8 Mart 2024
AYSU SOLMAZ
“Kadınların yaratıcı hayatları çiçek açsın,
ilişkileri anlam, derinlik, sağlık kazansın;
kadın, başkalarının yıkıcılıklarına hedef olmasın.”
Ataerkil düzenin egemen olmaya başlamasıyla birlikte din de kurumsallaşmaya başlar ve ataerkilin egemenliğine destek olma görevini üstlenir. Erkek, kadın ve çocukların sahibi oluşunu dini alanda herkesçe onaylanacak bir niteliğe kavuşturur. Semavî dinler, kadın ve erkeği varoluşsal açıdan eşit görmez. Kadın, erkekle aynı özelliklere sahip olmadığı için benzer hak ve özgürlüklere de sahip değildir.
Bu noktada kadın düşmanlığının kökenlerine indiğimizde Musevilik ve Hristiyanlıkta önemli bir yere sahip, efsanelere konu olmuş bir kadından, Lilith’ten söz etmemiz gerekir.
İbrani mitolojisine göre Tanrı insanı başlangıçta Adem ve Lilith olarak aynı çamurdan çift olarak yaratır. Tanrı’nın bahçesinde birlikte yaşamaya başlarlar. Adem, Lilith’den kendisine hizmet etmesini bekler, ona hükmetmeye çalışır. Lilith ise ikisi de aynı topraktan yaratıldığına göre eşit olmaları gerektiğini savunur, erkeğin kendisinden üstün olmak istemesini anlayamaz. Aralarında anlaşmazlıklar başlar. Lilith cenneti terk eder, dünyaya gider. Her gün cinler doğurur. Dünyada kötülüklerin bu kadar yaygınlaşmasının nedeni de bu çocuklar, dolayısıyla Lilith’tir.
Cennette yalnız kalan Adem, Lilith’i geri getirmesi için Tanrı’ya yalvarır. Tanrı, üç meleğini göndererek Lilith’e “Evine dön.” çağrısı yapar. Lilith, bu çağrıyı reddedince melekler geri dönmediği, Tanrı’ya ve Adem’e itaat etmediği her gün için Lilith’in yüz cin çocuğunu öldürürler. Çocuklarını yitiren Lilith, Adem soyundan gelen insan yavrularını öldürmeye başlar. O, artık kötülerin safındadır, nice felaketin nedeni olarak görülecek ve “kötü ruh” olarak kalacaktır.
Lilith’in dönmesinden ümidi kesen Tanrı, Adem uyurken onun kaburga kemiğinden Havva’yı yaratır. Bu yeni kadın, vücudunun bir parçası olduğu erkeğe karşı çıkmayacaktır.
Bir de diğer inançlara bakalım, örneğin eski Yunan’a.
Prometheus ateşi çalıp insanlara verir. Zeus o ana kadar rahat, mutlu yaşayan insanları cezalandırmak için oğluna bir kadın yapmasını emreder. Bu kadın Pandora’dır. Pandora, Tanrıların armağanı anlamına gelir. Tanrılar onu her türlü göz alıcı güzelliklerle süsleyip yeryüzüne yollarlar. Bütün acıları, kötülükleri de bir kutuya doldurarak kutuyu Pandora’ya verir, kesinlikle açmaması gerektiği konusunda onu uyarırlar. Merakına yenilen Pandora, kutuyu açınca bütün acılar ve kötülükler dünyaya yayılır. Dünyadaki bütün acılar ve kötülükler, bir kadının merakına yenik düşmesi nedeniyle yaşanmaktadır. Tıpkı Havva’nın merakına yenik düşüp yasak meyveyi yemesi gibi. Yılan ya da şeytan Havva’yı, Hava da Adem’i kandırır. Mutlu cennetlerinden bu nedenle kovulurlar. Yahudi ve Hristiyanlık kaynaklarında Havva ilk günahı işleyen insandır.
Bu mitolojik öykülerin paylaştığı ortak düşünceler; kadın kötüdür, kötülüklerin kaynağıdır. Günaha özendiren, günah işlemesi için erkeği yüreklendirendir. Erkeğe boyun eğmelidir.
Arkasından neler geliyor? Örnekleyelim.
Tarihi MÖ 2000’li yıllara kadar dayanan Hinduizm’de kadının durumu zaman içerisinde değişir. İlk ortaya çıkan Hinduizm’de kadın ve erkeğin konumu eşitken genellikle M.S. 500’lü yıllardan sonra bu durum değişir. Kadın erkekle eşit kabul edilmek şöyle dursun, insan olarak dahi yeterli değeri görmez. Kadın, erkeği memnun etmek için yaratılmış, tanrı öyle takdir ettiği için doğuştan kötü özelliklere sahip, kendi başına iş yapamayan ve yapmaması gereken bir varlıktır. Kız çocukları genelde istenmez. Sati geleneğinde kocası ölen kadın, onun ölümünden sonra yaşama hakkına sahip olmadığı için kocasının cenazesiyle birlikte yakılarak öldürülür.
