6 Ocak 2024
HÜSEYİN İÇEN
Yüzyıl öncesine gittiğinizde kedi, yalnızca kediymiş. Bütün kediler birbirleriyle çiftleşir ve görünüşleri üç aşağı beş yukarı birbirine benzer olurmuş.
Bir kedi kitabı karıştırıyorum. İyi seçilmiş resimler, kuşe kâğıt, titiz basım. Özellikle, kedi cinslerine uzun yer ayrılmış. Aman, neler yok ki! Bol tüylü Norveç orman kedisinden, derisi süet derisi gibi yumuşacık, kılsız Sfenks’e; koca kafalı, çirkin suratlı İran kedisinden, dünyanın her yerinde rastlanan tekire kadar; uzun ya da kısa kulaklı, ponpon kuyruklu ya da ince uzun kamçı kuyruklu bir yığın kedi. Kulakları kafasından kocamanlardan, sanki kulakları kafa hizasından kesilmiş gibi kısa küt kulaklı olanlara, kürkü (genellikle) krem rengi, gövde çıkıntıları koyu renkte, yüzleri kara bir lekeyle çevrili Siyam ve Burma cinslerine; iri yuvarlak kafalı Chartreux’tan, ince uzun burunlu olan, kediden çok tilkiye benzeyene kadar… Yani biçim bakımından, yok yok! Doğanın çeşitliliği göz kamaştırıcı.
Bizim de iki özgün kedi cinsimiz uluslararası örgütlerce benimsenmiş: Ankara ile Van kedileri. Birbirlerine biraz fazlaca benziyorlar, ikisi de gerçekten güzel kediler.
Kedi cinslerinin ayırımı üzerine biraz okuyunca bir şey dikkatimi çekti: Uluslararası alanda tescil edilmiş, sayısı 100’ü aşkın kedi cinsinin en eskisi olsa olsa yüz yıllıkmış meğer. Yani yüzyıl öncesine gittiğinizde kedi, yalnızca kediymiş. Bütün kediler birbirleriyle çiftleşir ve görünüşleri üç aşağı beş yukarı birbirine benzer olurmuş.
Yirminci yüzyılın başlarında seçmeli üretme yolu keşfedilmiş ve benzer kedilerin çiftleştirilmesiyle şimdi bildiğimiz kedi cinsleri ortaya çıkmış. Seçme işi bir yana bırakılsa cinsler yine karışıp eskiye döner ve birbirine çok benzeyen kediler ortaya çıkarmış.
Bu, bitkilerde de böyle değil mi? Birçok bitkinin yabanıl cinsleri olduğu gibi, evcilleştirilmiş (aşılı) cinsleri de var. Ama evcilleşmiş bitki cinsleri de, kedi cinsleri gibi kendi haline bırakıldığında geriye, ortak ataya dönmeye hazır. Güllerde, örneğin, değişik cinsler yabanıl bir cinse aşı yapmak yoluyla üretiliyor. Ama bunlar sürekli bakım ve budama istiyor. Bahçenizdeki gülün dibinden çıkan yabanıl dalları bir iki yıl kendi haline bırakın, üstteki aşılı dallar kuruyor, alttakiler güçleniyor ve gül atasına geri dönüyor. Ben, bunun bilgisini edinmeden, yaşayarak görüp çok şaşırmış; bahçemdeki gülün budamasını yapmayıp da altından bambaşka bir gül ortaya çıkıverince bana aşılı gül diye yabanıl gül satmışlar diye kızmıştım.
