Sevgi Soysal’ın Çocukluk ve İlk Gençlik Yılları

19 Ekim 2023
SEVDA MÜJGAN

Babasını annesinden kıskanan Sevgi, ilkokul yıllarında babası için şiirler yazmaya yeltenir. Ancak işin içine karışan can sıkıcı akrabaların ona olur olmadık yer ve zamanlarda şiir okutmaları, küçük kızın şairliğini başladığı hızla sona erdirir. 

Selanik’ten İstanbul’a Göç
İzzeddin Efendi, ardında eşi Muzaffer Hanım’ı ve beş çocuğunu (Muazzez, İsmet, Hikmet, Mithat, Mukaddes) bırakarak yaşamını yitirir. Eşini yitiren Muzaffer Hanım, Balkan Savaşları sonrası artan karışıklıklar ve baskılar nedeniyle çiftliği satarak Selanik’ten İstanbul’a göç etmeye karar verir. Çiftliğin satışından elde edilen altınları kilerde gömülü olduğu yerden çıkararak erkek çocuklarının yeleklerine diker. Altınlar bu yolla İstanbul’a getirilir. Onlar, ailenin geleceği demektir. 

Ailenin en büyük erkek çocuğu, dolayısıyla da yeni reisi İsmet’in bu altınlarla atıldığı ticaret hayatının başarıları ve başarısızlıkları, yıllar sonra Sevgi Soysal’ın Yenişehir’de Bir Öğle Vakti romanında Selanik eşrafından Necip Bey karakterine kaynaklık edecektir.

Mithat Bey ve Anneliese Rupp
Muzaffer Hanım’ın diğer oğlu Mithat (Soyadı Kanunu’ndan sonra aile Yenen soyadı alacaktır.) Mimarlık ve Şehir Planlamacılığı eğitimi için Stuttgart’a gider. Bir baloda tanıştığı Anneliese Rupp’la tutkulu bir aşk yaşar.  Aşk, kısa sürede evliliğe dönüşür. Anneliese, Aliye adını alır ve müslüman olur. Geçim sıkıntısına düşen genç çiftin yardımına Aliye Hanım’ın annesi Rosa koşar. Evini onlarla paylaşır. 1935 yılına kadar birlikte yaşarlar.

Aslında Rosa’nın da maddi durumu çok iyi değildir. Bütün geçim kaynağı annesi Petronella’nn şehrin merkezindeki küçük kitapçı dükkanıdır. Evin nüfusu kalabalıktır: Petronella, Rosa’nın ikinci eşi, ikinci evliliğinden olan kızı, Aliye Hanım, Mithat Bey, 1930’da aralarına katılan Kaya ve üç yıl sonra katılacak Gönül. 

Sevgi Soysal Tante Rosa adını vereceği öykü kitabında anneannesi Rosa’dan ve teyzesi Tante Rosa’dan esinlenecektir. 

Türkiye’ye Dönüş: Önce İstanbul, Ardından Ankara
Mithat Bey, eğitimini tamamlayınca Stuttgart’ta yaşaması için bir neden kalmaz. Almanya’da politik durum iyiden iyiye çalkantılı bir hal almış, iktidara gelen Nasyonel Sosyalistlerin lideri Hitler, büyük savaşın ilk sinyallerini vermiştir. 

Mithat Bey, eşi ve çocuklarıyla Türkiye’ye dönerek annesi Muzaffer Hanım’ın Elmadağ’daki evine yerleşir. Namazında niyazında bir kadın olan Muzaffer Hanım, Aliye Hanım’ı iyi karşılamaz. Onu istemediğini açıkça ortaya koyar. Erkek çocuklarına düşkünlüğü nedeniyle torunu Kaya’yı bağrına basarken Gönül’le hiç ilgilenmez. 

Mithat Bey’in önünde yerine getirmek zorunda olduğu bir görev vardır: askerlik. İstanbul Bakırköy’de yedek subay olarak askerliğini tamamlar. Aliye Hanım ve çocukları da Bakırköy’e taşınır. 1936 yılının 30 Eylül’ünde Sevgi dünyaya gelir. 

Askerliğini bitiren Mithat Bey, Ankara’da İçişleri Bakanlığına bağlı İmar Heyetine uzman olarak atanır. 

1938 kışının sonuna kadar Demirtepe Sümer Sokak’ta bir evde oturan Yenen ailesi, oradan orta halli memurların yaşadığı Selanik Caddesi’ne taşınır. Sevgi, burada önünde bahçesi olan, iki katlı müstakil bir evde büyüyecektir. 

İlkokul Yılları
Sevgi, ilkokula Mimar Kemal İlkokulunda başlar.

