaynaşma ve örgütlenme hareketine zemin hazırlamıştır. Okullu ya da alaylı herkes okuyup bilinçlenmenin büyülü atmosferinde bulur kendini. Aziz Aydın Doğan değişik işlerde çalışan biri olarak aydın çevreler, mücadele eden üniversitelilerle de yakın ilişki içindedir. Tiyatroya özel ilgisi vardır. Tiyatro oyunları okur ve oyun yazmaya da başlar. Arkadaşlarıyla kurduğu tiyatro topluluğunda oynar. 1972 yılında birkaç arkadaşıyla ilişki halinde Samanpazarı’nda küçücük bir dükkânda, Yaba Yayınlarını kurar. Ticari olmaktan öte toplumsal sorumluluk bilinciyle kurulan bir yayınevi aynı zamanda şair-yazarların, üniversitelilerin de uğrak noktasıdır. Yaba’nın mekanı da öyle olur. 60’lı, 70’li yılların Ankarası edebiyatın nabzının attığı bir merkezdir. Çeviri ve yeni yazarların kitabını basan çok sayıda yayınevi yanında çok sayıda dergi de çıkar. Öyle ki kimi fakülteler ve öğrenci derneklerinin çıkardığı dergiler de halka ulaşabilmektedir. Siyasal bilinçlenmeye paralel olarak gerçekçi, aydınlanmacı bir edebiyat-sanat dinamizmi söz konusudur. Ne edebiyat ve tiyatro, ekmek ve demokrasi mücadelesinin dışında ne de ekmek ve demokrasi mücadelesi edebiyatsızdır.
Yaba’nın kurucusu A. Aydın Doğan’ın yayıncılık yaptığı dönemde çeşitli dergilerde (Çığ, Savaş Gazetesi, Radyo ve Televizyon dergisi) öyküleri yayınlanmıştır. 1974 yılında yayıncılığı yanında bir gazeteye muhabirlik de yapar. Yetmişli yılların ikinci yarısında dönemin atmosferiyle birlikte Yaba’nın yayıncılığı da canlanmaya başlar. 1979 yılı Ağustos ayında Aydın Doğan, Yaba; Aylık Düşün Sanat, Edebiyat Dergisi adıyla ilk sayıyı Samanpazarı’nı adres göstererek çıkarır.
Derginin okurlara yönelik başlangıç yazısında çıkış amacı şöyle açıklanır: “Bir dergide yer alan yazıların salt kentte yaşayan eğitimli kesimin anlayacağı değil işçilerin, köylülerin yeterince eğitim görmemiş olanların da anlayabileceği bir dilde olmasına özen gösterdik. Çünkü ancak halkın anladığı yakınlık gösterdiği bir sanat gerçek işlevini yerine getirebilir.”
Yaba, 1980 Eylül ayına değin orta boy ebatta aylık olarak yayınını sürdürürken 1980’de 13. sayısını yeni bir biçimde, “Yaba Yazın Dergisi” ibaresiyle iki aylık Eylül-Ekim sayısı olarak çıkardı. Derginin yeni biçimli sayısı “Demokrasi Şairi” anonsuyla Tevfik Fikret’in bir şiiri ve onu konu alan bir yazıyla açılmaktadır: “Zulmün topu var, güllesi var, kal’ası varsa/Hakkın da bükülmez kolu dönmez yüzü vardır/Göz yumma güneşten ne kadar nuru kararsa/Sönmez ebedi bir gecenin gündüzü vardır.” Dergininin 13. sayısının çıktığı ayda malum 12 Eylül cuntası da iş başına gelmişti. Tevfik Fikret’in söz konusu şiirinin cuntanın gelişiyle bir ilgisinin olmadığını yani derginin büyük bir ihtimalle 12 Eylül’den önce çıkmış olabileceği okurlara yönelik açıklamadan da anlaşılabiliyor.
