11 Eylül 2023
SATI ULUSOY

“Yazmayı, yazmak için sevdim. Bir insan, nasıl sesi olur da söylerse ben de bir kuş gibi öter gibi yazdım. Yazmak hayatımın en büyük hazzıdır.“
Halide Edip Adıvar’ı henüz orta okul öğrencisiyken kitaplarından tanıma şansım oldu. Sinekli Bakkal, Handan ve Mor Salkımlı Ev adlı eserlerini o yıllarda okudum. Okulda yapılan anketlerde “İlerde ne olmak istersiniz?” sorusuna “Halide Edip gibi büyük bir yazar olacağım” derdim.
Halide Edip Adıvar’ın yazarlığının gözümde ayrı bir değeri vardır. Özellikle eğitimci yönü, mücadeleci kişiliği, kadınların ve kız çocuklarının okuyup bilinçlenmesi için yaptığı çalışmalar beni etkilemiştir.
Mor Salkımlı Ev
Halide Edip, 1884 yılında Beşiktaş’ta daha sonra kendisinin “mor salkımlı ev” olarak adlandıracağı evde gözlerini dünyaya açar. Babası II. Abdülhamit’in katiplerinden (Ceyb-i Hümâyûn kâtiplerinden) Selanikli Mehmet Edip Bey, annesi Fatma Bedrifem Hanım’dır. Mehmet Edip Bey, bir erkek çocuk beklemiş, adını daha doğmadan Halit koymuştur. Kızına da ölünceye dek “Halit” diye seslenecektir.
Üç dört yaşlarında annesini veremden kaybeden Halide’nin onunla ilgili belleğinde kalan anılardan biri, pencereleri ve bahçe duvarları baştan başa mor salkımlarla kaplı evin sokak üstündeki büyük odasında, yer yatağında onunla koyun koyuna yatmaları olacaktır. Beyaz gecelikli, siyah saçları örgülü genç kadının yüzü solgun ve zayıftır. Hasta yanaklarını gölgeleyen uzun ipek kirpiklerinin arasından büyük siyah gözleri ışıldar.
Bu evden Yıldız’a yakın bir eve taşınırlar. Annesi daha hasta, daha bitkindir. Hastayı iki kişinin taşıdığı sarıı perdeli bir sedye ile naklederler. Halide seyisle birlikte sedyeyi izler, ikide bir durur, sedyenin içindeki annesini görmek ister. Perdeleri çeker, annesini ona gösterirler. Genç kadının ince yüzü erimiş, siyah gözleri ışıltısını yitirmiştir. Annesinin kaybından sonra bütün sevgisini babasına veren Halide, ona derinden bağlanır.

Mehmet Edip Bey’in sarayda nöbetçi olduğu bir akşam küçük kız “Babamı isterim.” diye tutturur, evdekiler onu susturamayınca saraya gönderirler. Halide’nin çığlıkları yol boyu sürer. Nöbetçiler, annesini yeni yitiren küçük kızı anlayışla karşılar. Babasının yattığı odaya götürülen küçük kız, onun kucağına koşar.
Bir müddet için kiraya verdikleri Mor Salkımlı Eve döndüklerinde uzun süre sarayda hocalık ettikten sonra büyükbabanın evine gönderilen Saraylı Hanım hayatlarına girer. Okuyabilecek yaşa geldikten sonra Halide onun varsıl kütüphanesine dört elle sarılacaktır.
Anneannesi Nakiye Hanım’ın ruhu Mevlevilikle doludur. Orucunu ve namazını hiç aksatmaz. Halide onu, bilgece sakin davranışlarıyla hatırlar. Kötü söz söylediğini hiç duymamıştır. Fransızca’dan çevrilmiş kitapları okur, hikayeler ve şiirler yazar. Nakiye Hanım, geleneksel Osmanlı kadını kimliğiyle Halide Edip’in romanlarındaki kadın karakterler üzerinde etkili olacaktır.
