Yollanmamış Mektubun Alıcısına

30 Mart 2024
AYŞE YILMAZ SAÇ

Attilâ İlhan

Sayın Attilâ İlhan,
Size bu mektubu…

Evet, size yazdım bu mektubu. Yirmi bir yaşın fırtınasıyla gelen yağmurunda şaşkın ve ıslak ellerimle kaleme aldım.  Öyle gençti ki dolma kalemimim, mürekkebi o kadar siyah… Paranın, maddenin ötesindeki yalın ruhumla yazdım size. Okuyun istedim ama okumadınız çünkü yollayamadım mektubu. Kim bilir yollasaydım, nicesi arasından çektiğiniz mavi zarfı açıp gözlüğünüzü elinize alarak okurdunuz bu üniversiteli kızın mektubunu. Yazdım çünkü o yaştaki biri etkilemek ister etkilendiği kişiyi…

Anlaşılmayı bekliyordum yaşıtlarım gibi. Anladıklarım da beni anlasın istiyordum. İki kanepeli odamda kağıt karakterlerle dolu kitaplığım, apartman boşluğuna bakan yıldızsız penceremden göremediğim tan vaktini söyler; parlak çoban yıldızını gösterirdi bana. Bir de masam vardı demir ayaklı ama soba yoktu çünkü kömür sobası her odaya kurulmaz. Çimen yeşili, Selanik örgüsü hırka sırtımda ve dizlerimde kırmızı ekose battaniyeyle babamdan hatıra dolma kalemi aldım elime, size yazdım.

Gözleri iki siyah karanfil gibi Zehra Kardelin ve diğerleriyle şiir kitaplarınızda tanıştım, kimi sizi iyi tanıyor kimi öylece geçip gitmiş rüzgarınızdan ama iz bırakmasalar dizelemezdiniz onları: Aysel, Müjgan, Mürüvvet, Lâmia, Belkıs…

Bu boşluklar değil mi ozanlara şiirleri yazdıran, o şiirlere sızdım ben de, dize dize okudum, “aşk”a ulaştım ve gördüm ki “aşkı ölümsüzleştiren gerçekleşmek ihtimâlidir”.

Okur ile yazan arasında derin bir bağ varsa yapıtları unutulmaz, ben de size seslenmek istedim bu bağın gücüyle. Şiirlerinizden bazılarını ezbere bilirdim ama “Hadi oku!” deseniz utanırdım. Acaba bunları da mı yazmasaydım… O vakit, bir mektuptan ziyade kendimle bir iç konuşma mıydı yazdıklarım? Yollamakta karasızdım hem annem pazardan balık almış, salata yapmaya çağırıyordu beni. Babam öldüğünden beri annemle yaşıt gibiydik, o kederinden küçülmüş, bense dayanmam gerektiğinden büyümüştüm epey. Soğuk odamdan küçük mutfağımıza geçecek ve sobalı odadaki yemekten sonra yine yazmaya devam edecektim,  beni beklerdiniz değil mi?

 Mektubu tamamlayınca altına “ayşe ” yazmışım küçük harfle başlayan çünkü siz büyük harf kullanmazsınız. Demiştim ya tüm şiir kitaplarınızı okudum, edebiyat bölümünü bitirme tezimi de sizin yapıtlarınız üzerine yazdım: Attila İlhan’da Divan Şiiri Unsurları.

Size bir kopyasını yollamak istedim tezimin, çekindim yollayamadım, mektubum gibi…  Oysa ne çok emek vermiştim, ne özenli bir çalışmaydı. Kolaya kaçmamış sanki bir doktora tezi gibi  şiirlerinizdeki tüm divan şiiri unsurlarını tek tek taramıştım: Mûsiki, incesaz, nihavent, sabâ, hüzzam… Meyhane, kadeh, çalgı aletleri….

Hannelise çıkıp geldi mi bilmiyorum, ben otuz yıldır sakladığım mektubu başka bir şehirde çıkarıp okudum ve yordum bugün. Yollasaydım keşke dedim ama o zamanlar bu yaşta değildim ve şimdi siz çok uzak bir şiirdesiniz, kitaplarınızla bir o kadar yakınımda…

Şiirleriniz olmasa bu mektubu yazmayacaktım. Mektubumu  özenle katlayıp mavi zarfın içine yerleştirdim, zarfı böyle bir sevmek kitabınızın arasına koydum.  Başka bir gün şiirleriniz gözlerime değince mutlak okuyacağım, yalnızlığı paylaşmak için…


.