Yeter Tenimi Acıtmayın

12 Mayıs 2023

LEYLA OKYAR

Aile, ahlak, sevgi, toplum gibi değerleri kutsayanlar aslında bu kutsallığın altındaki leşlerin bulunmasından korkarlar. Ahlak aslında ahlaksızlığın kılıfı yapılmıştır.

Meltem Arıkan’ın kaleme aldığıYeter Tenimi Acıtmayın adlı romanda, kitabın ana karakterlerinden Sude’nin yönlendirmeleriyletemelde var olamama acısını yaşayan kadınlar, sağaltılmak üzere Küçükkuyu’da bir dağ evinde bir araya gelir. Yapılacak bir şey yoksa o an tüm gerçekliğiyle yaşanmalı ve kabul edilmelidir. Acı çekilecekse çekilecektir. Ertelemek gerçek bir çözüm değildir.

Beyza, bu kadınlardan biridir. Televizyon programcısıdır. Taciz konusunu işlemek istediği bir program yapmayı düşünmüştür:“Konuşulmayanları konuşmaya açıyoruz. Yok sayılan yaşanmışlıkları ortaya çıkarmak istiyoruz. Yemek yapalım, evimizi güzelleştirelim, şarkı söyleyelim, sohbet edelim kalıplarıyla süslenmiş, kadınları hafife alan kadın programlarına yeter diyerek daha fazla uyuşturulmayı reddediyoruz. Gerçek bir program yapmaya kararlıyız. Kadınların maruz kaldığı tacizler ve tecavüzler bugüne kadar yok sayılmıştı ancak bundan böyle bu duruma tepki göstereceğiz. Sessiz kalmayacağız. Kadınların yaşadıklarını herkese haykırmasını istiyoruz. Bunları  yapanların teşhir edilmesini talep ediyoruz.”

Sadece gerçekleri anlatarak reyting rekorları kıracaklarını düşünürken “Bize önerdiğiniz program, içeriğinden duydukları endişe nedeniyle sponsorlarımız tarafından reddedilmiştir. Kanalımızın da kendi kaynaklarıyla programı finanse etmesi uygun görülmemiştir. ”diyerek program geri çevrilir. Bu duruma isyan eden Beyza’ya Sude bir yazı verir. Yazıdaki şu cümleler dikkat çekici: “Aile, ahlak, sevgi, toplum gibi değerleri kutsayanlar aslında bu kutsallığın altındaki leşlerin bulunmasından korkarlar. Ahlak aslında ahlaksızlığın kılıfı yapılmıştır. İnsanlar sahtekar, insanlar acımasız, insanlar korkak. Ve bizler anne-babalarımızın değil, korkuların çocuklarıyız. Korkuların ve yok edilmiş çocukların…”

Beyza, istifa etmeyi düşünür. Artık sabun köpüklerinden baloncuklar yapmaktan yorulmuştur 

Neden eskisi gibi inanmadığı işleri yapamamaktadır?

Neden artık kendini kukla gibi hissediyordur?

Neden artık  mutsuzluğunu kendinden saklayamıyordur?

Neden herkes gibi programlar yapmak yerine bir senedir taciz konularının ele alındığı bir program yapmak için tüm kariyerini riske atıyordur? 

İçinde günbegün büyüyen nefretinden neden artık kaçamaz hale gelmiştir?

Sude ve arkadaşlarıyla başarılı kadınları konuk ettiği programda karşılaşır ve yakın arkadaş olur. Onları tanıdıkça yaşama bakış açılarından, tavırlarından, kendi aralarındaki bağlılıktan etkilenir, etkilenmekten de öte büyülenir. Kendisi de yıllardır onlar gibi çalışmaktadır ama neden o kadınlar ondan farklıdırlar? Onun bilmediği neyi biliyorlardır? 

Beyza, bir bakıma bu sorunun yanıtını öğrenmek için dağ evine gelir. “Neden”li soruları bu evde de hep sürer: Babası ve bir türlü babasının kızı olamayan Beyza… Neden babasının kızı olmak yerine babasının erkek gibi kızı olma çabası içindeydi? Babası daima bir erkek çocuk istemiştir. İlk kızı doğunca hayal kırıklığı yaşayan baba, Beyza doğunca bir hafta onunla ilgilenmemiştir. Babası erkek çocuk istediği için mi erkek gibi bir kız olmuştur? Bu gerçek onun erkek gibi bir kız oluşunu açıklayabilir mi? 