Öğretmeni, derse şaşkın gözlerle gecikerek giren Sevgi’ye “Ne oldu? Neyin var?” diye sorunca Yenen ailesinin dördüncü çocukları İzzet’in dünyaya geldiği anlaşılır: “Annem doğurdu.” Daha sonra aileye iki kardeş daha katılacaktır. 

1940’lı yılların ilk yarısına kadar Aliye Hanım’ın Türkiye’de konuştuğu dil Almancadır. Mithat Bey  Almanca bildiği,  çocuklarıyla da şöyle böyle anlaşabildiği için Türkçe öğrenme işini zamana bırakmıştır.  Çocukları, tüm dünyaya savaş açan Almanların dilini konuşan annelerinden rahatsız olmaya başlayınca Aliye Hanım, Türkçe öğrenmeyi kendisine iş edinir. Öyle ki kendi kendine konuşur gibi mırıldanarak eşine aşk şiirleri söylemeye/yazmaya bile başlar. Babasını annesinden kıskanan Sevgi de ilkokul yıllarında babası için şiirler yazmaya yeltenir. Ancak işin içine karışan can sıkıcı akrabaların ona olur olmadık yer ve zamanlarda şiir okutmaları, küçük kızın şairliğini başladığı hızla sona erdirir. 

Çocukların üzerlerinde kendilerini yabancı gösterecek hiçbir şey taşımak istemedikleri, hatta anneanneleri Rosa’nın Almanya’dan gönderdiği kıyafetleri bile giymekten sakındıkları o günlerde “Kızlarım, sporcu  olarak yetişecek.” diye tutturan Mithat Bey, kız öğrenciler lastikli siyah çoraplarla okula gelmek zorunda da olsalar lastikli çorapların sporcu kızların sağlığını bozacağı gerekçesiyle onlara Almanya’dan yeni çoraplar getirtir. Sevgi ve ablası Gönül, babalarının kurallarını aşmak mümkün olmadığı için jartiyerle tutturulan beyaz ya da krem rengi çoraplar giymek zorunda kalır. Kızlar eğilip bükülürken jartiyerleri görünür ve bu, özellikle abla Gönül’ün adının “Jartiyerli Gönül”e çıkmasına neden olur. Mithat Bey jartiyerli çoraplarla kalmaz, sporcu kızların ayakkabı değil, bot giymeleri gerektiğine karar vererek onlara Almanya’dan botlar da getirtir. 

Anne Aliye Hanım
Aliye Hanım’ın yaşamı, çocuklarına ve eşine adanmış bir yaşamdır. Çocuklarını hayata en iyi biçimde hazırlamak ister. Onların okul eğitimlerini özel dans ve piyano dersleriyle destekler. Gönül ve Sevgi, modern dans ve piyano dersleri alır. Anneleri onları her fırsatta konserlere, operaya götürür. Sevgi’nin modern dansa, piyanoya, hatta edebiyata ilgisinin kaynağı annesidir. 

Baba Mithat Bey
Aliye Hanım, disiplinli bir kadındır.  Mithat Bey ise  yerinde duramayan, hayatı kendi keyfi doğrultusunda yaşamaktan yana bir adamdır. Renkli bir kişiliği vardır. Boş zamanı yoktur: av tutkusu, fotoğraf merakı, resme ilgisi… Evin tek banyosunu karanlık odaya çevirmiştir. Fotoğraf makineleri, tuvaller, fırçalar, boyalar, av tüfekleri, av köpekleri… evi işgal eder. Kariyeri parlak yakışıklı bir bürokrat olarak zevki için para harcamaktan kaçınmayan çapkın bir adamdır. Eşine çok bağlı bir kadın olan Aliye Hanım, onun çapkınlıklarını görmezden gelir, nazını çeker, isteklerini geri çevirmez.

Mithat Bey’in olaylara alaycı yaklaşımı Sevgi’nin de kişiliği üzerinde etkili olacaktır. O, boyunun biraz uzadığı, kemerli burnunun fark edilmeye başladığı günlerde babasının “sipsi”sidir. Yürürken sağa sola çarpan, durup dururken bir şeyleri deviren kızının sakarlıkları da Mithat Bey için espri malzemesidir.

Mithat Bey, politikadan uzak duran bir bürokrat olarak kızı Sevgi’nin ileride politikayla ilgilenmesini içine sindiremeyecektir. Aliye Hanım ise dünya görüşü olarak ”sol”u benimseyen çocuklarından daha solcu olacaktır. 

Yaz Tatilleri
Yenen ailesinin en önemli yaz eğlencesi, (1950’li yılların ikinci yarısında sayıları altıyı bulan çocuklarıyla Abant’a gitmekte zorlandıkları için Gölbaşı’nda yaptıracakları eve kadar) Abant’ta kamp yapmaktır. Yanlarına aldıkları çadırlarla Almanya’dan getirilen Volkswagen marka minübüse atlayıp Abant’ın yolunu tutarlar. Dayanışma, işbölümü, yoktan var etme becerisi, sportif ruh Abant tatillerinden onlara kalan armağanlar olacaktır.  

