3 Aralık 2024
SERAP ETİKE

Yazmak, Sartre’nin söylediği gibi düşüncenin sözcüklerle somuta dönüşmesidir, bir tür özgürlük arayışıdır. Yazmada özgür olmanın tek koşulu sınırlar, kurallar, yasaklar koymadan düşüncede de özgür olmaktır ya da bunları aşabilmektir korkusuzca.
Yazmaya içsel bir dürtü ile başlanır. Öyle güçlü bir itici güçtür ki bu, yoğun yaşam deneyimleriyle birikir, birikir, birikir ve dışarı çıkmak için bir yol bulamazsa Sait Faik’in dediği gibi kişiyi “çıldırma” noktasına getirebilir de.
Yazmak özgürlük isteğidir, dış dünyanın uymak zorunda olduğumuz ve karşı gelemediğimiz kurallarını aşmanın etkin bir aracıdır.
Aslında yaşam kurallarla doludur, bunların büyük bir bölümüne ayırdına varmadan uyarız. Çoğunluğun tavrıdır bu; karşı çıkmamak, sorgulamamak, eleştirmemek. Bu tavır, gelişmeyi engelleyicidir, aynı zamanda rahatını bozmak istemeyen, durağan bir yaşamı yeğleyen, var olan durumun sürmesini isteyenlerin tavrıdır. Bu tavırda herhangi bir özgürlük arayışı yoktur, bencillik içerir. “Ben” durumdan memnundur, başkaları onu ilgilendirmemektedir, “ben”in beni doyumdadır, herhangi bir gereksinim duymamaktadır. “Ben”i yalnızca ben ilgilendirmektedir, hatta bazen kendi konumunu daha iyiye götürme kaygısı bile yoktur. Bu ürkütücü bir tür hastalıktır, her insanın ruhunda var olan özgürlük duygusunun yokluğu ya da giderek yok oluşudur ki sağaltım gerekir. Çünkü bu durum bireylerin ve toplumların gelişmesini engelleycidir. Ancak özgürlük isteğinin toplumsal ya da ahlaksal bir ereği olmalıdır, aksi durumda zararlı olabilir.
İnsan düşünen bir varlıktır. Maddi yaşamın sınırları vardır ama düşüncenin sınırları yoktur. Schopenhauer’a göre “Akıl bilgi edinmeden çalışamaz.” Boş bir beyin hayal bile kuramaz.
Düşüncede özgürlük, zengin bir külltürel altyapı ile olasıdır. Dış dünyadan aldıklarımızı özümseyerek, yorumlayarak dışa vurmaktr yazmak. Bunun için dış dünyamızın nasıl oluştuğu önemlidir. Dış dünyamızın niteliği nedir, bizim o dünya ile iletişimimiz nasıldır?
Dış dünya istesek de istemesek de bizi içine almıştır, her zaman her konuda seçme şansımız olmamaktadır. Ortamın elverişsiz olduğu duurmlarda bu seçme şansımızın duvarlarını esnetebildiğimiz ölçüde gelişebiliriz. Başkalarınca seçilmiş şeylerle yetindiğimizde kendimize yabancılaşırız, kendimiz olamayız. “Ben”in ne istediğini yalnızca “ben” bilebilir. Ne istediğimizi belirlemek için seçeneklerin çok olması gerekir ki bu da zengin bir altyapı ve uygun ortamlarla olasıdır ancak böylelikle duvarları esnetebilir, yıkabilir ya da duvarların arkasını görebiliriz
Yazmak özgürlük isteğidir, dış dünyanın uymak zorunda olduğumuz ve karşı gelemediğimiz kurallarını aşmanın etkin bir aracıdır. Yazarak aya da gideriz, yıldıza da, kahraman da oluruz, aşık da. Duygu ve düşüncelerimizi özgürce dile getirir, sınır koymadan aklımızın ve yüreğimizin uç noktalarında gezinebiliriz. Yazmak, özgürlüğü tatmaktır; salt yazarak bile yaşanabilir özgürlük.
Yazmak uçan kuşun, açan çiçeğin, miyavlayan kedinin, gülümseyen çocuğun peşine düşerek özgürlüğü aramaktır. Yazmak, yeniden var olmaktır; umudun tükendiği yerde umutlanmaktır. Yazmak, çocuk doğurmak gibidir, doğum aşamasında sancılı, doğduktan sonra mutlu olduğumuz. Yazmak estetik bir eylemdir, bütünde uyum aradığımız.
Özgürlük her insanda var olan bir duygudur, köreltilebilir de geliştirilebilir de. Öncelikle kişinin bilgilenmesine ve kendini anlatabilmesine olanak veren ortamlarda gelişebilir. Yazmak, kişisel bir etkinliktir, özgürlüğe kapıları açar, bu yolda sabırla ve özveriyle yürüyenler ancak bir yerlere varabilir.
.