Roman Kahramanı Olarak Genç Bir Akademisyen

23 Ağustos 2023
SEVDA MÜJGAN

Genç akademisyen, edebiyattaki fahişeler üzerine doktora yapacak kadar cesur değildir. Onların romanlarını yazarak para kazanan kadın yazarları araştırmaya karar verir. Böylece kendisini Fosforlu Cevriye’nin yazarının (Suat Derviş) ardında Berlin’de bulur. 

Dejavu, okurunu 20 ve 21. yüzyıllarda yaşayan iki kadın karakterle tanıştırıyor.

Okur, önce 2019 yılında Berlin’de yeniden başlayabilmek için bir yol arayan bir akademisyenle tanışır. Onu Berlin’e taşıyan yolun başında aşk ve iş hayatının kapılarının yüzüne kapandığı bir dönemde Beyoğlu’nun iğne atsan yere düşmez zamanlarında bir barda ağladığı gece vardır. Yaşı epey ilerlemiş tanımadıkları bir kadın, neden ağladığını öğrendiğinde onu “Gençsin, vajinan var, korkmana gerek yok.” diye avutmaya kalkar. (Vurgulanmak istenen nedir? Dişi ve genç olmanın gücü mü?) Kimdir bu kadın? Gözden düşmüş bir Yeşilçam oyuncusu, âlim, şair, vajinaya sahip olamamış bir transseksüel, eski bir hayat kadını… Genç akademisyen, bu olaydan sonra Osmanlı’dan bugüne Türk romanında fahişelerin izini sürmeyi, doktorasını bu alanda yapmayı düşünmeye başlar. Ancak edebiyattaki fahişeler üzerine doktora yapacak kadar cesur değildir. Onların romanlarını yazarak para kazanan kadın yazarları araştırmaya karar verir. Böylece kendisini Fosforlu Cevriye’nin yazarının (Suat Derviş) ardında Berlin’de bulur. 

Genç Akademisyenin İstanbul’daki Hayatı
Babası,  o on iki yaşındayken Kurtuluş’ta 40 yıllık, 60 metrekarelik bir ev satın almış; kızı, üniversiteyi kazandığı yıl da kalp krizinden ölmüştür. Annesi, sevgisizliğiyle onun kötü bir çocukluk geçirmesine ve hayata karşı güven duymamasına neden olur. Karşı cinsle ilişkileri kötüdür.  Özellikle birkaç ay birlikte olduğu Orhan. Aşk hayatının ilk büyük şamarını ondan yer. İlk birlikteliklerinin ardından onun tam teşekküllü sevgilisi olmaya hazırlanırken erkek/sevgili, onunla sevgili olmak istemediğini, bir erkek olarak ihtiyaçlarını giderecek bir kadın aradığını dile getirir. Onun öğrenci evinin zilini çalmaya hazırlanırken o, kendisinden yaşça büyük bir kadınla eve doğru yaklaşmaktadır. Onu görünce kadına daha sıkı sarılır. Sevgili olarak reddedilmiştir. Artık yalnızdır. 

Kardeşi, hemşirelik okulunu bitirir bitirmez bir doktorla evlenip Kıbrıs’a yerleşir. Annesi de arkasından evi ve dul maaşının bir kısmını ona bırakarak Kıbrıs’a torun bakmaya gider. Annesiyle arasında yükselen sevgisizlik duvarına onun diğer kızını/kardeşini kendisine tercih ettiği düşüncesi de yerleşir.

Bir dershanede karın tokluğuna çalışmaya başlar. Dershaneler kapatılınca işsiz kalır. Yüksek lisansını tamamladıktan sonra asistan olarak üniversitede görev alır. Hak kazandığı burs ona Berlin yolunu açar. İstediği de İstanbul’dan kaçmaktır. 

Genç Akademisyenin Berlin’deki Hayatı
Berlin’de karaborsaya düşen kiralık ev sorunu yüzünden tanımadığı kişilerle paylaştığı evlerde yaşamak zorunda kalır. Sonunda merkeze uzak, göçmenlerin yoğun olduğu bir işçi mahallesine, kızılların (solun) kalesi bir binaya taşınacaktır.  

