Yakın Geleceğimizdeki Distopya: BENİ ASLA BIRAKMA

3 Ağustos 2023

AYGÜL AYDOĞDU

Çağdaş İngiliz edebiyatının önemli yazarlarından Kazuo Ishiguro’nun romanı Beni Asla Bırakma  çok başlı sorular üreten, çoklu alanlarla kesişen, disiplinlerarası tartışmalara kapı aralayan, çok yönlü okumalara açık bir kitap.  

1.
Sevdiklerimizi yitirmeden, onların acısını yaşamadan, can yakan hastalıklarına tanık olmadan hep birlikte uzun ve sağlıklı yaşamak hatta belki de ölümsüzlük, bir ütopya olabilir mi? Peki insanlığın ütopyası başka canlıların distopyasına dönüşebilir mi? Bilim, çalışmalarında insanı mı önceleyecek yoksa tüm canlıları mı? Söz konusu insan olunca ötekilerin bir değeri olacak mı? Her türlü canlı üzerinde egemenliğini sürdüren insan bu gücünden vazgeçebilecek mi? İnsan kendinden yana olursa diğer canlıların yaşamsal alanları ne kadar daralacak? Kim karar verecek buna? Bu sadece biyoetiksel bir sorun mu yoksa başka disiplinlerin de alanına girer mi?

Çağdaş İngiliz edebiyatının önemli yazarlarından Kazuo Ishiguro’nun romanı Beni Asla Bırakma (çev. Mine Haydaroğlu, YKY, 2022)  çok başlı sorular üreten, çoklu alanlarla kesişen, disiplinlerarası tartışmalara kapı aralayan, çok yönlü okumalara açık bir kitap.  

 Adı yüksek dozda romantizm içeren bir aşk romanını çağrıştırsa da aslında  içinde yürek burkan bir aşkın da olduğu distopik bir bilimkurgu.

Romanın distopik bir dünyayı anlatması insana dair olandan, duygusal tınılardan uzak olması anlamına gelmiyor elbet. Hele  bir İshiguro romanı okuyorsanız bunun olanaksız olduğunu anlarsınız. Yazar ”Benim için esas olan öykülerin duyguları iletmesidir. Sınırların ve uçurumların üstünden ortak insani yönlerimize hitap etmesidir.” düşüncesini yazınının kalbine oturtmuş. Okur, bu kitapta da yazarın daima iyimserliğe meyilli, hümanist bakış açısının sıcaklığını kitabın adından başlayarak hep duyumsar. Kitaptaki çok yönlü ilişkiler oldukça naif bir düzlemde ilerler. Bu nedenle elinizdeki kitabın distopik bir bilimkurgu olduğunun ayırdına varmanız biraz zaman alır. Distopyanın  soğuk karanlığı, alaca atmosferi, ürkütücü uzaklığı kitapta yerini; içinizi kaplayacak ince bir sızıya, insafsız bir kalp ağrısına, hiç tükenmeyen bir vicdan yanığına bırakır. Ayrıca çevirmenin başarısını da unutmamak gerekir.     

Beni Asla Bırakma, “onlar”ın yani normal insanların uzun ve sağlıklı yaşayabilmeleri için gereksinim duydukları organları sağlamak amacıyla modellerinden genetik olarak kopyalanan ve laboratuvar ortamında test tüplerinde dünyaya getirilen, dünyaya getirilirken de üreme, doğurganlık gibi birtakım istenmeyenlerden strilize edilen  klonların Hailsham adlı deneysel yatılı okuldan başlayıp yapmak zorunda oldukları organ bağışları sonucunda tükenene dek geçen kısacık yaşamlarını klonlardan biri olan  Kathy’nin bakış açısından anlatır. Kitabın olay örgüsü üç yakın arkadaş olan Kathy, Tommy ve Ruth’un ilişkileri odağında gelişir.

