29 Haziran 2023
SEVDA MÜJGAN
Plath, hep Ted’le yaşamak ister. Birlikte dünyanın akla gelebilecek en sadık, en yaratıcı, en sağlıklı çifti olup çıkmışlardır. Kocası, onu mükemmel tamamlayan erkektir.
Sylvia Plath, Günlükler’inde örf ve adetlere uygun bir yolla yani evlilik yoluyla eş aramayı sürdürmesi gerektiğini dile getirir. Gerekçesini ise kadın olmakla açıklar. Cinsel ilişki, hayatın hayvani ve insanı rahatlatan bir yönüdür. Önüne gelenle yatıp kalkarak kendisini tatmin etmesi (Bu erkeklere ait bir özgürlüktür.) söz konusu değildir çünkü bu, toplumun saygısını ve desteğini yitirmesi anlamına gelir. Yeni bir eş yakalama şansına sahip olamayacağı kocamış yılları düşünerek her türlü olasılığı göz önüne alarak akıllı davranmalı, güvence önlemleri almalıdır. Bu, hayatının büyük bir kısmını karşı cinsten tek bir kişiyle sınırlayacağı anlamına da gelecektir.
Plath, kadın olarak doğmanın korkunç trajedisi olduğunu düşünür.“Kadınlar neden duygu bekçisi, bebek bakıcısı, erkeğin ruhunun, bedeninin ve gururunun besleyicisi konumuna indirgenmeli ki?” (Günlükler s.57) Onun için bedeninin hayatta kalması için ekmek ne ise ruh sağlığı için de yazmak odur. Bir gün yazmaktan vazgeçip “Yaşamak, bir erkeğin doymak bilmez içgüdülerini doyurmak ve bir sürü çocuk peydahlamak tüm vaktimi alıyor. Yazmaya vaktim mi var?” diye düşünüp düşünmeyeceği kafasına takılan sorulardan biridir. Hayatını kocasının ellerine teslim etmeyi istemez. Onunkinden ayrı, onun saygı göstereceği kendisine ait bir alana sahip olması gerektiğine inanır.
Mezuniyetinden sonra (1955) kazandığı bir bursla Cambrigge’deki bir koleje (Newriham College) geçen Plath, orada tanıştığı İngiliz Şair Ted Hughes ile evlenir. (1956)
Sylvia Plat ve Ted Hughes
Sylvia, dünyada onun dengi olabilecek bir adama aşık olmuş, sevebileceği tek erkek olduğunu düşündüğü adamla evlenmiştir. O karşısına çıkan en büyük, en yaratıcı zekaya sahip kişidir. Olağanüstü yakışıklı, harikulade bir kocadır. O; yazdıkları yayımlanmış, müthiş bir şairin karısıdır. Ted’in yılda yedi bin dolar getirisi olan düzenli, sabit bir işi yoktur. Parayı önplanda da tutmaz. Yazmak onlara yeterince para kazandırmaz, belki de hiç kazandırmayacaktır. Sylvia, kocasının eve getirdiği ekmekle ve şiirleriyle kendisini ruhen ve bedenen beslediğini düşünür. Ted’in bu dünyada yapmak ve görmek istediği ne varsa onları yapmayı ve görmeyi, onun için yemek pişirip onun çocuklarını büyütmeyi, onunla birlikte yazmayı ister. Onun sekreteri olmayı sever. (Yazdıklarını daktiloya çeker.) Birlikte bir kitaplık dolusu kitap yayımlatacaklardır. Genç kadın, şiirlerini kocasının beğenmesini ve onaylamasını çok önemser. Başlangıçta aralarında rekabet söz konusu değildir. Genç karı kocanın şiir anlayışları birbirinden farklıdır. Akılcı şiirler yazan Hughes’in karşısında tutkulu ve duygusal şiirler yazan Plath vardır.
Plath, hep Ted’le yaşamak ister. Birlikte dünyanın akla gelebilecek en sadık, en yaratıcı, en sağlıklı çifti olup çıkmışlardır. Kocası, onu mükemmel tamamlayan erkektir. Bütün varlığı Ted’inkiyle içiçe geçip büyür. Onsuz bir yaşamı düşleyemez bile. Ona bir şey olacağı düşüncesiyle dehşete kapılır. O durumda ya delireceğini ya da kendisini öldüreceğini düşünür.