İnsan… Biz de kedilere yapıldığı gibi, seçme yoluyla üreriz. Ama kedileri başkaları cins açısından seçerken biz birbirimizi kişisel açıdan seçeriz. Bizim, dış görünüşün dışında kişisel, toplumsal, kimbilir, ekonomik ölçütlerimiz vardır. Doğrusu, ailesel yönlendirmeler, toplumsal baskılar, ulusal/etnik önyargılar olmasa, çoğumuz bize benzeyene değil de benzemeyene yöneliriz gibime geliyor. Etnik yönden çok karışmış toplumlarda (örneğin, Brezilya’da) bunun böyle olduğu kolayca görülebilir. Hatta, tersini zorlayanlara karşı bir tepki de vardır:
2. Dünya Savaşı sırasında, Nazi ırkçılığının başka ülkeleri de etkilediği yıllarda Brezilya’da iş yapan bir Alman firması, getir-götür işlerine bakacak on beş yaşlarında bir çocuk bulmak için gazeteye bir ‘çalışan aranıyor’ duyurusu vermiş. Duyurunun altında da özellikle belirtilmiş, yalnızca akderili olanlar gelsin diye. Brezilya, apaktan kapkaraya değişen renkte insanların birlikte yaşadığı bir toplum. Böyle bir ayırım, orada böylesine açık açık hiç görülmemiş daha önce. Duyurunun gazetede çıktığının ertesi günü, binlerce üniversite öğrencisi firmanın kapısında toplanmış ve savsözlerle firmayı kınadıklarını göstermişler. Sonra, firma kapılarını açtığında, içeriye iş başvurusu için karaderili bir çocuk göndermişler. Başvuru reddedilip çocuk dışarıya atılınca da öğrenciler içeri girip ortalığı kırıp dökmeye hazırlanıyorlarmış ki polis gelip onlara engel olmuş. Buraya kadar her şey anlaşılır durumda. Irkçıların tutumu da, elbette öğrencilerinki de…
Böyle ırkçı sapıklıklara en çabuk biçimde, saplantıları en az olanların yani eğitimli gençlerin, tepki göstermesi doğal. Örgütlü bir toplumda, şiddet gösterilerine polisin engel olmaya çalışması da doğal… Ama sonra ne olmuş? Sonra öğrenci temsilcileri polisle görüşüp Alman firmasının yaptığı bu akıl almaz işi, ırk ayrımı saçmalığını anlatmışlar. Ve polis geriye çekilip öğrencilerin firmaya girerek ortalığı kırıp dökmesini bir kıyıdan izlemiş. Bu olayı her anımsadığımda gülümserim. Polisin insanca davranışını…
Belki biraz abartma varsa da 2. Dünya Savaşı’ndan kalan öykü böyle.
“Ülkemizde ırk ayrımı, ilk karaderili çiftin girmesiyle başladı ve ancak son akderili çiftin çıkmasıyla sona erecek.”
Irkçılık lanetli bir bakış açısıdır. Karışık olan ya da olmayan toplumların buna karşı direnmesi de doğaldır. Birleşik Devletler’de, biliyorsunuz, ırk ayrımı uygulaması çok acılı olaylar yarattı. Güneşin az değdiği deriyle, çok değdiği derinin altında, başka, düşünsel ayrılıklar da sanki varmış varsayımı yüzünden çok acılar çekildi, çok kan aktı geçmişte. Artık çoğu ülkede en azından kâğıt üzerinde eşitlik sağlandı. Ama bunun yaşantıya yansıması ağır giden bir süreç. Bunu bilen Amerikalı bir siyahî yazar (adı şimdi aklıma gelmedi), böylesi değişimlerin çok uzun bir süreç olduğunu düşünerek şöyle yazmış: “Ülkemizde ırk ayrımı, ilk karaderili çiftin girmesiyle başladı ve ancak son akderili çiftin çıkmasıyla sona erecek.” Yani Amerikan toplumu tam olarak melezleşince..
Karamsar bir bakış açısı ama gerçekçi de çünkü ancak belki o zaman kişiler, tam sağlıklı seçim yapabilecekler. Saç biçimi, deri rengi, gövde ölçüleri gibi göze görünen ayrılıklara değil de kişilik, huy, zekâ, kültür gibi derinlere dalınca bulunabilenlere göre birbirlerini seçecekler. İnsana yakışan da budur.
Kedilere dönersek… Benzerleri seçerek yeni kedi cinsleri üretmenin, dirimsel (biyolojik) sakıncaları da olabilir. Üretilen kimi kedi cinslerinde hastalıklara karşı dayanıksızlık, saldırganlık gibi olumsuz özellikler görülmüş ve uluslarası örgütlenmeler bu kedi cinslerini tescil etmeyip üretilmelerini engellemiş. Bunun dışında, bizim sıradan tekirlerin yüz güzelliğine, Siyam kedilerinin sakinliğine ve sevecenliğine sahip, üstüne üstlük, Bengal kaplanı gibi kürkü olan bir kediyi kim istemez?
İnsanları, toplumsal erkin seçmeli üretmesine gelince… Bunu toplumsal düzlemde denemek isteyen sapık siyasal önderler yetiştirdi insanlık. Şimdi onların çirkin adlarını unutmaya çalışıyoruz hepimiz. Eş seçmeyi kişisel düzlemde bırakalım, insansoyu da bunun sonunda nereye gidecekse gitsin. Bu yer, cehennemin dibi de olsa, kendi seçmemizdir deyip kuzu kuzu dalarız alevlere.
.
Hüseyin İçen’in Diğer Yazıları
Yazar ile Yapıt
Jane Austen ve Anadilinde Yazmak
Yazın Uyarlamaları
Yazınsal Adalet
Okurken