Edebiyat Terapi

4 Haziran 2023

SATI ULUSOY

Bugünün algısıyla şimdi buradayız, geçmişimizde ve travmalarımızda yatan bütün kavramlar bizim varoluşumuzdur. Varlığımızı bunlarla yaratmak, yaratıcılığımız ve kendi doğumumuzdur. Bu yeniden doğuş ise geleceğimiz.”

Mine Özgüzel, Edebiyat Terapi’de çalışmalarında çok faydasını gördüğü edebi eserlerle nasıl tanıştığını, onlarda nasıl kendini bulduğunu içtenlikle anlatıyor. Kendi varoluşunu oluştururken varoluşçu felsefeyi ve edebi eserleri etkileniş sırasına göre ele alıyor.

Ben yaşam hikayesinden etkilendiğim için Jean Paul Sartre ile başlıyorum bu yazıya. Çünkü o “kendi varoluşunu ölümüne dek sorgulamaktan hiç vazgeçmez.” (S.59) Yazar da onun yolundan giderek varoluşunu tüm çıplaklığı ile sorgular.

Sartre, “Annemin gözbebeklerinde hep kendi yansımamı gördüm.” der. (S.60) Annesi yirmi dört yaşında evlenir. Mesleği olmayan, eğitimsiz, hiçbir rengi oluşmamış bir kadın ve Satre’in deyişiyle aile içinde bir kurbandır.

Yazar, dokuz yaşına kadar annesiyle birlikte yaşar. Babası, onları bırakıp denize açılmıştır. Babası hastalanınca ise annesi ona bakabilmek için küçük Sartre’ı anneannesinin yanına yollar. Babasının ölümüyle onun özgürlüğü, annesinin ise esareti başlar. Annesi onunla birlikte baba evine sığınır. Sartre için otoriter bir dede yanında yeni bir yaşam başlar. Burada en çok hoşuna giden şey dedesinin kitapları olur.

Hayatında çok büyük travmalar vardır, bunlar üç yaşında hastalanmasıyla başlar. Bir gözünü kaybeder, diğer gözü de şaşı kalır. Birdenbire çirkin ördek yavrusu bir çocuk olur. Sadece pırıl pırıl sarı bukleleri vardır. Bir gün dedesi onları da kestirir. Çocuk, çevresi tarafından dışlanır. Boyu da kısadır. O, çocuk yaşta kitaplara yönelir ve kendi iç bağını geliştirir. Bütün sorulara cevap olarak yazmaya başlar. Nevroz derecesinde yazmaya tutkundur. Cinsel istekleri geri planda kalır. Kafasında “anne baba çocuk” üçgeni oluşmadığı için kendisini annesinin kocası olarak algılar, ta ki üvey babası ile karşılaşıncaya kadar. En büyük travması üvey babasıdır. O, bütün bunları yazarak aşar ve kendi hayatının lideri olur.

“Hayatımızdaki travmalar bize yaratıcılık olarak geri dönerse kendi yaratıcılığımızı ve varoluşumuzu tamamlamış oluruz.” Yazarın kafasındaki anne imgesi “Simon De Beauvoir“ olarak çıkar karşısına. Satre, küçük yaşta kendi evinden uzak kaldığı için ömür boyu bulunduğu ortamlarda bir aidiyetsizlik duygusu yaşar. Her şeye rağmen o, geçmişini ve geçmişteki tüm sorunlarını varlığa çevirir, şimdiyi yaratır. Evet, işte varoluşun bizlere verdiği en büyük armağan: “Bugünün algısıyla şimdi buradayız, geçmişimizde ve travmalarımızda yatan bütün kavramlar bizim varoluşumuzdur. Varlığımızı bunlarla yaratmak, yaratıcılığımız ve kendi doğumumuzdur. Bu yeniden doğuş ise geleceğimiz.” 

Kitaptaki yazarlardan birinin hayatından kısaca söz ettim. Virginia Woolf, D. H. Lawrence, Kafka, Stefan Zweig, Dostoyevski, Albert Camus, Andre Gide, Simon de Beauvoir gibi birçok renkli hayat okurunu bekliyor. Okur, kitaptan bu yazarların kendini sorgulama ve anlama noktasında nasıl okunması gerektiğiyle ilgili ipuçları da ediniyor. 

Bir tür özgürlüğe kavuşma isteğiyle kaleme sarıldığını belirten yazar “Okumak özgür bir düştür.” diyor.  “Bu özgürlük ruhsal yapının en derin, en karanlık noktalarına giderek değişimi, gelişimi gerçekleştirir ve okuyan insan giderek artan bir duyarlılığa kavuşur.”

Varoluşunu sorgulamaktan vazgeçmeyen tüm okurlara özgür bir düşün içinde kitap dolu günler dilerim.


Mine Özgüzel

İstanbul Üniversitesi Umumi Psikoloji bölümünü bitirdi. Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’nde Çocuk Nöroloji servisinde meslek yaşamına başladı. Sonraki yıllarda Şişli Etfal Hastanesi’nde Nöropsikiyatrik Kliniği’nde çalıştı. Lise yıllarında Dostoyevski ile tanışınca edebiyata ilgi duymaya başladı. Böylece alan bilgisi dışında edebiyattan aldığı güçle meslek hayatında yepyeni bir yolun kapısını araladı: Varoluşçu Terapi. Yazar, edebiyatı felsefenin hizmetine sunarak Simone de Beauvoir, Jean-Paul Sartre, Albert Camus, Virginia Wolf, D. H. Lawernce gibi yazarlarla kendi arasında derin bağlar kurma yoluyla çocukluğundan beri çözemediği, nedenini bilmediği bazı sorunlarına da çözümler üretti.

x