2.
Hailsham özel bir misyonu olan ve özel öğrenciler yetiştiren bir okuldur. Burada yöneticiler ve gözetmenler klonlar yerine öğrenciler demeyi tercih ederler.  Okulun sınırları çizilmiştir. Dışarı çıkılması, çıkanların başına gelen korkutucu hikayelerin kulaktan kulağa yayılmasıyla önlenmiştir.  Buradaki klon öğrenciler, bebekliklerinden kulübelere gittikleri on altı yaşına kadar bu okulda kalırlar. Kulübelerde bir süre yaşadıktan sonra organ bağışına çağrılırlar ve bu bağışlar onlar tükenene kadar sürer. Kısacık yaşamları içinde normal insanlarla çok kısıtlı iletişimleri olur. Yaşam ve ilişkiler konusunda son derece deneyimsizdirler. İkili ilişkilerin detaylarını televizyondan kopyalarak yaşar, bir kafeye gittiklerinde nasıl sipariş vereceklerini bile bilemezler. 

Kathy ve Tommy, küçüklüklerinden bu yana birbirlerine oldukça yakındırlar ama arkadaşları Ruth tıpkı normal insanlar gibi onları kıskandığı için bir araya gelmelerine engel olmak amacıyla bir süre Tommy’le çıkar. Sonra yine normal insanlar gibi ya da normal insanlardan daha insanca davranarak  hataları nedeniyle onlardan özür diler ve onların birlikte olmaları gerektiğini söyler.     

Hailshamlı olmayan klonlar arasında Hailshamlılarla ilgili bir söylenti dolaşmaktadır. Eğer gerçek iki aşıksanız ve bunu kanıtlayabilirseniz organ bağışı yapmak için en az üç yıl erteleme alabilirdiniz. Sevdiğinizle, tükenmeden önce başbaşa yaşayabileceğiniz sadece size ait olan küçük bir zaman dilimine kavuşabilirdiniz. Bedeninize bir parçanızı almak isteyenlerin değil sadece sizi gerçekten seven kişinin ellerinin dokunabildiği küçücük bir zaman dilimi. 

Peki aşkınızın gerçek olduğunu, birbirinizi gerçekten sevdiğinizi nasıl kanıtlarsınız? Bu evrensel otorite, bu sihirli güç ne olabilir? İshiguro bu gücü sanata verir. Çünkü sanat insanı özgürleştirir, şeffaflaştırır. İnsanın kişiliğini, ruhunu, derinliklerini gösterir. Tommy sanata inanır. Yıllardır madam sanat derslerindeki çalışmaları toplamakta ve varlığı kanıtlanamamış bir galeriye götürmektedir. Elbette bunun bir nedeni olmalıdır. Tommy’nin tezi şöyledir: ”…Madam’ın bir yerlerde, öğrencilerin küçük yaşlardan itibaren yaptıkları çalışmalarla dolu bir galerisi var. Diyelim ki iki kişi geldi ve birbirlerine aşık olduklarını söylediler. Madam her ikisinin de yıllar içinde yaptıkları çalışmaları bulur. Benzerlikler var mı diye bakar. Birbirlerine uyuyorlar mı anlar. Kath, unutma ki onun elindeki çalışmalar bizim ruhlarımızı yansıtıyor.” (s.169) Ömür boyu birlikte yaşayıp birlikte yaşlanmak için değil,  aşkları için sadece birazcık zaman isteyen iki klonun bu çabasının naifliği iç acıtıcıdır. 

İshigura sanata yüklediği anlam ve sanata inanma konusunda haksız değildir. Sanat insanlar için hatta klonlar için bile üstüne düşeni, dahası elinden geleni yapar ancak sanata hangi açıdan bakıldığı da önemlidir. 

Hailsham yöneticileri de tıpkı Kathy veTommy gibi sanatın insandan yana olan sihirli gücüne inanırlar. Öğrencilerin insan ruhu taşıdıklarını, duygusal derinlikleri, estetik zevkleri ve sanatsal yaratıcılıkları olduğunu, çeşitli sanatlar yoluyla kendilerini ifade edebildiklerini yalnızca “Test tüpleri içinde bulanık karaltılar.” (s.247)  olmadıklarını, aslında onlarında insan sayılmaları gerektiğinin kanıtı olarak çocukların sanatsal çalışmalarını toplarlar. “Sanatınız iç dünyalarınızı gösterecektir!…Çünkü sanatınız sizin ruhlarınızı sergiler.” (s.240)  düşüncesindedirler. Bu nedenle öğrencilerin çalışmalarıyla sergiler açarlar ve normal insanlara, “Şu sanat eserlerine bakın! Bu çocukların birer insan olmadığını kim iddia edebilir.” (s.247) dedirtmeye çalışırlar. Sadece tıp bilimini desteklemek için yetiştirilen klonları insanlara yaklaştıran önemli bir adımdır bu. 

