Çağın Özbilgi’yle Söyleşi

2 Şubat 2024
Söyleşi: AYGÜL AYDOĞDU

AYGÜL AYDOĞDU
ÇAĞIN ÖZBİLGİ

Aygül Aydoğdu: 2017’den bugüne şiirlerinizin adeta ödül yağmuruna tutulduğu görülüyor. Başarılarınızdan dolayı sizi kutluyorum. Peki, ödül almak sizi hangi yönde tetikliyor? Daha çok ya da daha az yazmanıza neden oluyor mu?

Çağın Özbilgi: Teşekkür ederim. Ödüllerin beni herhangi bir konuda -konu için- çok da tetiklediğini söyleyemem. Kültürün üretimle bağdaşık olduğunu düşünmüşümdür hep. Bu nedenle üreten birisiyim ve ürettiklerimi paylaşmak açısından önemli bulduğum şey/şeydi ödüller. Artık birçok ödüle/ödülü şaibeli bakıyorum/buluyorum. Kirli bir edebiyat dünyası var ülkemizde. Aldığım ödüllerden dolayı vicdanımın rahat olduğunu kesinlikle söyleyebilirim ama… Çünkü aldığım hiçbir ödülde ne torpile başvurdum ne de ödül süreçlerinde birilerinin yalakası oldum. Sadece ürettim ve ürettiklerimi böyle sundum/sunabildim insanlara.

A. Aydoğdu: Yazmaya soyunan ünlü, ünsüz neredeyse hemen herkes işe şiirle başlıyor ancak şiirin pamuk görünümlü çelik kapısına çarpanlar şiir yazmayı sürdürmüyor ya da sürdüremiyorlar. Fakat yine de görüldüğü üzere şiir yazanlar okuyanlardan daha fazla. Ne dersiniz, şiir okumak yazmaktan daha mı zor? Bizi şiirden uzak tutan kötü yazılan şiirler, çetin bir ceviz gibi kabuğunu kırıp şiiri ortaya çıkaramadığımız metaforlar, imgeler mi yoksa şiirin okuyucusunda entelektüel bir altyapı araması ya da başka nedenler mi? Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Ç. Özbilgi: Şiir zordur, kolay bir şey değil. Buna paralel olarak sürdürülebilmesi de aynı şekilde zor. Okumak ise eziyet sanki şiir yazanlar için. Şiir yazanların şiir haricinde neler okuduklarını hep merak etmişimdir. Ülkemizde iki dizeyi bir araya getiren kişiler de şair muamelesi görüyor maalesef. Sosyal medya gruplaşmaları, çürüme vb. bunda hayli etkili. Ben -naçizane- şiirin de bir arkeolog hassaslığıyla kazılması gerektiğini düşünüyorum -özellikle okunurken-. Çünkü metaforlar, imgeler vb. şiirle ilgili aklınıza gelebilecek her şeyde hem edebi birtakım detaylar hem de hayattan çıkarılan, daha önce farkına varmadığımız şeyler olabiliyor. Bir şiir kitabı bir kere değil, birden çok okunmalı ve birilerine şair derken neden şair dediğimizi de düşünmeliyiz muhakkak. Daha önce de farklı yerlerde söylemiş olabilirim, şahsen herkese şair diyemiyorum ben.

A. Aydoğdu: Şiiriniz dizelerle yazılmış kişisel tarihiniz/miz mi? Şiirinizin bu yöndeki geniş kapsayıcılığını özellikle önemsiyor musunuz?

Ç. Özbilgi: Şiirime kişisel tarihimdir diyebilirim elbet ama bu çok da kapsamlı olmaz. Çünkü salt kendi hayatımla/tarihimle ilgili şeylere yer vermiyorum şiirimde. Tarihte, dünya üzerinde, ülkemizde yaşanan birçok sorunu da ele almaya çalışıyorum. Ayrıca şiirin bilgi verme ve ilgi uyandırma konusunda da ciddi bir edebî tür olduğunu bildiğim için buna da başvurmayı yeğliyorum yer yer/ zaman zaman. Aslında bir toplamı sürdürdüğümü söyleyebilirim. Bunu birkaç şiirimde de dile getirmişimdir “bir toplamı sürdürüyorum burada” diyerek.

A. Aydoğdu: Bence sözcükler şiirin notalarıdır aynı zamanda. Ahmet Haşim, şiirin sözden çok musikiye yakın olduğunu söylüyor. Bu konuda ne söylemek istersiniz? Şiirinizin müzikalitesi kafanızı meşgul eden bir konu mu? 