Halide İçin Başlayan Yeni Yaşam
Yıldız’da başka bir eve taşınan Mehmet Edip Bey, evine bakan yaşlı kadının torunu ile evlenir.
Baba evine götürülen Halide için de yeni bir hayat başlar. Mavi gözlü, sarı saçlı üvey annesine hayran olur, ilk karşılaşmalarında onun kucağına atlar, boynuna sarılır.
Babasının bu yeni evinde o, İngiliz çocukları gibi giydirilir. Kendi yaşında ve kendi sınıfına mensup çocukların kıyafetlerinin onunkinden bambaşka olması küçük kızı üzer. Yedikleri de öbür çocuklarınkinden farklıdır. Ellerinde horoz şekerleri, renk renk şekerlemelerle gezen, istedikleri her şeyi yiyen çocukların aksine o; et, sebze, çok az yemiş yer, akşamları da bir bardak süt içer. En büyük dileği, istediği kadar kiraz ve patlayıncaya kadar mısır yemektir.
Halide, Bayan Eleni’nin yönettiği Saray’a mensup Hristiyanların çocuklarının gittiği bir çocuk yuvasına verilir. Bayan Eleni’ye gönülden bağlanan küçük kız, onun varlığıyla huzur bulur. Şarkılar söyler, onu memnun edecek Rumca şiirler ezberler. O günlerde, biri evde biri yuvada iki ayrıı dil konuştuğunun farkında değildir. Bu mutlu günler Halide’nin hastalanıp yataklara düşmesiyle sona erer. Verilen ilaçlar fayda etmeyince onu haminnesinin evine “mor salkımlı eve” gönderirler.
O günlerde Halide’yi okumayı öğrenme konusunda bir sabırsızlık sarar. Ona okumayı öğretmeleri için haminnesine sızlanıp durur. Nakiye Hanım, torununun isteğini damadına iletir. Mehmet Edip Bey, beş yaşını bitiren kızının okumayı öğrenmesini onaylar. Onu evde okutmaya karar verir. Bir hoca tutulur. Küçük kız, ilk okumalarını dinî bilgiler doğrultusunda yapar. Saraylı Hanım’ın kütüphanesinden aldığı Afrika Seyahatnamesi’ni okumaya uğraşır. Üvey ablasının kütüphaneden alarak eline tutuşturduğu ölülerin maceralarını anlatan kitabı (Serencam-ı Mevt) okumak daha kolaydır ancak okudukları çocukluk yıllarında geceleri kabuslarla boğuşmasına yol açacaktır. Dedesinin anlattığı Osmanlı-Rus Savaş hikayeleri, dadılardan, lalalardan, akrabadan, konu komşudan dinlediği masallar, halk hikâyeleri ve türküler de düş gücünü ve dünyasını besler.
“Mehmet Edip Bey’in eşinin üzerine Saraylı Hanım’la yeniden evlenmesi kızı Halide’yi oldukça sarsar. Halide Edip, “abla” diye hitap ettiği ilk üvey annesinin bu durumdan ne kadar mutsuz olduğuna tanık olur. Bu, onda çokeşliliğe karşı ömür boyu sürecek şiddetli bir karşı çıkışın doğmasına neden olur. “
Dayısının ve büyükbabasının arka arkaya ölümleri Mor Salkımlı Ev’den taşınmalarına yol açar. Nakiye Hanım, matem havasının egemen olduğu o evde yaşamak istemez artık. Üsküdar’a taşınırlar.