Beyza, bu sorgulamalardan sonra bilinçaltına gömülen, onu rahatsız eden şeylerin kapısını aralamaya başlar. Çocukluğundan beri bir kabusu vardır. Ne zaman gözünü kapasa, ne zaman karanlık olsa, ne zaman düşüncelerinde bir boşluk açılsa bir adamın cinsel organı belirir gözünde. Zihninde beliren görüntüde okuldan yeni gelmiş, evde yalnızdır. Kapı çalar, siyah önlüğü üzerinde kapıyı açar. Kiralık daire için geldiğini söyleyen adam, suratındaki pis bir sırıtışla eve girip hiç yabancılık çekmeden salonda koltuğa kurulur. Demek ki tanıdık biridir. Yüzü gözünün önüne gelmez, adama su getirir. Suyu verirken adam Beyza’nın yüzünü okşar. Beyza tepkisiz. İçinde kocaman bir korku… Korkar ama ses çıkaramaz. Neden tepkisizdir? Bağırsana hadi, bağır! Adam ona tecavüz eder. Suratında kötücül, tehditkar bakışla, pis bir sırıtışlı gider. Beyza arkasından kapıyı kapatır. Ne bir ses ne bir çığlık!.. Hiçbir şey olmamış gibi odasına gider. Hiçbir şey olmamıştır aslında. Ne gelen ne giden… Yoksa olmuş mudur? O gün bir şey olup olmadığının farkında değildir. Ama o zamandan bu zamana atamadığı çığlığı, yıllar yılı sessizce atsa da kimseye duyuramadığının farkındadır. Kimseye bir şey söyleyememiştir. 

Beyza birden çözülmeye başlar.“Hiç kan bağları hakkında düşündünüz mü? Nedir kan bağı? Neden bizi tanımadığımız ama sevmek zorunda şartlandırıldığımız bir sürü insana bağlı kılar? Kan bağıyla bağlı olduklarımız, akrabalarımız, ailemiz acaba gerçekte bizim ne kadar yakınlarımız? Canımlı sözcüklerle, idare etmek lazımlarla, adet yerini bulsunlarla, dedikodularla, yargılarla ve sahtekarlıklarla kan bağlarımız ne kadar gerçek bağlar olabilir ki? Ya da birisiyle kan bağımızın olması ona bizim yaşamımızın içinde olması hakkını verir mi? Kan bağı var diye otomatik olarak sevgi bağlarımız da mı olmalı? Hiç emek harcamadan, sorumluluk almadan, gerçek duygularımızı paylaşmadan, anlamadan anlaşılmadan korkularla iç içe olan duyguların adı sadece kan bağımız var diye sevgi olarak adlandırılabilir mi? Kan bağları aslında kanlı bağlar ama kimsenin bunu söylemeye cesareti yok.” diye konuşurken bilinçaltından rüyalarında yüzü olmayan sadece cinsel organ olarak beliren adama Sude’nin de yardımıyla ulaşır ve kendini rahatsız eden olayı bulur Beyza. Evlerine gelen adam, birkaç gün sonra Beyza okuldan eve dönerken yan apartmanın karanlık merdiven altında yanında başka bir adamla ağzını kapatıp ona tecavüz etmiştir. Üstünü başını toplayıp evine çıkmış ve hiç kimseye bir şey söyleyememiştir.

Otuz yıl boyunca içindeki sessiz çığlık nelere mal olmuştur? Bağırıp bana bunu niye yaptılar diyememenin verdiği ızdırap…

Beyza artık erkek olmak için daha sağlam temellere sahiptir. Ancak erkek gibi güçlü, yalnız, katı, duygusuz, zor işlerin adamı olarak var olabilecektir. Seçtiği sporlar, giydiği kıyafetler, duruşu, alkol bağımlılığı, sigarayı tutuşu… Ona kimsenin oje bile süremeyişi… Erkek Beyza, ondan cinsellik talep etmeyen, onu erkek gibi kabul eden bütün erkeklere bedenini cömertçe sunabilirdi çünkü o da bir erkekti. Eğer erkek gibi bir başına olursa bu hayatta ona kimse bir daha tecavüz edemezdi.

Beyza ağlar, “Benim suçum değilll! Bana bunu yaptılaaaaar! İmdaaaat anneeeeeeeee!…”diye bağırarak yıllarca içinde tutuklarını çığlıklarla tükürür.

Sude “Canının acıdığını biliyorum. Acısın. Yeter ki kendine acıma.” diye onu sakinleştirir. “Değişimin hapı yok. Kendinizi tanımanız, geçmişinizle yüzleşmeniz bir süreç içinde olur. Burada size gül bahçesi  vadetmiyoruz.” der.

Beyza, önündeki kağıdın ortasına “Yeter, tenimi acıtmayın!” yazar. 

O, geleneksel ahlak anlayışının verdiği büyüklere saygılı ol, onların isteklerini itirazsız yerine getir, sesini yükseltme öğretisinin kurbanı kadınlardan biridir.

Diğer kadınların (Fidan’ın, Aysu’nun, Seniha’nın, Saba’nın, Efsane’nin, Çakıl’ın, Derin’in, Ada’nın…) öyküleri Yeter Tenimi Acıtmayın’da okurunu bekliyor. Unutulmamalı ki “Bu düzeni değiştirmek istiyorsak önce kadını değiştirmeliyiz.” 

Leyla Okyar’ın Diğer Yazıları
Bu Salı ve Her Salı/Şişli
İstila (Öykü İncelemesi)
Füruzan’ın İlk Kitabı: 47’liler