Ç. Özbilgi: Bu çok hassas bir konu. Ben buna “akustik akış” diyorum kendimce ve kendi estetik kaygılarımı göz önünde bulunduruyorum -tabii- bu konuda. Yazdığım her şiiri muhakkak sesli okuyorum, sesimi kaydediyorum, dinliyorum ve “akustik akışı” bozan bir şeye denk geldiğim takdirde düzeltiyorum ve aklıma yatana kadar devam ediyor bu süreç. Şiir yazımı emek isteyen yoğun bir süreç. Dışarıdan bakılınca kolay geliyor insana ama öyle olmadığını aklıselim/şair olan herkes biliyor. 

A. Aydoğdu: Son şiir kitabınız Fırtınada Orman Konuşur, diğer kitaplarınıza nispeten daha açık, daha az metaforik,  anlaşılır şiirler içeriyor. Hatta dizeler zaman zaman yanımızdakiyle konuşur gibi bir düzyazıya dönüşüyor. Bunu şiirinizde bir değişim olarak mı okumalıyız? Bu bağlamda yeri gelmişken ayrıca sormak isterim kapalı şiir mi, açık şiir mi, hangisine daha yakınsınız?

Ç. Özbilgi: Fırtınada Orman Konuşur eleştirel/satirik bir kitap olarak okunmalı/okunabilir. Burada vermek istediğim mesajı dolandırmadan vermeye çalıştım yazdığım şiirlerle. Çürümeden bahsetmek, birtakım olumsuzluklara değinmek, bir kitabın sadece bugün değil yarın da yaşayacağını göz önünde bulundurarak bir iz bırakmak istedim, bir imza attım diyebilirim tarihe. Şiirimde elbette ki değişiklikler olabilir, şahsen bu değişiklikler aklıma yattığı müddetçe bir şeyleri değiştirmeyi deneyebilirim. Denediklerimle yanılabilirim de ama Fırtınada Orman Konuşur’un böyle bir amacı olmadığının bilinmesini isterim. Fırtınada Orman Konuşur’da karanlığa karşı aydınlığı savundum “değişeceğine inanarak bütün olumsuz şeylerin”.

A. Aydoğdu: Günlük dilin olağan sözcüklerini noktalama işaretlerinin olağan olmayan kullanımlarıyla yeniden yapılandırıyor; sözcüklerin anlamını çoğaltıp genişletiyor, yeniden anlamlandırıyorsunuz. Bence bu durum okuyucu açısından çözümlenmesi gereken yeni bir metafor ortaya çıkarıyor: noktalama işaretleri metaforu. Ne dersiniz, yanılıyor muyum?

Ç. Özbilgi: Hayır, yanılmıyorsunuz. Bu bilinçli olarak tercih ettiğim bir şey. Yukarıda şiirin arkeolog hassaslığıyla okunması gerektiğinden söz etmiştim. Okuru yormak istiyorum çünkü hazıra alışmış bir toplum var karşımda. Bu kadar kolaya kaçılması beni rahatsız ediyor. Ansiklopedileri karıştıra karıştıra bir şeyleri öğrenmenin tadına varmış biri olarak öylece kolaya kaçamam, kaçılmasını da istemem. Bu metafor -noktalama işareti metaforu- zorlayıcı bir unsur olsa da, kendi şiir anlayışımı bütünlüyor ama bunu biraz azaltmayı deniyorum, kitaplarımı sırasıyla okuyan biri bunu rahatlıkla fark edebilir.

A. Aydoğdu: Şiir noktalama işaretlerinin en az kullanıldığı yazın türlerinden biri olarak bilinir. Siz şiirlerinizde olağanüstü denilebilecek çoklukta noktalama işareti kullanıyorsunuz. Bunun nedeni okuyucunun şiirinizi sizin tonlamanız, sizin müzikaliteniz, sizin sesinizle okumasını istemeniz olabilir mi?

Ç. Özbilgi: Evet, şiirde sadelik gözetilir, noktalama işaretleri de oldukça az kullanılmaya çalışılır. Okulda da böyle öğretilir, edebiyat eğitimi almış biri de böyle yazar, böyle yazması beklenir/istenir ama şiirin dönüştürücü etkisi nerededir? Ben burayı daha çok düşünüyorum. Düşüncelerimi yansıtmaya çalışırken de tonlamamı, müzikalitemi, sesimi olması gerektiğini düşündüğüm gibi sunmaya gayret ediyorum. Doğrudur, benim açımdan/için bu böyledir, diyebilirim.

A. Aydoğdu: Sözcükleriniz, sözcük gruplarınız, dizeleriniz dolayısıyla şiiriniz çok yüklü, dolu, ağır. Sınıfsal bakış açısıyla toplumun, bireylerin sorunlarını, acılarını, hüzünlerini, çaresizliklerini sırtlanmış gibi. Ama sonlarındaki ünlemlerle sesini yükselten, başkaldıran sözcükler, dizeler oldukça göze çarpıyor. Şiirinize bir görev mi yüklüyorsunuz?