Yenen Ailesi Milano’da.

Ortaokul ve Lise Yılları
Sevgi ilkokulu bitirince ablası Gönül gibi ortaokul bölümü de olan Ankara Kız Lisesine gönderilir. Ankara Kız Lisesinde okumak bir ayrıcalıktır. Sevgi, parlak bir öğrenci olmasa da sınıfta kalmaz. 

Sevgi’nin ablası Gönül, ailenin örnek kızıdır. Derslerinde başarılıdır. Ablası ne kadar düzenli bir kızsa Sevgi o kadar dağınıktır. Hatta ablasının ütüleyip dolaba kaldırdığı elbiseleri bile saçıp savurur.

El işi dersini ciddiye almayan Sevgi, verilen ödevi yapmak yerine aynı okulda iki yıl önce öğrenci olan ablasının yaptığı ödevi teslim edince durumu fark eden öğretmeni onu disipline verir. 

Ona göre askerlik konusunda ders almak da gereksizdir. Arkadaşlarıyla birlikte öğretmeni yanıltmak için ona ödev vermediğini söylemeyi kararlaştırdıkları bir ders, fen bölümü öğrencilerinden biri (Sevgi, edebiyat bölümündedir.) ödevini teslim edince yalanları ortaya çıkar. Ders sonunda Sevgi tahtaya “Ey veledi fenniyeliler, askerlik hocası hepinizin poposuna yıldızlı on yazacak şimdi.” diye yazınca okuldan uzaklaştırma cezası alır.

Jülide (Gülizar) ve Sevgi, Ankara Kız Lisesinde tanışır ve aralarında altı yaş fark olsa da iyi arkadaş olurlar. Birlikte Devlet Operası’ndan komünizm politikası yapıyor gerekçesiyle atılan Ruhi Su’nun hafta sonları verdiği türkü kursuna katılırlar. Ruhi Su’nun öğrettiği türküleri de kendilerince yorumlayıp eğlenmekten geri kalmazlar. 

Sevgi, izcilik faaliyetlerine katılır. Resmi bayramların usta trampetçisidir. O yıllarda Ankara Kız Lisesinde trampetçi olmak, sınıf birincisi olmak gibi parlak bir iştir. Kayak yapar, tenis oynar. Bu, şakacı sarışın kızın çevresinde hayranları hızla artar.

Aşk ilanlarını umursamadığını kanıtlamak, babasının damarına basmak için kendisine gelen aşk mektuplarını onun rahatlıkla görebileceği yerlere bırakır. El ele tutuşmanın olay olduğu, cinselliğin kesinlikle düşünülemediği o yıllarda Mithat Bey, “Neler çeviriyor bu kız?” diye sormaktan alamaz kendisini. Sevgi için kural dışı olan çekicidir.

Üniversite Yılları
Sevgi 1952’de liseyi bitirir. Ankara Üniversitesi  Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesinde arkeoloji okumaya karar verir. Bu kararında  lise mezuniyetinin hemen öncesinde tanıştığı, kendisinden beş yaş büyük yakışıklı, iyi dans eden, piyano çalan Özdemir Nutku’nun aynı üniversitede öğrenci olmasının da payı vardır. İki genç tanıdıkça birbirlerinden etkilenirler. Nutku’nun çevresindeki arkadaşları daha çok genç edebiyatçılardır. Kendisi de şiirler yazar, yazdıkları dergilerde yayımlanır,  dönemin genç şairleri arasında adı geçer. Nutku’nun arkadaşları (Güner Sümer, Orhan Duru, Ferit Edgü, Demir Özlü, Ahmet Oktay, Erdal Öz…) artık Sevgi’nin de arkadaşlarıdır. 

Kızılay’da Tuna Caddesi’nin girişinde yer alan Piknik, gençlerin birlikte olmaktan en çok hoşlandıkları mekândır. Bu, ayakta bira içilebilecek tezgahları da olan bir şarküteri büfesidir. Üç dört masası, camlı vitrin terasıyla Paris kahvelerine benzer. Sevgi’nin, yıllar sonra kaleme alacağı Yenişehir’de Bir Öğle Vakti romanında yer vereceği mekanlardan biri de Piknik olacaktır. Kitabın tek simgesi devrilen kavak da bu mekanın hemen yanında, onun gölgesinde büyüyen bir ağaçtır. 

“Ben Evlenmek İstiyorum!”
İsmet  Bey, kardeşi Mithat Bey’i “Senin kız çok fazla dolaşıyor, üstelik yalnız da değil.” diye uyarınca evde bir gürültü kopar. Üniversiteye yeni başlayan Sevgi, babasının karşısına “Ben evlenmek istiyorum.” diye dikilir. Sevgi 19, Özdemir 24 yaşındadır. İki ailenin de bu evliliğe rızası yoktur. Bunu erken alınan bir karar olarak görürler.

