Yazarın Bahçesi: Hafızadan Kurmacaya Geçiş

28 Kasım 2025
DUYGU UZEL

Yazarın Bahçesi
Ayşen Göreleli
Öykü
Mimas Yayınları
125 sayfa

Ayşen Göreleli’nin edebi yolculuğu, okurun zihninde sarsılmaz bir dönemi ve sembolik karşıtlığı temsil eden “Postal ve Patik”in ağır mirası üzerine inşa edildi. 12 Eylül Türkiye’sinde yaşanan zulmün ve cezaevinde doğan yeni bir hayatın direnişini anlatan o sarsıcı anı romanından sonra yazar, bu kez kurmacanın derin sularına, yeni öykü kitabı “Yazarın Bahçesi” ile adım atıyor. Tür değişse de yazarın politik duruşu ve toplumsal meselelere yönelik keskin eleştirel bakışı, bakış açısı gücünü koruyor. Göreleli, bu bahçede yarattığı öykülerle geçmişin ve günümüzün zorluklarını güncel ilişkilerin en mahrem alanlarına taşıyor. Okurunu, bireysel yaşamın içinde süren bu politik ve vicdani mücadeleye tanıklık etmeye davet ediyor.

Kitabın ilk bölümü olan “Film Gibi” okuyucuyu, büyük toplumsal ve tarihsel olayların bireyin en mahrem hayatına sızdığı bir alana davet ediyor. Burada yazar, politik baskının ve acının sadece meydanlarda değil, aynı zamanda bedende, dilde ve algıda nasıl uzun süreli izler bıraktığını gösteriyor. Öyküler, suskunluğun ve dışlanmışlığın yarattığı iletişim kopukluklarını, sınıfsal uçurumların getirdiği derin yanlış anlamaları ve utancı inceliyor. Göreleli, gerçekliğin yarattığı boşlukları ve eksik kalan aidiyet duygusunu gidermek için bilincin nasıl kurmacaya sığındığını ustalıkla ele alıyor. Bu öyküler, bireyin kendi hayatını bir filmin dışından izlemek zorunda kalışının yarattığı yabancılaşmayı sorguluyor.

Bu bölümde yer alan diğer öyküler de gerçeklik ile kurmaca arasındaki o ince çizgiyi sürekli olarak sorgulamaktadır. Kimi zaman bir ergenin yetersizlik krizi, rüyanın sınırsız alanına taşınırken kimi zaman gündelik hayatın yorucu baskısı, anlık, sinematik ve romantik illüzyonla kırılmak zorunda kalır. Karakterler, yaşadıklarının hayal mi yoksa gerçekten tecrübe edilmiş bir an mı olduğunu ayırt edemez hale gelir. Ayşen Göreleli, tüm bu anlatılarla okuyucuyu, bireysel dramın toplumsal travmayla kesiştiği noktada, “film gibi” akıp giden hayatın aslında ne kadar manipülatif ve belirsiz olabileceği sorusuyla baş başa bırakır.

Kitabın ikinci bölümü “Kanat Sesleri” Göreleli’nin, önceki eseri Postal ve Patik’ten miras kalan direniş temasını bireyin iç dünyasına taşıdığı alandır. Yazar, dış dünyanın yarattığı baskı ve travmalar karşısında dahi, ruhun hayata tutunma çabasını ve yeniden var olma arzusunu metaforlarla işler. Bu öyküler, zorluklar nedeniyle kanadı kırılanların bile, o görünmez “kanat seslerini” yeniden duymayı başardığı anları mercek altına alır. Bu sesler; umut, özgürlük ve bireysel güçlenmenin fısıltılarıdır. Göreleli, bu sesi duyabilen karakterler aracılığıyla, toplumsal baskının bireyi susturmaya çalıştığı her noktada, yaşamın o en kırılgan ve zarif halinin dahi bir kalkışma potansiyeli taşıdığını gösterir. Bu bölümde, politik mücadelenin gücü, doğrudan eylemden ziyade, içsel bir onarım ve ruhsal zafer olarak karşımıza çıkar.

