26 Ocak 2024
YÜKSEL AKIN

.
“Sabahattin Ali’yi anlatabilmenin en iyi yolu edebiyattan geçiyor.”
.
1940’lı yıllar ve sonrasında makas değiştiren Türkiye, rotasını NATO’ya doğru çevirir; Sovyetler Birliğiyle, komünizmle, solla arasına mesafe koyduğunu dünyaya kanıtlamaya çalışır. Halka da bu doğrultuda mesajlar verir.
Sabahattin Ali, 1928 yılında kazandığı bir bursla Almanya’ya giderken Turancı eğilimleri, milliyetçi söylemleri olan bir gençtir ancak Türkiye’ye döndüğünde kendisini sosyalist olarak nitelendirecektir. Goethe, Mann, Almanca aslından okuduğu sosyalist kaynaklar onu değiştirmiştir. Almanca öğretmeni olarak atandığı Aydın’da yıkıcı propaganda yaptığı gerekçesiyle üç ay tutuklu kalır. Resimli Ay’da düzenli olarak yazmaya başlaması da zaten “ne olduğu”nu ortaya koymuştur. Adım adım izlendiği, görüştüğü herkesin isim isim bilindiği (Bu, belgeler açığa çıkacaktır.) yılların ardından 1948 yılında bir cinayete kurban gider. 41 yaşındadır.
1950’li yıllardan başlayarak onun hakkında onlarca kitap yazılır. İki üç yazar, birkaç gazeteci Sabahattin Ali cinayetini gerçekten araştırır. Geriye kalanlar bu emek verenlerin yazdıklarını birleştirir. Sabahattin Ali adının bir çekiciliği vardır ve dosyası, bir ticaret aracına dönüşür.
Sabahattin Ali’yi kim öldürmüştür? Ordudan atılma, insan kaçakçısı Ali Ertekin tarafından Bulgaristan sınırını geçmeye çalışırken sopayla başına vurularak mı öldürülmüştür? Ertekin, “komünist olduğunu söyleyen, Türkiye’den kaçıp komünistleri örgütledikten sonra ülkeye dönüp devrim yapacağını ileri süren bir hain” karşısında milli duygulara kapılarak Sabahattin Ali’yi öldürdüğünü itiraf etmiştir. Yoksa Sabahattin Ali, gözaltında işkenceyle öldürülmüş, cinayeti Ali Ertekin’in üstlenmesi mi istenmiştir? (Dört yıl ceza alan Ertekin, iki yıl yattıktan sonra afla serbest kalacaktır.)
Hakikat, orada bir yerde beklemektedir.
Tüm dünyada devletler unutturmaya çalışır. Gazetecilere düşen görev ise anımsatmak, gerçeği bulmaya çalışmaktır.
Gazeteci Yazar Gökçer Tahincioğlu, “Sabahattin Ali’yi Ben Öldürdüm” diyerek hangi hakikati dile getirmektedir? Tahincioğlu, burada sözü romanının kurgu (adı belirtilmeyen) Gazeteci karakterine bırakarak okurunu onun ne bildiği, ne anlatacağı sorusunun ardına düşürüyor.
Kurmaca ile gerçeğin içiçe geçeceği bir yolculuğa çıkacak olan Gazeteci’ye, Sabahattin Ali’nin yapıtlarında can verdiği karakterler de (“Çaydanlık” öyküsünden Satılmış, “Duvar”dan Kafir Arap, “Hanende Melek”ten Melek, “Selam”dan Peşkir Yusuf, Kürk Mantolu Madonna’dan Maria Puder ve kızı, “İçimizdeki Şeytan”dan Macide, Bedri, Ömer) cinayetin çözülmesine yardımcı olmak üzere eşlik etmeye hazırdır. Gazeteci, sarı mersedesini hayata döndürür. Çantasına Sabahattin Ali’nin kitaplarını, o kitaplardan yazılmış şarkılarla dolu kasetleri koyar. Mezarı bile kayıp yazarla ilgili gizemleri çözmek üzere yola koyulur. Yanına on yıl önce geçirdiği bir trafik kazasında yaşamını yitiren ablasının günlüğünü de almıştır. Çözdüğü gizemleri, o günlüğün boş kalan sayfalarına yazacaktır. Sabahattin Ali’nin öldürüldüğü Istranca ormanlarından başlayıp yaşamının geçtiği kentlere (Sinop, Konya, Ankara, İstanbul) yolunu bir bir düşürecek, katili olduğunu söyleyen Ali Ertekin’in yaşadığı Gölyazı’ya da uğrayacaktır.
Gökçer Tahincioğlu, bir söyleşisinde 75 yıldır açığa çıkmamış belgelere de yer verdiği kitabının neden roman tekniğiyle yazıldığını şöyle açıklar: “Sabahattin Ali’yi anlatabilmenin en iyi yolu edebiyattan geçiyor.”
Romanında dünya edebiyatının en yeni tekniklerinden birini kullanarak kurguyla gerçeği birleştiren yazar, okuruna bir yanda kurgu karakter Gazeteci’nin kişisel hikayesini anlatır.
Bursa’da geçen çocukluk ve ilk gençlik yıllarında ablasının özel bir yeri vardır. Ablası da günlüğüne “Ben hâlâ en çok kardeşimle geçirdiğim o çocukluğu özlüyorum. Orada kaldı aklım.” (s.72) diye yazacaktır. Ona araba kullanmayı öğretecek kadar iyi bir sürücü olan ablasının aracının yoldan çıkmasını, bariyerleri aşarak tarlaya savrulmasını, yanmasını anlamaya, onu neyin öldürdüğünü bulmaya çalışır. Ablasının ölümünü atlatmakta zorlanr. Eve kapanır, içer, dışarı çıkınca dağıtır, hayatına birçok kadın girer çıkar. Adı belirtilmeyen “Sevgili” diye anılan kadınla tanışana kadar bu böyle sürer gider. Sevgilisi onun bir gün yastan çıkacağına, dünyaya döneceğine inanır. Bir aile olmalarını ister, gerçek bir yuvayı özler. Oysa o, dünyada en çok sevdiği varlığı (ablasını) koruyamadığı için kendisini bir erkek gibi, insan gibi hissedememektedir. Kendisini, içine aldığı herkesi karanlığa mahkum eden bir korku tüneli olarak görür.
Tahincioğlu, Gazeteci’nin kişisel hikayesinin yanı sıra okuruna Sabahattin Ali cinayetini bugüne kadar açığa çıkmamış belgelerle okuma olanağı da sunar. Kurguyla gerçeği ilişkilendirir, bireysel olanla toplumsal olan arasında bağ kurar, bunların birbirinden ayrılamayacağının altını çizer.
Gazeteci’nin aradığı “hakikat” yalnızca Sabahattin Ali cinayetine ilişkin değildir; o, hayatının eksik parçalarını, kendi hakikatini de aramaktadır.
Roman, “Gerçekten hakikati bilmek istiyor musun?” diye başlar.
Yineleyelim: Gerçekten hakikati bilmek istiyor muyuz?
Hakikatlere ulaştıkça yüreğimiz ve aklımız aydınlanacaktır. Evet, gerçeği bilmek istiyoruz.
_______
Gökçer Tahincioğlu, Sabahattin Ali’yi Ben Öldürdüm, İletişim Yayınları, 2. Baskı, 2023 İstanbul.
Söyleşi:İrfan Aktan, Gökçer Tahincioğlu: Sabahattin Ali Gladyovari bir yapı tarafından işkencede öldürüldü (Yayımlanma Tarihi: 24 Eylül 2023) Yararlanma Tarihi: 24 Ocak 2024.
.