Şubat 2024
“İnsan bildikten, kavradıktan, inandıktan, kendince doğru yolu bulduktan sonra yazmamak imkânsız geliyor.“
Yazmaya kırk yaşından sonra başlamış biri olarak benim için yanıtlaması hem kolay hem de zor bir soru: “ Yazmasam/yazmasanız olmaz mı?”
Olur elbette, yazmadan da olur. Kırk yaşımıza kadar yazmamışız, bu yaştan sonra da yazmasak ne çıkar değil mi?
Ancak insan bildikten, kavradıktan, inandıktan, kendince doğru yolu bulduktan sonra, şimdilik yazmamak imkânsız geliyor.
Bana göre sanatçı çağının tanığıdır. Sanatçı; dünyayı, insanları, olayları kavrayışı, sınıfsal duruşu, insana, güzelliğe, iyiliğe olan inancıyla yazar, yazdıklarıyla kendini her seferinde tekrardan var eder.
Genelde her edebiyatçı yazmaya evvela kendinden başlar. Bu duruma, bir nevi kendini keşfetme sürecidir de diyebiliriz. Sonrasında gözünü, gördüklerine/görmediklerine diker, geçmişi didikler, gelecekten rol çalar. Başkalarının dertlerini derdi bilir, onlara olmasını istediği yaşamlar biçer. Umut ettiği, olmasını istediği, her şeyi kendi bildiği/belirlediği sanat anlayışı ve edebi estetiğine göre bilinç süzgecinden geçirerek yeniden biçimlendirir.
Yukarıda da söylediğim üzere evet, yaşadığım çağın, dünyanın, yurdumun tanığıyım. Sokakların, işliklerin, tarumar edilmiş kentlerin, sahipsiz dağların, kurumuş derelerin, bozguna uğratılmış ormanların… Ayrıca işçilerin, yoksulların, ötekilerin, bütün azınlıkların, haksızlığa uğramış her insanın da tanığıyım.
Evet, bu tanıklıklar ışığında yazdıklarım okyanusta bir damla dahi olsa yazmasam olmaz.
.