28 Mayıs 2024
SEVDA MÜJGAN

“Aşk” Suat Derviş’in yapıtlarında vazgeçemediği temalardan biridir. Onun kaleminde bir yanıyla olağanüstü güzel diğer yanıyla ise er geç bir yıkıma yol açan bir duygu da olsa vazgeçilmezdir.
20. yüzyılın başında İstanbul’da dünyaya gelen Suat Derviş, ülkemizin öncü gazetecilerinden ve döneminin en üretken yazarlarındandır. “Aşk” onun yapıtlarında vazgeçemediği temalardan biridir. Onun kaleminde bir yanıyla olağanüstü güzel diğer yanıyla ise er geç bir yıkıma yol açan bir duygu da olsa vazgeçilmezdir.
Suat Derviş’in kaleme aldığı İki Kadın, İki Aşk romanında da “aşk” teması ön plandadır. Roman ilk kez 1946’da Son Telgraf gazetesinde bölüm bölüm yayımlanarak okurlarla buluşturulur. Karşımızda aşka düştüğü için felakete sürüklenen bir kadın (Macide) vardır.
Macide’nin çocukluğu ve gençlik yılları sükunun, huzurun, anlaşmanın ve mutluluk havasının egemen olduğu bir ortamda geçer. Babası Doktor Nazmi Bey, kızının üstüne titrer. Onun iyi bir müzik eğitimi alması en büyük isteğidir. Macide, ailesinin beklentilerini boşa çıkarmaz. Berlin Konservatuarının başarılı öğrencileri arasında yerini alır. Profesör Neuberg, 22 yaşına kadar kalbini serin tutan öğrencisinden dikkatli olmasını ister. “Aşk uğursuz bir şeydir. Hele de sanatkârlar için.” (s. 42) Ondan başına ne gelirse gelsin sanatını terk etmemesi konusunda söz ister. Macide’nin Beethoven’e duyduğu sevgi karşısında onun aynı ateş, sebat ve inatla bir erkeği sevmesinin kendisi için bir felaket olacağını söylemeden edemez.
Macide ve Rauf birbirlerini görür, beğenir, ister ve evlenirler. Bu, bir aşk evliliği sayılabilir. Edebiyat öğretmeni olan Rauf, karısının yalnız güzelliğine değil sanatına da tutkundur. Uyum içinde, patırtısız bir yaşam sürerler. Evlendikten bir yıl sonra aralarına katılan kızları mutlu aile tablolarını tamamlar. Oysa Macide, kocasının okul arkadaşı Cemil karşısına çıkınca mutlak hakimi olduğu evinde onu saran sevgi ve hayranlık çemberi içinde çevresindeki herkesi “silik ve manasız kuklalar gibi” (s.46) görmeye başlayacak ve ünü artan bir piyanist, eş, anne olmanın kendisine yetmediğini fark edecektir. Cemil, yaşamına bir neşe sağanağı gibi girecek, genç kadının gözüne “hayat ve güneş” olarak görünecektir. Aşk onu alev gibi saracak, fırtına gibi uzaklara taşıyacaktır. Macide bu uğurda altı yıllık evliliğinden vazgeçecek, kocasını ve kızını terk etmekte duraksamayacaktır.
Cemil; varsıl bir ailenin, şımartılmış, bencil yetiştirilmiş oğludur. Güzel kadınlara karşı ilgisiz kalamaz. Harikulade güzel bir kadın olan Macide’nin “müziği ve gül sevdasıyla manyak bir hale gelmiş ihtiyar bir babanın, dizleri ağrılı olduğu için evin içinde bastonla dolaşan ihtiyar bir annenin, manasız ve küçük bir kız çocuğunun, silik bir adam olan kocasının yanında, bu tozlu notalar, demode sanat fikirleri arasında” (s. 53) geçen yaşamını küçümser.
