10 Aralık 2023
ZERRİN SARAL
Bizim edebiyatımızda bireyselliğini, yaşama olan manevi bağlılığını korumaya, savunmaya çalışan kahramanlar içinde Tante Rosa’nın önemli bir yeri vardır.
Dünya edebiyatının unutulmazları arasında yer alan Emma Bovary, Jane Eyre, Anna Karenina, Mrs. Dalloway, Nastasya Filippovna, Nataia Rostova, Elizabeth Bennet, toplumun kendilerine biçtiği kimliklere karşıtlıkla duran güçlü kadın karakterlerdir. Edebiyat tarihi içinde kadın kahramanları incelediğimizde ve bugüne baktığımızda, kadın kimliğine dayatılan baskının değişmediğini gözlemleriz. Bizim edebiyatımızda bireyselliğini, yaşama olan manevi bağlılığını korumaya, savunmaya çalışan kahramanlar içinde Tante Rosa’nın önemli bir yeri vardır. Kendine biçilen kimliğe, dayatmacı kültüre, şiddete duruşuyla dikkat çeken trajikomik bir hikâyedir onunki.
Sevgi Soysal, kadın ve yazar olmanın sorumluluğuyla üstlendiği kadınlık algısını, yazma eylemiyle birleştirerek karşımıza Tante Rosa’yı çıkarmıştır. Yaşamdaki tüm aykırılıkları, tekrar tekrar kaybedişleri, hayat enerjisi ve direnişiyle.
Kitabın yayımlandığı yıllarda hak ettiği ilgiyi görmemesi ve yapılan eleştiriler üzerine Füsun Akatlı, Tante Rosa’nın özgün bir eser olarak uğradığı haksızlığa şu vurguyu yapar: “Birey-toplum diyalektiğinin, birey bileşenine sırt çevirip toplum bileşenini de bu tavırlarından ötürü eksik ve yanlış değerlendirenler, yazın yapıtlarını değerlendirirken de aynı gözlüğü taktıklarında Tante Rosa’yı ve onunla birlikte yazarını yabancı, bireyci ve yanlış bulurlar.”
Hülya Soyşekerci’nin Akatlı’nın görüşüyle ilgili değerlendirmesi de şöyledir: “Füsun Akatlı, sözleriyle Tante Rosa’nın bireyi (kadını) anlatırken aynı zamanda toplumsal normları sorguladığına dikkat çekmişti. Füsun Akatlı, öykücülüğümüzün özgün başarılarından biri olarak nitelediği bu eserde sadece Tante Rosa adlı kahramanın yaşadıklarının değil, Tante Rosalarla kedinin fareyle oynadığı gibi oynayan ve sonunda onları yutan, kendini ancak törelerle, yasaklarla, kurallarla ayakta tutabilen sakat ve çirkin düzenin de anlatıldığını/gösterildiğini belirtmiştir.” Soyşekerci, toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin kaynağını oluşturan ataerkil düzen içinde, bir kadının özgürleşme ve bireyleşme çabalarını trajikomik bir yaklaşımla işleyen ilginç, farklı, sıra dışı ve özgün bir eser olan Tante Rosa’nın yazınsal değerinin günümüzde geçmişe oranla daha iyi anlaşıldığını düşündürür.
Tante Rosa, Murat Belge’nin sunuş yazısıyla başlar, hemen arkasından Funda Soysal’ın Tante Rosa’dan Sevgi Soysal’a Yolculuk adlı yazısı gelir. Dikkat çekici bir yazıdır bu.
Eserde yazarın kahramanı Rosa’yla kurduğu yoğun ilişki üzerinden kadın dünyasına derinlikli bakışı hakimdir. Bir diğer detay da kitabın yazıldığı döneme dair. 68’lerde yazarın sergilediği kadına yönelik kurgusal cesaret. Funda Soysal, yazısında bu durumu açıklar.