M.S 3. yüzyılda yaşamış Çinli Tarihçi, Şair ve Politikacı Fu Hsuan’ın dizelerine kulak verdiğimizde kadının eski Çin geleneğindeki yeriyle ilgili başka bir söze gerek kalmayacaktır.
“Bir kadının vücuduna sahip olmak ne acı!
Var mı bundan daha aşağılığı?
Aile ocağına doğan bir erkekse
Cennetten çıkmış gibi gelir dünyaya
(…)
Bir kız sahibi olmak kimsenin istemeyeceği bir iştir
Bir kız ailesine bahşedilmiş bir hazine değildir.“
Ortaçağ filozofları, kadının ruhu olup olmadığını ya da şeytan olup olmadığını tartışır. Hıristiyanlık, kadını günah kaynağı olarak gördüğünden Ortaçağ’ın karanlığında ruhsal sorunlar yaşayan kadınları lanetler, ruhları şeytan tarafından tutsak edilmiş cadılar olarak görür ve onları engizisyon mahkemelerinde yargılayarak yakılmaları için talimat verir.
Cahiliye Döneminde Arap toplumunda kız çocukları toplumun yüz karası sayılır, diri diri gömülerek öldürülür. Velayet ve miras hakından yoksundur. Cinsel meta olarak sömürülür.
Eril ve dişil kavramları üzerinden kadın ve erkeğe yüklenen özelliklere bakıldığında erilin gücü temsil ederken dişilin erilden arta kalan zayıflıkları ve aczi taşıdığı görülür. Örneğin Savaş Tanrısı Ares bir erkektir, erildir; gücü, görkemi, acımasızlığı temsil eder. Aşk ve güzellik tanrıçası Afrodit bir kadındır, dişildir; cilvelidir, gönül alıcıdır, zariftir.
Günümüzde de aynı anlayış ne yazık ki sürmektedir. İstediğini elde etmek için çabalayan kadın “erkek gibi kadın”dır, alkış toplar. Bir erkeğin kadın gibi görünmesi, sözgelimi ağlaması, utanılacak bir durumdur. Yüzyıllardır süregelen eril ve dişil kavramlara atfedilen toplumsal cinsiyet rollerinin sonucudur bu.
Kadınların mücadeleleriyle bugün geldikleri nokta, yönetimde her iki cinsin de eşit olarak söz sahibi olacağı iki cinsiyetli dönemin geleceği, toplumsal cinsiyet eşitliğine dayalı bir yaşam tarzının oluşturabileceği konusunda gelecek adına umut vermektedir.
Sözü Amerikalı Psikiyatrist Clarissa P. Estes tarafından 20 yıllık bir çalışmayla ortaya konan Kurtlarla Koşan Kadınlar’a getirerek bitirelim. Estes’in kadınlardan istediği bir şey var: vahşi doğalarını anımsamaları. Buradaki vahşi, doğal bir hayat, yaratığın doğuştan bir bütünlüğe ve sağlıklı sınırlara sahip olduğu bir hayat sürmesi anlamındadır. Vahşi kadın, kadınların doğuştan gelen en temel doğasıdır. Bilge ve akıllı doğa. Elbette anaerkil döneme dönmekten söz etmiyoruz. Vahşi ve kadın sözcükleri kadınların kim olduklarını, neyle meşgul olduklarını anımsamalarını sağlasın ve bütün kadınlara destek veren güçlü bir metafor yaratsın, istiyoruz. Kadınların yaratıcı hayatları çiçek açsın, ilişkileri anlam, derinlik, sağlık kazansın; kadın başkalarının yıkıcılıklarına hedef olmasın. Kadın olarak verdiğimiz mücadeleye içimizdeki vahşi kadınlar güç versin.
.
Yararlanılan Kaynaklar:
100 Soruda Mitologya, Behçet Necatigil, Gerçek Yayınevi, 4. Baskı, 1983.
Kurtlarla Koşan Kadınlar, Clarissa P. Estes, Ayrıntı Yayınları, 50. Basım, 2020.
Havva’nın Öyküsü: Kozmolojik ve Antropogonik Mitlerden Kadın Yaratımına Senkretik Bir Yaklaşım, Yard. Doç. Dr. Mehmet Ali Yolcu, Folklor/Edebiyat, cilt: 19, sayı: 73, 2013/1
Mitolojide Çocuk Katili kadınlar: Lilith, Lamia, Medea, Yrd. Doç. Dr. Cemile Akyıldız. Ercan, ZfWT (Zeitschrift für die Welt der Türken) Vol. 5, No. 1 (2013)
.