“Kanat Sesleri”nin temel direniş teması, yazarın odağını toplumsal travmanın beden ve ruh üzerindeki izlerine çevirmesiyle derinleşir. Göreleli, okuyucuya bu izleri, -bir patlamanın fiziksel yarası, geçmişin ruhsal suskunluğu ya da vicdani bir yükün getirdiği derin ikircik-göstererek mücadelenin zamana yayılmış ve bireyselleşmiş halini anlatır. Politik şiddetin ve baskının yol açtığı bu acılara karşı ise yazar, ifadenin iyileştirici gücüne sığınır; kişisel korkularla yüzleşmek, duyguları yazıyla dönüştürmek ve nihayetinde kadınlar arasında kurulan beklenmedik dayanışma ağları aracılığıyla, bireyin yeniden ayağa kalkma iradesini ortaya koyar. Bu öyküler, kırılganlığı güçlenmenin ilk adımı olarak görerek, “kanat sesleri”ni duyabilenlerin öncelikle kendilerini onarmayı başaranlar olduğunu fısıldar.

Bu bölümde yer alan öyküler, bireysel travmanın iyileşme arayışını, özellikle kadın bedeninin ve sesinin toplumsal baskı altındaki direncine odaklanarak zenginleştirir. “Mor Kapı”dan giren rüya, Gelin Ayşe’nin cinayetle kendini kanıtlama çabası ve annenin kızını korumak adına aldığı radikal kararlar; ataerkil düzenin kadınları kısıtladığı mahrem alanlarda dahi mücadeleden kaçınılmadığını gösterir. Göreleli, bu ağır bedellerin yanı sıra, genç bir kızın regl oluşundaki kültürel hüznü (Halam Gelmiş) ya da politik mücadelenin yarattığı uzun süreli ekonomik bedelleri (Aşka Bir Yol) dürüstçe ortaya koyar. Sonuç olarak “Kanat Sesleri” direnişin, bazen bir yazma eylemi, bazen bir evden çıkış kararı, bazen de gerçeği dile getirme cesareti ile nasıl mümkün olabileceğini gösteren, umut dolu bir panorama sunar.

Son bölümde önceki bölümlerdeki politik ve içsel mücadelenin, en sonunda aile ve evlilik kurumunun katı sınırları içinde nasıl bir kriz ve özgürleşme arayışına dönüştüğünü gösteriyor. Kitabın son bölümü olan “Evcilik” odak noktasını toplumsal kurumların en temeli olan aile ve evlilik kurumuna çevirir. Yazar, bu kurumu sadece bir barınak değil, aynı zamanda bireyi roller içine hapseden kısıtlayıcı bir oyun alanı olarak resmeder. Burada, politik geçmişin yarattığı ayrılıklar bile (Baba Evi), torun sevgisi gibi saf bir duygu karşısında yumuşayabilirken esas dramatik gerilim, rol beklentilerinin ve iletişimsizliğin yarattığı yıkımda gizlidir. Göreleli, evcilik oyununun sınırları içinde sıkışıp kalan annelerin ironik özgürlük arayışlarını (Sınırsız Tatil), beklentileri karşılayamayan evliliklerin kaçınılmaz trajedisini (Oyundu Her Şey) ve gündelik tiranlığa karşı kadınların şekeri ve tuzu kullanarak geliştirdiği pasif-agresif, yaratıcı direnişi (Ağız Tadı) inceler. Bu öyküler, evliliğin sürpriz vaatlerinin kolayca şiddet tehdidine dönüşebildiği anları göstererek, en mahrem ilişkilerin bile ne kadar kırılgan ve patlamaya hazır olduğunu gözler önüne serer. 

“Yazarın Bahçesi,” Ayşen Göreleli’nin geçmişteki sarsılmaz tanıklığının yeni bir formda, kurmacanın evreninde nasıl olgunlaştığının kanıtıdır. Üç bölüm boyunca yazar, algıdaki çatlaklar ve gerçekliğin illüzyonla yer değiştirmesi temalarından, bedendeki ve ruhtaki travma izlerine karşı verilen zorlu içsel mücadeleye uzanır. Son olarak, bu mücadeleyi aile ve evlilik gibi en mahrem kurumlardaki rol kısıtlamalarına karşı geliştirilen yaratıcı direnişlerle tamamlar. Göreleli’nin kalemi, toplumsal baskının yarattığı en büyük yaraları dahi, bireysel umut ve direnç ile yüzleştirebilme gücüne sahiptir. Bu öyküler, politik mücadelenin sadece dışarıda değil, aynı zamanda rüyanın, mutfağın ve sessizliğin en derin köşelerinde sürdüğünü gösterir. Yazarın Bahçesi hem edebi zenginliği hem de derin insani gözlemleriyle, okuyucuyu kendi yaşamının mahrem alanlarındaki direniş yollarını keşfetmeye davet eden, uzun süre akıldan çıkmayacak bir çağrıdır.

.