“1968’lerin Türkiyesi’nde Tante Rosa’nın yadırganması tuhaf değil ama masum da değildir bu yadırgayış. Doğrudur, Sevgi Soysal’ın çizdiği Tante Rosa portresi ancak modern bir toplumda var olabilecek bir kadındır. Tante Rosa’nın yaşadığı toplumda kadın, istemediği bir düzeni bırakıp gidebilir, kendi yaşamını yeni baştan defalarca kurabilir. Gerçekte kadına böyle bir yaşam alanı tanımayan bir toplum için Tante Rosa, Alman olduğu için değil, özgürlüğünü sahiplenen bir kadın olduğu için yabancıdır. Ama bu yabancılığı vurgulamak, Tante Rosa’da asıl anlatılanın, nerede ve ne zaman yaşıyor olursa olsun, her kadının içinde var olabilecek “kadınca bilemeyişlerin hikâyesi” olduğunu göz ardı etmek olur. Tante Rosa’da, okuyan her kadına tanıdık gelen bir kadınlık hali vardır. Sevgi Soysal, bu kadınlık denen şeyi, anlatılması, romanı yazılması gereken bir şey olarak gördüğü için mi yadırgandı acaba diye bugünden geriye doğru sormamak, neredeyse imkânsızdır. Yazarın böylesi erken bir zamanda bu bilinci kazanmasının ardında elbet kendi aile ve yaşam deneyimlerinin etkisi vardır. Tam da bu yüzden, asıl önemli olan, Sevgi Soysal’ın bu kadın varoluşunu Tante Rosa gibi bir kitapla yazınımıza yansıtmış olmasıdır. Bu açıdan Tante Rosa Türkiye için erken öten bir horoz gibidir. Sevgi Soysal’ın, Tante Rosa’yı, Türkiye’ye yabancı bir ortamda kurgulayışının gerisinde, kendi yaşam deneyimleriyle bu ötüşün erken, bedelinin de ağır olduğunun bizzat farkında olmasının yattığı dahi söylenebilir.” (s.12-13)
Rosa’nın hikâyesine dönersek küçük yaşta babasını kaybeder, annesi yeniden evlenir. Tante Rosa’nın başkaldırıları ilk gönderildiği rahibeler okulunda başlar. Küçük yaşta içinde barındırdığı sıra dışı hayalleriyle, okura başka bir dünyaya sahip olan ruhunu duyumsatır. Meraklı, özgür ruhu her cezadan sonra prensinin gelip onu kurtaracağı hayalleriyle süslenir. Kendini teselli etme ya da geliştirdiği bir çeşit savunma şeklidir bu. Katı kurallar, kurguladığı hayallere inanmasına neden olmuştur. İnanmalar, inandırmalar, okuldan atılmasına kadar gider. Okulda Schwester Maria ile arasında geçen diyalog, kimliğini bulma yolunda anlamlıdır.
“Durup dururken su içiyorsun,” dedi Schwester Maria. “Su içiyorsun durup dururken, sen arzularına gem vuramayan günahkâr bir kızsın,” dedi, “içini öldürmeyi bilmiyorsun.”
“Ben içimi öldüremem,” dedi Rosa, “çünkü içim prensestir. Prenses prensindir ve prensin olan bir şeyi öldürmeye sizin bile yetkiniz yoktur.” (s. 22)
Tante Rosa’ya rahibe okulunda öncelikle arzularına gem vurmayı yani başka bir deyişle içini öldürmesi gerektiği öğretilir. Bir gün koşarken düşer, rahibeler yarasını sarmak için bile kara çorabını çıkarmasına izin vermezler. Yara iltihaplanır. Schwester Maria, Rosa’ya, Tanrı tarafından cezalandırıldığını söyler. Nedeni; bedenini unutmayı bilmemesi, içini Tanrı’ya adamayışı, arzularını sindiremeyişidir. Bu nedenle Tanrı, yarasını iyileştirmemiştir. Bedenine yabancılaşması istendiğinden, yıkanırken kıyafetlerini çıkarması da yanlıştır. Kitabın tamamına vurgu yapan “arzulara gem vurma” ve “içini öldürme” söylemlerinin yer aldığı sorunsalın altını yazar başta çizmiştir. Rosa’nın uğrunda rahibeler okulundan kovulmayı göze aldığı “prenses” olarak adlandırdığı “içi” bir sonraki “Tante Rosa’nın Hayvanları” öyküsünde farklı şekilde ortaya çıkar. Bir sabah uyandığında dizginlemeyi düşünmediği, o içindeki hayvanın peşine takıldığından toplumsal değer yargılarının soğuk duvarlarına bir kez daha çarpar.