Mehmet Edip Bey’in eşinin üzerine Saraylı Hanım’la yeniden evlenmesi kızı Halide’yi oldukça sarsar. Halide Edip, “abla” diye hitap ettiği ilk üvey annesinin bu durumdan ne kadar mutsuz olduğuna tanık olur. Evde ortak olarak iki kadın yaşadığı sürece huzursuzluk sürer. Bu, onda çokeşliliğe karşı ömür boyu sürecek şiddetli bir karşı çıkışın doğmasına neden olur. Mehmet Edip Bey, ablayı ve ondan olan çocuklarını “mor salkımlı ev”e gönderirken kendisi de Nakiye Hanım, ikinci eşi Saraylı Hanım, ilk karısından yadigar üvey kızı ve Halide’yle kızını Amerikan Koleji’ne vermek istediği için İcadiye’ye taşınır.
Özel Öğretmenlerle Süren Dersler
Üsküdar Amerikan Kız Koleji’ne başlayabilmesi için Halide’nin yaşı büyütülür. Halide, kolejdeki ilk yılında yaşı arkadaşlarından küçük olduğu için onlar tarafından kabul görmez, yalnızlık çeker. İngilizce’yi hemen öğrenir. Dikkati İngilizce kitaplar üzerinde yoğunlaşır. Ancak bir yıl sonra padişahın emriyle kolejden çıkarılır. Böylece İcadiye’de oturmalarına gerek kalmayınca babasının isteğiyle Mor Salkımlı Eve döner. Bir süre sonra ise Sultantepesi’nde yeni satın alınan bir eve taşınırlar. Evin yarısını Saraylı Teyze ile Nakiye Hanım, öteki yarısını abla ve ailesi işgal eder. Halide Edip, bu dönemi hayatının hastalık, huzursuzluk, zorluklarla dolu bir dönemi olarak anımsayacaktır.
Halide özel hocalardan dersler alarak eğitimini sürdürür. Bir İtalyan sahne sanatçısından şarkı dersleri alır. Bu, kendisi musikiye hayran olsa da kızının musikiye yeteneği olmadığını görmek istemeyen Mehmet Edip Bey’in isteğidir. Arapça derslerinin yanı sıra İngilizce öğrenimi de İngiliz bir mürebbiyeyle sürer. Mürebbiyesi ona Amerikalı Çocuk Kitapları Yazarı John Abbot’un “Madar” (The Mother) adlı yapıtını Türkçeye çevirtir. Bu çeviri, eve sık gelip giden babasının yazar arkadaşlarından Mahmut Esat Efendi tarafından yeniden eski Türkçe ile yazılır. Mahmut Esat Efendi, çok beğendiği eserin Halide’nin adıyla basılmasını önerir, önerisi benimsenir. Kitap 1897’de basılır. Bu çevirisi, 1897 yılında Osmanlı-Yunan Savaşı’nda hayatını kaybedenler için açılan sergide II. Abdülhamit tarafından Şefkat Nişanı ile ödüllendirilir.
Sultantepesi’ndeki son hocası edebiyat ve Fransızca dersleri aldığı, herkesin “filozof” diye seslendiği Doktor Rıza Tevfik olur. Öğrencisinde Doğu’nun şiiri, mistik felsefesi yanında halk edebiyatına karşı da ilgi uyandırır. Rıza Tevfik, o zaman yazmaya çalıştığı küçük şeyleri okur, beğenir, onu bu yolda yüreklendirir.
Yeniden Amerikan Koleji
Mehmet Edip Bey, kızını ikinci kez Amerikan Koleji’ne verir. Halide, bu kez yatılı öğrencidir. 15 yaşındadır. Ayda bir eve çıkar.

Ondan bir sınıf ilerde olan Bulgar arkadaşı Peşa ile geleceğe dönük kurdukları düşlerde Paris’e gitmek, orada bir oda tutup bilim ve sanat çevrelerinde ad yapmak vardır. Peşa doktor olacak, Halide ise hiç yeteneği olmadığı halde keman dersi almaktadır, Paris’te keman çalışacaktır.