Sanat eserlerlerinin toplanma amacı belki Kathy ve Tommy’i düş kırıklığına uğratır ama yine de hangi açıdan bakılırsa bakılsın sanat insani olandan asla uzaklaşmaz.  

3.
Klonlar da insanlar gibi sever, sevilir, kızar, ağlar, düş kurar, düş kırıklığına uğrarlar; cinsel dürtüleri, sanatsal zevkleri, estetik duyguları, duygusal derinlikleri, adalet duyguları, kıskançlıkları, umutları vardır. Şarkılarla duygulanıp dans ederler, anne ve bebeği arasındaki gibi güçlü bağlara özlem duyarlar. Yaptıkları eşyaları takas yöntemiyle değiştirip saklamak onları birbirlerine bağlar ve bu bağı önemserler. Hatta Peter ve Gordon Amerika’ya gidip aktör olma hayali bile kurar. Ama Bayan Lucy’nin sözleri öğrencilerden çok okuyucunun yani biz normal insanların yüzünde derin izler bırakarak patlayan bir tokat gibidir: “Hiçbiriniz Amerika’ya gitmeyeceksiniz, hiçbiriniz film yıldızı olmayacaksınız. Geçen gün bazılarınızın planladığını duyduğum gibi hiçbiriniz süper marketlerde çalışmayacaksınız. Hayatlarınız sizin için önceden kararlaştırıldı. Yetişkin olacaksınız ve sizler yaşlanmadan, hatta orta yaşa bile gelmeden, hayati organlarınızı bağışlamaya başlayacaksınız. Her biriniz bu nedenle yaratıldınız.” (s.83) 

Hailsham’ın ve öğrencilerinin özel olduğunu, başka yerlerde insani yaşam koşullarından uzak  yaşayan klonlar da bilirler ve bu öğrencileri Bayan Emily’nin de vurguladığı gibi ayrıcalıklı kabul ederler: “ Bir oyunda sadece piyonmuşsunuz gibi hissedebileceğinizi anlıyorum ama şöyle düşünün, sizler şanslı piyonlardınız.” (s. 251) Evet, şanslı ya da şanssız ama asla oyunun kazananı olamayacak, kaybedeceği çok önceden belirlenmiş birer piyondurlar ve birgün birileri bedensel bütünlüklerini bile önemseden onları oyun dışı bırakacaktır. Bedenlerinin ve hayatlarının mülkiyeti laboratuvar tüplerinin sahiplerine aittir. Onlar bu dünyaya belli bir amaç için getirilmiş araçlardır. İnsanların uzun ve sağlıklı yaşaması için tüketilmek üzere üretilmiş canlılar. Tüketim ürünleri. Peki bu tür bir tüketimin öznesi olmak insanları nasıl etkiler? Gösterecekleri tavır ne olur? 

 Bugün insanların pek çoğu hayvanların öldürülmesinden hoşlanmazlar ama önlerindeki  bifteği yerken bir hayvanın bu biftek için öldürüldüğünü akıllarına bile getirmezler ya da getirmek istemezler. Klonlar konusunda da tavır hiç yabancı değildir. İshiguro şunları söyletir Emmly’e: “İnsanlar sizin varlığınızdan ne kadar rahatsız olurlarsa olsunlar, onların esas ilgilendiği kendi çocukları, eşleriydi, anne babaları, arkadaşlarıydı; onların kanserden, felçten, kalp hastalığından ölmemesiydi. Bu yüzden uzun süre ortalığa çıkarılmadınız ve insanlar sizleri düşünmemeye çalıştı. Düşünseler bile onlar gibi olmadığınıza inanmaya çalıştılar. Sizin insan olmadığınızı düşündüler, bu yüzden öneminiz yoktu.” (s.248)  Yazar bu tavırla postmodern toplumun derin çokyüzlülüğünün üstünü kazırken aynı zamanda eleştirisini de ortaya koyar. Postmodern insan bütün yüzlerini ceplerine tıkıştırıp içlerinde buz kestiren bir iğrenme, ürpertici bir korkuyla örümcekten kaçar gibi olabildiğince uzağa kaçar bu çocuklardan.  