Beklediği; çatışmayla, çocukları, soneleri, aşkı ve kirli bulaşıkları dengelemeye çalışmakla dolu bir hayattır. Sıradalaşmaktan korkar. Sıkıcı bir biçimde mutlu mesut, hamarat bir hale gelmekten endişe duyar. Yazmak yerine kalkıp elmalı turta yaptığı olur. Az bulunur bir romanmış gibi Yemek Pişirmenin Keyfi kitabına çalışır.
Diğer kadınların kocasını elinden alabileceği korkusuyla Ted’i kıskanır.
Evlendikten iki yıl sonra Plath, günlüğüne kendinden ve daha çok da kibri sönmeyen aksine büyüyen kocasından iğrendiğini, kendisini çılgın bir mükemmeliyetçiye, insanları ayrım gözetmeksizin seven biriyken insanlardan kaçan birine, nefret dolu, edepsiz, şirret bir kadına dönüştürdüğünü yazacaktır.
Ted, Sylvia’dan gömleklerini sakladığı, yıpranmış çoraplarını paramparça ettiği, kopan düğmelerini asla yerlerine dikmediği için yakınır. Sylvia da hem kendisinin hem de kocasının kafalarındaki geleneksel rollerin getirdiklerini başaramadıklarının farkındadır. Kocası güvenilir bir biçimde eve ekmek getiremediği gibi o da düğmeleri dikip çorapları yamamamıştır.
Anne Olmak ya da Olmamak
Plath, Ted’e çocuklar doğurmayı, onun çocuğunu taşımayı eşsiz bir gurur kabul eder. Bir sürü sağlıklı, ışıl ışıl çocuklarının olmasını ister. Ancak çocuğun onun ve muhtemelen Ted’in de yazma çalışmalarını, ele avuca sığmaz birlikteliklerini sona erdireceği korkusuyla evliliğinin ilk yıllarında hamile kalmak istemez. Davetsiz bir konuğa yaşamında yer yoktur. Önce yaşam amacını bulması gerektiğini, bu amacın yerine geçecek bir çocuktan nefret edeceğini düşünür. Bir roman, bir şiir kitabı, kısa öyküler yazacak; Virgina Wolf’tan daha iyisini yapacaktır. “Bunu yapana kadar çocuk falan yok.” (Günlükler, s. 239)
Evlilikte Aradığını Bulamamak
Genç çift, evlendikten üç yıl sonra (1959) İngiltere’ye yerleşir. İlk çocukları bir yıl sonra (1960) aralarına katılır.
İlk şiir kitabı The Colossus da aynı yıl (1960) yayımlanır. Çok olumlu eleştiriler alır.
Eşi ve bir yaşındaki çocuklarıyla birlikte iki odalı bir dairede yaşayan Sylvia, masraflarını karşılayabilmek için yarım gün çalışmak zorundadır. Bu arada bir bunalıma doğru giden ve sonunda bunalım geçiren üniversiteli bir kız hakkında yazdığı romanın bir kısmını bitiren genç kadın, onu tamamlayabilmek için bir bursa (Eugene F. Saxton Bursu) başvurur. (1961) “Çocuk bakıcısı için günde 5 dolardan haftada 6 gün için yılda 1560 dolar; büro kirası için haftada 10 dolardan yılda 520 dolar; toplam 2080 dolar” ister. Her sabah sürekli bir işe gider gibi kiralık bürosuna gidecek ve yazacaktır. İstediği bursu alır. Bu arada ikinci çocuğunu da dünyaya getiren Sylvia’nın günleri çocuklar, ev işleri ve roman yazmak arasında bölünür. Sırça Fanus, bu koşullar altında yazılır.
Sylvia için evlilik artık yapay, dayanılması zor, karşılıksız ve sadakatsiz bir birlikteliktir. Aldatıldığı/aldatılacağı düşüncesi/korkusu Sylvia’nın ruhsal dengesini bozar. Kocası ve ev sahibi arasındaki ilişkiyi öğrenmesi de korkularının yersiz olmadığını kanıtlar. Genç kadın için evi artık canlı canlı gömüldüğü bir mezardır. Kocası ise korumasız ya da koruması gereken bir gemiye saldırıda bulunan (II. Dünya Savaşı’nda kullanılan) Japon intihar uçakları gibidir. Londra edebiyat çevrelerinde kendisine hayranlık duyan kadınların ilgisinden vazgeçemeyen Ted Hughes’in eşinden dilediği özürler, Sylvia’nın onu bağışlaması yeni aldatmaların önüne geçemez. Kendisinin dikkat çekecek kadar güzel olmadığı düşüncesi genç kadında bir komplekse dönüşür. Evliliğinin onu yaratıcılık açısından kısıtladığını ve gerilettiğini düşünür. Hayatının aşkıyla evlendiğini zannederken ev ve mutfak işleriyle ilgilenmek zorunda kalan, çocuklarına bakan, kocasının eve dönmesini bekleyen bir kadına dönüşmüştür.