Cinsellik, hâlâ toplumumuzda tabu kabul edilen konuların başında geliyor. Oysa konuşmaktan sakınmak onun varlığını yok etmez. Kadınla erkeğin arasına aşkın ilk kıvılcımlarını düşüren de odur. Macide ve Cemil’in başlangıçta “sandalla gezinti, mehtap, leylak kokusu, kızıl topraklı yollarda bitmez tükenmez yürüyüşler, beyaz yelkenli kotra, sahilden uzaklaşış” (s.52) biçiminde romantik bir çerçevede geliştiği görülen ilişkilerinin arka planında Cemil, bastırma gereği duymadığı cinsel dürtülerinin varlığının farkındadır. Macide’yi süslü bir gecelikle bir sedirin üzerinde yatıp bir erkeğe kollarını uzatırken düşler. Onda kocasının keşfedemediği bir sürü manalar, güzellikler ve aşk vaatleri olduğunu sezer, genç kadının büyük aşklar ve ihtiraslar yaşamak ve yaşatmak için yaratıldığını düşünür.
Bir aile dekoru içinde hayattan ve aşktan uzak yaşayan Macide’nin kalbinde gerçekten gizli bir aşk kadını var mıdır? Genç kadını tanıyan hiç kimse onun “çılgın ihtirasların kadını olabileceğine ve etine hakim bir iptilanın onu bütün sinirlerinden kavrayarak sürükleyip götürebileceğine” (s.31) ihtimal vermez. Macide için de ahenkli ve dengeli ruhunda birdenbire kopan bir fırtınayla geçmişteki benliğini reddederek bambaşka bir hüviyete bürünmek hazırlıklı olduğu bir durum değildir. Aşk, genç kadını tanınmaz hale getirecektir. Çılgın bir kasırganın ortasına düşmüştür. “Namus, vazife, zevcelik ve annelik mecburiyetleri; bunlar tutunmak istediğim çınarlardı. Kökü asırlardır toprağın dibine dal budak salmış çınarlar ki o kasırganın şiddeti önünde elimde kuru dal parçaları gibi kaldı, yerlerinden söküldü. Zehirlenmiş bir insandım, bağrım tutuşmuş gibiydi. Bu zehrin acısını yalnız onun yakınlığı ortadan kaldırabilirdi. Ben alevler içinde yanıyordum. Bu ateşi söndürecek su oydu.” (s. 86) Kendini tutamaz. Deliye niçin delisin diye sorulur muydu? O, deli olmuştur.
Rauf’tan ayrıldıktan sonra Cemil’le evlenen Macide, Cemil tarafından sevildiğini düşündüğü günleri yaşamının en mutlu günleri olarak görür ancak bu, uzun sürmez. Genç kadın, kabul etmeye yanaşmasa da alelade bir çapkından başka bir şey olmayan Cemil’in ilk ihanetini öğrendiğinde bileklerini keserek kendisini öldürmeye kalkar. Bu girişimi, kocasının ihanetlerinin önüne geçemediği gibi elinin sakatlanması dolayısıyla da bir daha piyano çalamamasıyla sonuçlanır.
Macide için Cemil’in sevgisi hevesin, ihtirasın, zevkin ötesinde bir ihtiyaçtır. Ona sönmeyen bir ateş, tükenmeyen bir kuvvet, eksilmeyen bir sevgiyle bağlıdır. Delicesine, çıldırasıya, mahvolurcasına sevdiği adamın aşkı; bütün damarlarına uyuşturucu bir zehir gibi süzülerek vücudunu ele geçiren bir bağımlılığa dönüşmüştür. Bu aşkın alevlerine atılmasına engel olabilecek hiçbir güç yoktur. “Onun aşkı bu neviden bir ilahi cinnet olmuştu.” (s. 20)
Cemil’in hayatına girip çıkan kadınlara “Nasılsa bana dönmeyecek mi? Ötekiler onun için bir eğlencedir.” (s. 13) diyerek göz yumar. Onun her zaman seveceği, beraber yaşamaktan haz duyacağı kadın olduğu düşüncesiyle avunur. Kocasının izzeti nefsine yüklediği hakaretleri görmek istemez. Ondan ayrılmaktan neden korkar? Neden sekiz yıldır üzüntü içinde yaşadığı bu hayatı sürdürmek ister? Bir morfinman gibidir. Bu aşkın onurunu kıran, kendisini küçülten taraflarının farkındadır ancak inatla kocasından vazgeçememektedir. Bu, bilinçli bir inat değildir. İsteyerek yapmaz. “O yıllardan beri sabit fikre saplanmış bir deliydi ve hala o cinnetin buhranı içinde olduğunu hissediyordu.” (s. 81) “Adeta bir köpek zilletiyle kendisine verilen kapı dışındaki yere katlanıyor, gitmiyor, gidemiyordu.” (s.93) Oysa Cemil onu solmuş bir çiçek, lüzumsuz bir eşya gibi bir tarafa atmakta tereddüt etmez. “Bir başka kadını seviyorum. Seni niçin aldatayım? Artık beraber yaşamamızda hiçbir mana kalmadı.” (s. 11)
Kırgın ve perişan şekilde baba evine dönen Macide, artık dünyanın en büyük felaketi olarak gördüğü aşktan her şeyden daha çok korkmaktadır. Kendini, sevdiğini, aldatıldığını, terk edildiğini, maziyi unutmak ister. Aşkından kopup ayrılan kalbi, dalından kopmuş bir yaprak gibi yavaş yavaş kuruyacaktır.