Dönemin hem ekonomik hem de siyasal, demokratik baskıları karşısında Yaba kitap yayıncılığı yanında zaman zaman aksamalara karşın dergi yayıncılığını da sürdürmeye devam etmiştir. 1984 Mart-Nisan ayında çıkan “Yaba Öykü” sürpriz bir biçimde yeni birinci sayısı ile cep dergi olarak okura sunulur. A. Aydın Doğan “Afişte Ölen Adam” öykü kitabının önsözüne Enzo Pacı’nın “Tek bir insanın öyküsü öbür insanların da öyküsüdür” sözüyle başlamış biri olarak, Yaba’nın yeni biçimi için düşülen “Başlangıç Notu”nda ise öyküye dair şu satırları düşmüştü: “Öykü yaşamdır diyoruz. Öyküsüz insan düşünülemez. Yer yuvarlağındaki sayısına bakarsanız dört milyar insanın öyküsünü görürsünüz. Bir insan bir öykü olmadığına göre daha da çoğalır öykümüzün mayası. Öykü insandan soyutlanabilir mi? Öykü yaşamak olduğuna göre, bütün yoğunluğuyla yaşayacağız. Yaşamsa tüm boyutlarıyla vardır. Acı, sevinç, hüzün, mücadele.”
Yeni biçimli derginin –Yaba Öykü- yayın danışmanı olarak Talip Apaydın’ın adı geçmektedir. 80’li yılların ortası toplum kesimlerinin kıpırdanarak kendini toparlamaya çalıştığı yıllardır. Derdini, tasasını, umutlarını ve hayallerini edebiyata, sanata döken yeni kalemler, yeni yüzler ortaya çıkmıştır. Derginin boyutu cep, adı “Yaba Öykü” de olsa sayfaları ve dünyası baştan beri çok sayıda kaleme yer açacak denli geniştir. Bugün adını çok duyup bildiğimiz, birinin bilip ötekinin bilmediği özellikle Ankara ve Ankara dışında yaşayan çok sayıda yazar ve şair Yaba’da yazılarıyla yer almaktadır.
Bu arada yayınevi Samanpazarı’ndaki adresi bırakıp Çankaya’daki Olgunlar Sokak’ta küçük bir yere taşınmıştır. Aydınlıkevler’de ise kırtasiye-kitap bileşimli bir dükkanı da ayrıca vardır. Yaba Öykü’nün cep biçimi, iki aylık süreyle yirmi dört sayı çıktıktan sonra normal dergi ebadına yeniden dönerek yoluna devam eder. Kimi şair ve yazarlar Yaba’yla girdikleri edebiyatın kapısından basılan ilk kitapları, aldıkları ödülle yönlerini başka katlara çevirse de Yaba, özel sayıları, özel dosya konusu ve özel sayfalarıyla yetişmiş ve yetişmekte olan yazarların kalemine yurt olmayı sürdürür. Yalnız toplumsal ilişkilerdeki erkek egemen durum, edebiyat alanında da ağırlığını hissettirmektedir ki o dönem dergide yazan erkeklere karşılık kadın sayısının azlığı da gözlerden kaçmamaktadır.

Uygun koşullar oluştuğunda, güç toplayıp tazelenerek bir gün geri döneceğimizin umudunu taşıyor ve bu hakkımızı saklı tutuyoruz.
.
Yaba’da Sona Doğru
A. Aydın Doğan ve Yaba’nın çekilip çevrilmesinde çok önemli bir rol sahibi olan eşi Ayşe Doğan 1999’da Yaba Yayınları ve Yaba Sahaf’ı tüm kitap ve arşivi ile birlikte İstanbul’a taşır. Beyoğlu Tünel’deki yeni adreslerinde dergi “Yaba; Edebiyat, Kültür, Sanat ve Fikir Dergisi” olarak yayın hayatına yeniden dahil olur. Ankara’nın yerli dergisi sayılan Yaba, İstanbul’da dağıtım ve yerleşik edebiyat ilişkilerinden dolayı kıyıda ve biraz yabancı kalır. İlk başta iki aylık çıkan dergi süreç içinde üç-dört ayda bir çıkacak denli şartlarını zorlar. Yaba Yayınları ve Yaba Sahaf, dergi kolunu 2020’de 40. yılını doldurmuş olarak yayın hayatını sonlandırır.