Sylvia ve Ted Hughes, bir süre ayrı yaşamaya karar verirler. (1962) Noel’den birkaç gün önce çocuklarıyla birlikte Londra’ya taşınan genç kadın, beş yıllık bir kira anlaşması yaparak bir ev kiralar. Kiraladığı evin eskiden İngiliz Şair William Butler Yeats’e ait olduğunu öğrenen Plath bunu iyi bir işaret olarak değerlendirir.
Kocasıyla ayrı yaşadıkları sekiz ay boyunca öfke ve kararlılıkla şiire sarılır, yaşamının en güzel şiirlerini yazar. Bu şiirler onu travmaya iten olayların bir dökümü, bir tür itiraftır. Bu yolla travmasıyla yüzleştiği söylenebilir.
Harlı Alevlerin Ortasında Kalmak
Sırça Fanus, Ocak 1963’te yayımlanır. Times’in edebiyat ekinde Sylvia Plath için “yazmayı bildiği kesin” diye belirtildikten sonra “Eğer hayal ettiği kadar iyi biçimlendirmeyi de öğrenirse son derece iyi bir kitap yazabilir.” biçimindeki eleştiri gibi kitap üzerine yazılanlar genç yazarı üzer.
Kitabın yayımlanmasından bir ay sonra aramaları gereken doktorun telefon numarasının yazılı olduğu bir intihar notu yazarak onu bebek arabasına bantlar. Belki kurtarılmak istediği belki çocuklarının güvenliğini sağlamak istediği için o notun bulunmasını ister. Çocuklarının odasına iki bardak süt, bir tabak tereyağlı ekmek bırakır, hava gazından zarar görmelerini engellemek için pencereleri açar, kapı boşluklarını maskeleme bandıyla kapatır. Kafasını mutfaktaki gaz fırınına sokarak yaşamını sona erdirir. (11 Şubat 1963)
Sylvia Plath’ın mezar taşındaki Hughes soyadının hayranlarınca birçok kez tahrip edilmesi genç şairin sürüklendiği sonda kocasına düşen önemli paya dikkat çeker niteliktedir. Sırça Fanus’u sansürleyen Ted Hughes; Sylvia’nın o, evi terk ettikten sonra tuttuğu günlüklerini de (evini terk ettiği 1962 yılından Plath’ın intiharına kadar geçen sekiz aya ait günlüklerini) yok eder. Gerekçesi “çocuklarının okumaması”dır.
Sylvia Plath’ın mezar taşında “En harlı alevlerin ortasında bile altın nilüfer yetişir.” yazmaktadır.
Kaynaklar:
Sylvia Plath, Sırça Fanus, Kırmızı Kedi Yayınevi, 18. Baskı, Şubat 2021, İstanbul.
Sylvia Plath, Günlükler, Kırmızı Kedi Yayınevi, 1. Basım, 2014, İstanbul.
Yrd. Doç. Dr. Özlem Özen (18 Eylül 2015) Plath’ın Sırça Fanus’unda Intihar Olgusu ve Ayrılıkçı Benlik. Erişim Tarihi: 20 Şubat 2023. https://dergipark.org.tr
Ozan Kırıcı, (22 Ekim 2015) Sırça Fanus’ta Bir Kadın: Sylvia Plath. Erişim Tarihi: 1 Mart 2023. www.gaiadergi.com
Çev: Sena Liman, (11 Şubat 2022) Sylvia Plath’ın İntihar Notu: Ölüm Çanı mı, Yoksa Yardım Çığılığı mı?Erişim Tarihi: 1 Mart 2023. www.sanatlaart.com
–
Sevda Müjgan’ın Diğer Yazıları
Anton Çehov’un Çocukluk ve İlk Gençlik Yılları
Sevgi Soysal’ın Çocukluk ve İlk Gençlik Yılları
Ressam Celile Hanım