Sevgi, çareyi bir intihar oyunu oynamakta bulur. Bir kutu aspirin içerek eve birilerinin gelmesini bekler. Ateşi yükselip mide bulantısı da başlayınca telaşlanır. Gelen giden yoktur. Soluğu karşı apartmanda oturan arkadaşının yanında alır. Hastaneye kaldırılır, midesi yıkanır. Aileler, gençlerin nişanlanmasına razı olur. Ardından evlilik gelir.

Evlilik
İlk evlerini fakülteye yakın olması isteğiyle Sıhhıye’de tutarlar. Sevgi, yaşadığı evlere kendi kişiliğini katmayı bilen bir kadındır. Hiçbir lüksü olmayan bu evde en önemli yeri kitaplar ve plaklar tutar.


Bir yıl sonra Almanya’da bir üniversite, tiyatro eğitimi alması için Özdemir’i davet eder. Sevgi ve Özdemir, Almanya’ya birlikte gitmeye karar veririler. Bu, Sevgi’nin üniversite eğitiminin yarım kalması demektir.

Üniversitenin onlara verdiği bir yurt odası, genç çiftin yeni evi olur. Eşini yalnız bırakmak istemeyen Sevgi’nin onunla birlikte derslere girmesi, tiyatroya ilgisini artırır.

Sevgi’nin hamile kalması, hamilelikle birlikte birtakım sıkıntılar yaşaması onu Türkiye’ye dönmek zorunda bırakır. Aliye Hanım, kızına kol kanat gerer. Sevgi, 1958 yılında anne olur. Oğlunun doğum sırasında ters gelmesinin, bu nedenle bir süre oksijensiz kalmasının neye yol açacağını henüz bilmese de bu durum genç anneyi kaygılandıırır. 

Bir yıl sonra Almanya’dan dönen Özdemir, Ankara Üniversitesi Tiyatro Enstitüsünde asistan olarak çalışmaya başlar. Sevgi ise Alman Büyükelçiliğinde sıkıcı bir iş ortamında bulur kendisini. Evleri yine Sıhhıye’dedir. Sanatçıların, edebiyatçıların sık sık gidip geldikleri evlerden biridir. İlk  gençlik yıllarında yazar olmayı aklından bile geçirmeyen Sevgi bu ortamda edebiyata yönelir. O yıllar  varoluşçuluk üzerine sıkı okumalar yaptığı yıllardır. Eliyle yazdığı öyküleri, Özdemir daktiloya çeker, dolayısıyla eşinin yazdıklarının ilk okuru olur.  Sevgi zaman zaman yazdığı öyküleri arkadaşlarıyla da paylaşır.

Bir akşam Erdal Öz ve bir matbaanın sahibi Ümit Serdaroğlu evlerine konuk olur. Kafalarında bir edebiyat dergisi çıkarma projesi vardır: Değişim. Özdemir Nutku’yu da aralarına davet ederler.

20 Kasım 1961’de Değişim dergisinde “Ne güzel suçluyuz biz hepimiz” adlı kısa öyküsüyle Sevgi Nutku da yerini alır. Aynı sayıda Rilke’den yaptığı bir çeviri de (Salome’ye yazılmış bir mektup) yayımlanır.

Yayımlanan ilk yazısını  yeni yazılar ve kitaplar izleyecek, Sevgi Soysal edebiyat dünyasında kendisine sağlam bir yer edinecektir.


Kaynaklar
Sevgi Soysal, Bakmak, Bilgi Yayınları, 3. Basım, 1986, Ankara.

Sefa Yücel, Sevgi Soysal, Hayatı, Sanatı, Eserleri, Ebabil Yayınları, 2016, Ankara.

Erdal Doğan, Sevgi Soysal: Yaşasaydı Aşık Olurdum, Everest Yayınları, İkinci Baskı, 2003, İstanbul 

Güzel Zeynep Süphandağ, Sevgi Soysal’ın Romanları Üzerine Bir İnceleme, Yüksek Lisans Tezi, Haziran 2017, Kırıkkale.
https://acikerisim.kku.edu.tr/xmlui/bitstream/handle/20.500.12587/14572/477509.pdf?sequence=1&isAllowed=y (Yararlanılan Tarih: 8 Ekim 2023)

Sevgi Soysal 40 yıl yaşadı, kahkahası burada! (Özel Dosya), Gazete Duvar Kitap, Temmuz 2019, sayı 66
https://www.gazeteduvar.com.tr/dergi/kitap_dergii_2019-66.pdf (Yararlanılan Tarih: 8 Ekim 2023)