Cemil, Macide’den ayrılır ve kendisinden çok genç bir kadınla yeni bir yaşam kurar. Sekiz yıl süren evliliği yaşamında herhangi bir olumsuzluğa yol açmadan geçip gider. Kadınlar, onun için hiçbir zaman seyrinden zevk alınan ruhsuz birer resim olmaktan öteye geçmemiştir. Görmekten bıktığı resmi çöp sepetine atmakta sakınca görmez. Oysa Macide, yaşadıklarını “aşk”la açıklama gereksinimi içindedir. Temiz, iyi yürekli bir insan olan, gençlik yıllarının en iyi arkadaşı, kızının babası Rauf’a karşı duyduğu mahcubiyet, kızını ihmal etmenin vicdan azabı, annesini ve babasını uğrattığı düş kırıklığının yükü altında ezilmemek için her şeyi aşk için feda eden bir mecnun olduğuna inanmak ister. Aşkın kör ettiği gözleri yeniden görmeye başladığında geriye kalanın ona verdiği acı onu aşka kapılarını ebediyen kapatmaya zorlar. İnsanın kendisini aşksız yaşamaya mahkum etmesi ağır bir cezadır.
Romana adını veren iki kadından biri Macide öbürü ise kızı Perihan’dır. Okur Macide’yi Cemil’e duyduğu aşk çerçevesinde tanırken Perihan karşısına “müzik/piyano/beste yapmak” aşkıyla çıkar. Genç kız ilerilere, daima daha ilerilere atılma arzusuyla donanımlı bir insan olma çabası içindedir. Hayatı sever, anlamak ve anlatmak ister. İnsana, insanın emeğine hayrandır. Ne istediğini bilir: beste yapmak. Onun için her şeyin üstünde olan yaratmaktır. Bu uğurda çalışır, çabalar, emek harcar. Karşı cinse duyulan aşk, yaşamının öncelikleri arasında yer almaz. Aşk kapısını çaldığında ise onu yaşamında doğru bir yere oturtmayı bilir. O, annesinden bambaşka bir insandır. Macide için hem anne ve babasıyla hem de ilk eşiyle yaşadığı evler korunaklı ve konforludur. Karşısında savaşması gereken bir yaşam yoktur, ona sunulanlar vardır. Kendi kabuğunun içinde yaşar. Adeta oraya hapsolmuştur. Bir yazar olarak Macide’yi yargılamayan Suat Derviş, Perihan’la kadınlar ve aşk adına umut vaad eder. Yaşamına sahip çıkan ve onu kendi elleriyle biçimlendiren güçlü kadının ayak seslerini okuruna duyurur. Roman başladığı noktadan bambaşka bir yöne evrilerek son bulur.
.
Suat Derviş, İki Kadın İki Aşk, İthaki Yayınları, 2. Baskı, Eylül 2022, İstanbul.
.

Sevda Müjgan’dan Kitaplar Üzerine
Mario Levi’den Bir Başyapıt: Yanlış Tercihler Mahallesi (28 Temmuz 2024)
Psikolojik Bir Şiir: Deniz Feneri (16 Mart 2024)
Emekli İlkokul Öğretmeni Tomris Vural’ın İlk Romanı: MANDAL (1 Mart 2024)
Yarım Kalp (20 Aralık 2023)
Roman Kahramanı Olarak Genç Bir Akademisyen (23 Ağustos 2023)
O Yazar Muhtemelen Kimdir? (24 Temmuz 2023)