Belki Kathy’de İshiguro gibi insanları çokyüzlü ve soğuk yürekli bulduğu için yaşadıklarını normal insanlara değil, Hailsahamlı olmayan diğer klonlara anlatır.  Kathy’nin anlatımında normal okuyucu ikinci kişi konumundadır. Biz her şeyi Kathy başka klonlara anlatırken öğreniriz. Kathy bizi muhatap almaz.  Onu en iyi anlayacak olanlara seslenir kitap boyunca: “Şu anda benim kadar iyi çalışan ama benim gördüğüm takdirin yarısını alamayan bakıcılar var. Onlardan biriyseniz kırgınlık hissedebileceğinizi anlıyorum; odam, arabam ve hepsinden öte kime bakıp bakmayacağıma bizzat karar veriyor olmamdan dolayı bana öfkeleniyor olabilirsiniz. Ayrıca ben Hailsham mezunuyum…” (s.12) 

Kitabı okuyup bitirdikten sonra her şeyleriyle bu kadar insanken neden bedenlerine, aşklarına, yaşamlarına sahip çıkmadıklarını neden bu kadar çabuk kabullendiklerini düşünmek kalıyor size. Ve sonunda “İnsanı insan yapan nedir?” sorusunu sormak zorunda kalıyorsunuz.

4.
Kathy’nin de dediği gibi odası, arabası vardır, bir şehirden başka bir şehire bakıcılık yapmak için gider gelir ama asla kaçmayı aklına getirmez. Tommy ile ikisinin erteleme almalarına izin verilmediğinde bile küçük bir öfke nöbetinden sonra her şeyi olduğu gibi çabucak kabullenirler. Sadece emirleri yerine getirirler. Sonlarını değiştirmeyi düşünmezler, istedikleri sadece o sonu biraz geciktirmektir. Karşı çıkmazlar, isyan etmezler, tepki göstermezler, sorgulamazlar, kendileri için çizilenin dışına çıkmazlar, başkalarının planın parçası olmayı asla reddetmezler; doğurganlıkları gibi yaşama dürtüleri de ellerinden alınmış gibidir, öylece tükenmeyi beklerler. Kitabı okuyup bitirdikten sonra her şeyleriyle bu kadar insanken neden bedenlerine, aşklarına, yaşamlarına sahip çıkmadıklarını neden bu kadar çabuk kabullendiklerini düşünmek kalıyor size. Ve sonunda “İnsanı insan yapan nedir?” sorusunu sormak zorunda kalıyorsunuz.

İnsan olmak yaşamına sahip çıkmak, dayatılana direnmek, söylenmeyeni sorgulamak, zorbalığa karşı gelmek, istemediğine itiraz etmek,  kabullenmemek, adaletsizliğe karşı çıkmak, içinde yaşayamacağı koşulları değiştirmek, dönüştürmek, başkaldırmak, boyun eğmemek… Kısaca insan olmak belki de insan onuruyla yaşama hakkına sahip çıkabilmekte yatıyordur. 

Sonuç olarak İshiguro düşünülenden çok daha yakın bir gelecekte yaşama  olasılığımızın olduğu bir durumu insan duyarlılığı ile karakterlere derin empati duymamızı sağlayarak anlatıyor.  Ortaya çıkacak  çok yönlü etiksel sorunlar ve insanlığın alacağı yaralar konusunda bizleri önceden uyarıyor ve bu sorunla ilgili alınacak tavrın insan onurunu zedelemeyecek, öteki canlıların da yaşam haklarını gözetecek ve savunacak bir tavır olması gerektiğini anlatmaya çalışıyor. 

.

Aygül Aydoğdu’nun Diğer Yazıları
Fosforlu Cevriye
Küçük Yuvarlak Taşlar