A. Aydın Doğan 10 Temmuz 2021’de yakalandığı amansız hastalık nedeniyle aramızdan ayrıldı. Cenazesi Ankara-İstanbul arasında Bolu sınırları içinde kalan Ayman Yaylası’nda toprağa verildi. Yayınevi, sahaf ve dergiye ev sahipliği yapan Beyoğlu Tünel’deki mekan ise Ayşe Doğan’ın denetimi altında. Galip Dede Caddesindeki girişte bir dairede yer alan, yayın ve sahaf merkezi dergi ve yayınevinin Ankara ve İstanbul’daki tarihinin birbirine karılmış hali. Burada sadece eskimiş, ikinci ele düşmüş kitap ve dergiler yok, adeta müzelik eşya ve kitaplar, kartpostallar da bulunmaktadır. Ayşe Doğan’ın elime tutuşturduğu Yaba’nın eski sayılarını karıştırdıkça adını yeni duyduğum, doğrudan ve dolaylı tanıdığım yazarları gördükçe içime bir aydınlık düşüyor, dergi yeniden canlanıveriyor. Ve bir kez daha anlıyorum ki edebiyatın sınırları bildiğimizden öte asıl olarak bilmediklerimizle birlikte önemli bir bütün oluşturuyor.
Yaba Edebiyat, 113. sayıyla okurlara veda etti ama varlık nedeni ve veda gerekçesini bundan bir önceki 112. sayıda duyurmuştu: “40 yıl içinde birlikte yola çıktığımız dostlarımızın önemli bir çoğunluğunu yitirdik, anılarını yaşatmak için elimizden geldiğince onlara sayfamızda yer vermeyi sürdürdük. Elbette yeni dostlar edindik, bizi takip eden birbirinden değerli genç okur ve yazarlarımız oldu. Ancak 70’li 80’li yılların edebiyat bereketinden bir şey kalmadı. Türkiye’de edebiyat yetmişli yıllardan sonra ölüme yatırıldı. Darbeler ve zorlu koşullardan büsbütün kirlendi ve teknolojik aygıtların elinde ‘edebin’ temeli çürütüldü. Her şeyde olduğu gibi tüketim kültürü edebiyatı da eline geçirdi ve hızla tüketilen bir nesne haline getirdi. Günümüzde ortalık birbirinin benzeri rengarenk haftalık popüler edebiyat dergileriyle dolmuşken bu koşullarda Yaba Edebiyat dergisinin varlığını sürdürmesi güç bir hale geldi. (…) Dergiyi zamanında yetiştirmek, dağıtmak, yazarlarımızla ve okurlarımızla gerekli iletişimi ve etkileşimi kurmak, yalnız bir iki kişinin sorumluluğuna kaldı ve üstesinden gelmek oldukça zorlaştı. Derginin sürdürülebilmesi için gerekli olan maddi döngü, manevi destek ve işgücü gittikçe azaldı, bitti. (…) Yine de uygun koşullar oluştuğunda, güç toplayıp tazelenerek bir gün geri döneceğimizin umudunu taşıyor ve bu hakkımızı saklı tutuyoruz.”
Yukarıdaki alıntının son satırları içimize su serper nitelikte. Belki bir gün aynı yerde olmasa bile başka bir yer ve zamanda yeni bir derginin edebiyata gülümseyeceği inancıyla…
.

Hatice Eroğlu Akdoğan’ın Diğer Yazılları
Divan Şairleri Arasında Kadın Şair Olabilmek
Halk Edebiyatında Kadın Şairlere Dair
Belleğimiz Olan Bir Kütüphanede Yaşayan Kadınlar
BİR İLK KİTAP SERÜVENİ
.