Halide, yaz tatilinde öbür derslerine nazaran zayıf olduğu matematik konusunda özel ders almak istediğini dile getirince babası, kızının isteği doğrultusunda dönemin ünlü matematikçisi Salih Zeki Bey’le anlaşır. Auguste Comte’nin hayranı olan Salih Zeki Bey, öğrencisinin önüne yepyeni bir dünya sererek onun pozitif bilimlerle tanışmasına katkıda bulunur. Okul yeniden açıldığında bir süre mektuplaşan öğretmen-öğrencinin ilişkisi eşinden yeni ayrılan Salih Zeki Bey’in Halide’yle evlenmek istemesiyle sonuçlanır. Babasının yaş farkından dolayı sıcak bakmadığı bu evlilik önerisini genç kız hemen kabul eder.
Halide Edip, Üsküdar Amerikan Kız Kolejinden lisans derecesi alan ilk Müslüman öğrenci olur. Koleji bitirdikten sonra 1901 yılında Salih Zeki Bey’le evlenir. Evliliğin ilk yıllarında eşine yazı çalışmalarında yardım eder. Büyük İngiliz matematikçilerin yaşam öykülerini, Sherlock Holmes’in yapıtlarını çevirir. Fransız edebiyatına, özellikle Zola’nın yapıtlarına ilgi duyar. Daha sonra Shakespeare’e yönelir ve Hamlet’i çevirir.
ll. Meşrutiyet, Halide Edip’in hayatında önemli bir dönüm noktasıdır. İlk yazısı 1 Ağustos 1908’de “Halide” imzasıyla Tanin gazetesinde yayımlanır. Arkasından sadece Tanin gazetesinin değil Aşiyan, Resimli Kitap, Demet, Musavver Muhit gibi dergilerde de yazarak kadın haklarını savunur. Bu yazılar, Osmanlı’daki muhafazakâr çevrelerin tepkisini çeker, ölümle tehdit edilir. 31 Mart Ayaklanmasında can güvenliği kalmadığı için Mısır’a gider. Oradan İngiltere’ye geçerek kadın hakları konusundaki yazılarına devam eder. İstanbul’a döndüğünde de yazarlığın yanı sıra eğitimcilik ve kız okullarında müfettişlik yapar. İlk romanı 1909 yılında Musavver Muhit’te tefrika edilir: Heyula. İlk öykü kitabı Harap Mabetler ise 1911’de yayımlanır.
“Yazmayı, yazmak için sevdim. Bir insan, nasıl sesi olur da söylerse ben de bir kuş gibi öter gibi yazdım. Yazmak hayatımın en büyük hazzıdır.” diyen Halide Edip Adıvar’ın önünde kendisi ve ülkesi adına mücadelerle geçecek yıllar uzanmaktadır. Yaşadığı sürece de yazmak, hayatının en büyük hazzı olmayı sürdürecektir.
Kaynaklar
1. Halide Edip Adıvar, Mor Salkımlı Ev, Can Yayınları, 7. Basım, 2010, İstanbul
2. Mina Urgan, Bir Dinazorun Anıları, Yapı Kredi Yayınları, 18. Baskı, 1998, İstanbul
3. Veysel Şahin, Romanla Kimlikleşen Bir Yüz: Halide Edib Adıvar ve Edebi Yaratımları, EFAD Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi, 1. Cilt, 1. Sayı, Aralık 2018.
4. Halide Edip Adıvar, Şerif Aktaş, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafta Fakültesi Türkoloji Dergisi 20, 2013
https://dergipark.org.tr/tr/download/issue-file/17905
5. Halide Edip Adıvar Biyografisi https://www.biyografi.info/kisi/halide-edip-adivar
6. Tüm Yönleriyle Halide Edip Adıvar, Zeynep Yıldız
https://www.turkedebiyati.org/tum-yonleriyle-halide-edip-adivar/
.

Satı Ulusoy’un Diğer Yazıları
Kendi Yolunda “Yürümek”
Edebiyat Terapi
Kırmızı Damgalı Bilek