Şubat 2024

“İyi edebiyat aceleye gelmez bence. Anlatacağınız hikâyenin, kurduğunuz dilin içinde haftalarınız, aylarınız geçmeli.“
Yazmak benim için bir tutku. Çoğu zaman hayatın geri kalanı için enerjimi edebiyatla kurduğum bağdan aldığımı düşünürüm. Bir hastanede hekim olarak çalışıyorum, anneyim. Oldukça yoğun bir hayatım var. Bunca şeyin içinde yazmaya nasıl zaman ayırabildiğimi soruyorlar. Zaman ayırmak bana çok doğru bir tanımlama gibi gelmiyor. Boş bulduğum her an öykülerim üzerine düşünürüm. İşten çıkıp metroya yürürken, yolculuk ederken, hatta gece uyandığımda tekrar uykuya dalana kadar geçen sürede bile. Dosyamı yayınevine teslim ettiğim gün yeni bir öykü yazmak için bilgisayar başına oturdum. Biraz dinlenmek, rahatlamak gibi bir düşüncem olmadı. Belki de edebiyat başka türlü yapılamaz. Bu tutku olmadan insan bir yerde yorulabilir, pes edebilir. Çok uğraştım, düzeltemedim, bu öyküde böyle oluversin deyip edebiyata ihanet edebilir. Bütün gün onunla dolaşmalısınız, akşam onunla yatmalı, gece uyandığınızda ilk onu hatırlamalı, sabah onunla kalkmalısınız. Dolmuşa bindiniz, yanınızdaki adam bir şey söyledi. Aklınıza hemen, bu cümle benim anlatacağım karakterin ağzına yakışır mı, sorusu gelmeli. İyi edebiyat aceleye gelmez bence. Anlatacağınız hikâyenin, kurduğunuz dilin içinde haftalarınız, aylarınız geçmeli. Onunla gece gündüz hemhal olmazsanız hikâye size gizlerini açmayacaktır. Bana göre, öykülerimi dergilerde görmek, kitabımın yayınlanması hatta aldığım ödüller başka şeydir, bir öyküyü yazarken geçirdiğim süreç bambaşka şey. Bütün içtenliğimle söylüyorum sadece ilki için bu kadar emek veremeyebilirdim. Asıl vazgeçemediğim odur. Başka türlü nasıl yaşanır bilmiyorum, yazmadan olmaz.
.