Ç. Özbilgi:bir toplamı sürdürüyorum burada” derken bunu kastediyorum aslında. Şiirin özü budur. Kafanızı nereye çevirirseniz çevirin gördüğünüz şeylerin/mücadelelerin hemen hemen hepsi özünde sınıfsaldır. Bu yadsınamaz bir gerçek. Şiir dünyaya nasıl baktığınızı da gözler önüne serer. Bu anlamda elbette bir görev yüklenmiş durumdadır. Buna gözler önüne serici/dönüştürücü diyebiliriz. Şartlar -bugün için- her ne kadar olgunlaşmamış olsa da aydınlık karanlığı mutlaka yenecektir. Naçizane inandığım şey budur. Şiir için de bu geçerlidir.

A. Aydoğdu: Sizce iyi bir şiirin bileşenleri nelerdir? Ya da iyi şiirin bileşenleri olduğu söylenebilir mi? Bu konudaki düşüncelerinizi öğrenmek isterim.

Ç. Özbilgi: Öncelikle deneyim ve düşünce derim bileşenler için. İnsanın yaşadığı süre boyunca yaşadıkları, okudukları, yazdıkları, tuttuğu notlar vd. Bileşenler olmazsa şiir de olmaz zaten ama bu bileşenlerin açığa çıkması için aklî süzgeç ve farkındalık gerekir. Bakmak ve görmek arasındaki fark… Bakan baktığıyla kalır, gören duyumsar/üretir/anlatır. İşte düşünceler de bu süreçlerde ortaya çıkar zaten. Sonrasında bu birikerek ilerler -bilim- ve bir yerde patlar -aydınlık-. Şiir, aydınlık taraftadır.

A. Aydoğdu: Sizi şiire batıran, şiire bulayan ve toplumun sorunlarından, acılarından sorumlu şair yapan nedir? Neden kuş gibi hafif aşk şiirleri yazmayı seçmediniz?

Ç. Özbilgi: Kolaya kaçamam -ki kolaya kaçmak için okumadım/yazmadım-. Okuyup farkına varmak, farkına varınca da susmak pek mümkün olmuyor. İnsan okuduğu şeylerin de kendisini zehirleyebileceğinin zamanla farkına varıyor. Bu zehirlenme/ler/den de uzak durmak gerekiyor. Eğer kuş gibi hafif aşk şiirleri yazsaydım popüler olabilirdim, para kazanabilirdim ve bunların tadına varınca dünyayı kendimden ibaret sanabilirdim. Bu işin ticari boyutu da var -ki siz de biliyorsunuz- üretim süreçlerini epey olumsuz etkileyen bir etken… Eskiyi yani tarihi okuyunca bu bahsettiğim durumun hiç böylesi ayyuka çıktığı bir döneme rastlayamazsınız belki/tamamen çıkar odaklı bir dönem (benzer dönemler vardır elbet). Bunun adı çürümedir işte; her şeyin içinin boşaltıldığı, hurafelerle dolu, insanların okur değil de müşteri olarak görüldüğü, yazarların beklentiler doğrultusunda yazarak bir nevi kalemlerini sattıkları bir dönem, yeni ortaçağ, çürüme, çürüyüş… 

Yazdıklarım hiçbir zaman kuş gibi hafif aşk şiirleri olmayacak.

A. Aydoğdu: Söyleşimizi bitirirken eklemek istediğiniz, eksik kalan bir şey var mı diye sormak istiyorum. Sorularımı yanıtladığınız, zaman ayırdığınız için teşekkür ederim.  

Ç. Özbilgi: Eklemek istediğim bir şey yok. Bu söyleşideki her soru konu üzerinde uzun uzun konuşulup tartışılabilir konular elbette.  Ben sizlere teşekkür ederim. Kolaylıklar diliyorum. Sevgiler, saygılar. 


Çağın Özbilgi, 1991 yılında İstanbul’da dünyaya geldi.
Gösterişten Uzak Arınma adlı şiir dosyasıyla Ali Rıza Ertan Başarı Ödülü’ne (2018) değer görüldü. Dosya, 2019’da Kaos Çocuk Parkı Yayınları tarafından okurla buluşturuldu. Onu yeni ödüller ve kitaplar izledi. 7. (Son) kitabı Fırtınada Orman Konuşur, Klaros Yayınları etiketiyle 2023’te okurla buluştu.

.

Aygül Aydoğdu’nun Diğer Söyleşileri
Toprak Işık’la Söyleşi
Yusuf Nazım’la Söyleşi