Bu sırada haberlerde dünyayı dolaşan ölümcül bir virüsten söz edilir. İnsanlar maskeyle dolaşmaya başlamıştır. Araştırma yaptığı kütüphanede çalışanlardan biri virüs kaptığı kuşkusuyla hastaneye kaldırılınca kütüphane kapatılır. Ne zaman yeniden açılacağı belli değildir. O, kütüphanenin açılışını beklerken her şey herkesin üstüne kapanır. Sınırlarda geçişler durdurulur, uçak seferleri iptal edilir. Yalnız ülke sınırları değil, resmi daireler, tiyatrolar, sinemalar, alışveriş merkezleri her şey kapanır. Sınırlar kapatıldığı sırada memleketlerinde bulunan ev arkadaşı çift, Berlin’e dönemez. “Görünen ve görünmez iplerle birbirine bağlanmış olan biz dünyalıların bir virüs yüzünden birbirinden koparılması icap etmiş, ipin kendisi olan bizler sınırdan sınıra dolaşan gezginlerse bulunduğumuz yerlerde kalakalmıştık.” (s.147) O da yüz metrekarelik evde öylece kalakalır. Evde yalnız başına oyalanmayı başlangıçta sever ancak zamanla üzerine marazi bir hal çöker. Yerli yersiz ağlamaya, duygu boşalmaları yaşamaya başlar. “İçimde büyüyen bir şey vardı, özlem gibi bir şey. Bunu fark ediyordum. İnsan insansız nasıl da üzgünmüş, bunu anlıyordu.” (s. 150) Değil ülke, ev dışına çıkmak bile sorundur. Virüs yayılmakta, pozitif vaka ve ölüm sayıları sürekli artmaktadır. 

Burs aldığı vakıf, “Ülkenize gidemiyorsanız bize yazın, sürenizi uzatalım.” diyince başvurur, var olan iki ayına üç ay daha eklenir. 

Berlin’de bölüm sekreterinden aldığı bir e-posta ile işten atıldığını öğrenir. Neden işten atıldığını ve bundan sonra ne yapacağını bilmez. Keyfi olarak işinden atıldığı gerçeğini anlamakta gecikmez. Ücretsiz izninin yarısı bile dolmamışken yeni getirilen yönetmelikler önüne sürülerek ona yol verilmiştir. Berlin’de işten atılan başka akademisyenler de vardır. 

Berlin’de kalmanın yollarını bulmalıdır. Bir üniversiteye kaydolmak, bir işe girmek, kendi işini kurmak, (Bu iki seçenek onun için gerçekçi değildir.) en kolayı biriyle nikahlanmak, para karşılığı ya da gerçek bir evlilik…

Göçmen olmanın zorluklarıyla yüz yüzedir. İçinde büyüyen bir korku vardır. Kimsesizlik hissi derindir, geçecek gibi görünmez. Rüyalarında düştüğünü görür. Düşme korkusu uyanıkken de sürer. Gerçekten de rüyasındaki gibi düşmüştür, işinden kovulmuştur, hiçbir şeysizdir. Onu işinden edenlerin karşısında doktora çalışmasını savunup savunamayacağını bile bilmez. Kesinleşmemiş, havada duran, belirsiz her şey onu tedirgin eder. Berlin’de belirli bir zaman dilimi içinde yaşamasına izin verildiğini bildiği için sürekli bir arayış içindedir. 

Fakültedeki işinden kovulmamış olsaydı bile İstanbul’a dönme konusunda tereddütleri vardır. Berlin’de de yalnızdır ama bunu İstanbul’daki yalnızlığına yeğler. 

Söz Konusu Kadın Yazarsa
Kenan, genç akademisyenin Berlin’deki kimsesizliğinin içinde bozuşmayı göze alamadığı eski bir arkadaşıdır. Onu üniversite yıllarından tanır. Berlin’de yeniden karşılaştıklarında Kenan evli ve bir çocuk babasıdır. (Karısı salgın başladığından beri evde çalışmaktadır. Çocukla evde çalışmak zordur. Karısının işi bitince çocukla o ilgilenecek, çalışma sırası Kenan’a gelecektir.) Zaman zaman telefonlaşır, zaman zaman buluşurlar. Kenan, Suat Derviş’in Berlin’deki hikayesini genç akademisyenden dinler. “Bu kadın Berlin’de hiç seks yapmadı mı?” sorusu genç kadını afallatır. Kenan, evli bir kadına sormayı aklının ucundan bile geçiremeyeceği bir soruyu bekar bir kadına sorabilmektedir. Sorunun yalnız Suat Derviş’le ilgili olmadığını da sezer. Yanıtı, “Yazarın özel hayatı bizi ilgilendirmez.” olur. Onu Kenan’a yabancılaştıran, erkeklik ve kadınlık algısıdır. Kenan, söz konusu kadın yazarsa küçümseme ve kibirle donanır. Dönemin kadın yazarlarını, hatta bütün olarak kadın yazarları yok saydığını sezdirir. Kenan, egemenin ve güçlü olanın gözleriyle dünyaya bakmaktadır. 

Genç akademisyenin yazdıkları, okuldan atıldığından beri rotası ve dili değişerek bir anlatıya dönüşür. Suat Derviş, 20. yüzyılda yaşayan kadın karakter, bir roman kahramanı olarak onun kaleminde kendisine bir yer bulur. 

________
Dejavu, Menekşe Toprak, Doğan Kitap, 1. Baskı, Eylül 2022, İstanbul.