Birbirine bağlı on dört kısa öyküden oluşan ve kitap bütünlüğü taşıyan bir öyküler toplamıyla karşı karşıya bırakır yazar okuru. İlerleyen öykülerde Rosa evlenir, çocukları olur. Aforoz edilme öyküsü, erk sistemin kadını ötekileştirmesi ve Tanrı adına kadının dinden çıkarılmasına kadar uzanır. Eş, üçüncü çocuğunu emziren anne ve toplumun kendine biçtiği rolleri üstlenen bir kadın olarak geçirir günlerini ama bir gün yaşadığı hayatı, eşini ve üç çocuğunu terk eder, uzaklara gider. İtaatsizlik, kiliseden (toplumdan) aforoz edilmekle karşılık bulur. Yazar Rosa’nın aforoz edilişini, edilme nedenini, karşıtlıklar ve ikilikler üzerinden verir, eril davranışa gönderme (savunma) amaçlıdır kitabın kurgusu. Çünkü geleneksel toplumlarda bir kadın, çocuklarını terk ederek uzaklara gidemez, bu annelik içgüdüsüne de terstir, toplumun üzerimize örttüğü kimlikle de asla bağdaşmaz. Yazar bu noktada roman kişileriyle cinsler arası karşıtlığı gerçek kılar. İlerleyen bölümlerde Rosa, ikinci, üçüncü evliliğini de yapar; ikinci eşi ölür, üçüncü eşini ise o terk eder.
Öykülerin başlangıcında kimlik arayışının peşine düşen Rosa, bir süre hayatını eş ya da iş arayışıyla kurgular. Her öyküde karşımıza çıkan Sizlerle Başbaşa adlı popüler aile dergisi de Rosa’nın, hayatını üzerine kurduğu dünyasında, yaşamında önemli bir yer tutar. Dergide gördüğü bir ilana bakıp iş başvurusu yapar. Tante Rosa bazen aynı derginin satıcısı olur; bazen de o dergiye ilan verip iş girişimlerini duyurur. Tante Rosa, yaşamın Sizlerle Başbaşa dergisinde tefrika edilen sıradan aşk romanlarına hiç benzemediğini anlayacak ama dergiyi okumayı yaşamının sonuna dek bırakmayacaktır.
Yaşlılık dönemlerine geldiğinde artık ilgi çekemediğini anladığında, karnını doyuracak parası olmadığında dahi içindeki prenses durur. O prensesin isteği doğrultusunda hareket eder, onun gibi giyinmeye de devam eder. Eskiciden aldığı sivri topuklu, lame gece ayakkabılarıyla sokakta yürümeye çalışır; parlak, süslü, gece elbiselerini giyer, eski kürküne sarınır, bir papağını bile olur. Gerçeklik algısını kaybetse de yaşam enerjisi hiç düşmez.
“Yaşlandı Tante Rosa… Bir Noel ağacı gibi süslü pırıltılı olmalıyım. Göze batıcılığım, çirkinliğimi, yaşlılığımı aşmalı. Gülebilirler, alay edebilirler ama görmeden geçemezler. Bunca yaşanmışlığın yanından insanların bakmadan, aldırışsız geçip gidivermeleri, hayır bunu istemiyordu.” (s.82)
Tante Rosa’ya göre insan öyle eskiyerek yitip gidemezdi. Ölümü de sıradan değildir Rosa’nın ve ölüsü de hiçbir yere ait olamaz. Belki bu Tante Rosa için olabilecek en iyi sondur…
“…Ben unutmam ama Tante Rosa’nın öldüğünü, bir ben unutmam. Onu o dehlizden ben soktum çünkü. O Rosa ki her dehlize sokulabilir. O Rosa ki istenirse yaşar ve ölür. O Rosa ki şu şartlarda ya da bu şartlarda da yaşar. O Rosa ki acıklı da, gülünç de olabilir. O Rosa ki ne bir nokta ne de bir virgüldür. O Rosa ki başkası tarafından verilmiş bir ad, başkası tarafından çektirilmiş acılardır. O Rosa ki beceriksizliklerde ısrarlıdır. O Rosa ki kimseye bir şey öğretemeyip kimseden bir şey öğrenemeyendir. O Rosa ki düşünde kendi cenazesine gelenleri görüp kendi ölümüne ağlar. Onlar ki hep kendi ölümlerine ağlarlar. Kendi yalnızlıklarına, kendi kadersizliklerine ağlarlar. İşte bütün onları, o Rosa ile birlikte öldürdüm noktayı koyup düğümü çözmek için…” (s. 91)
Soysal, metinde kadın olmanın arka planını sıkı sıkıya aktarır, gösterir okura. Kendisini, anneannesi, teyzesi ve bütün kadınları kucaklar, kitaba sığdırır.
“Suçum belki de Tante Rosa yerine Ayşe Teyze dememek” diyen ve esere yönelik eleştirileri son derece ağır, yersiz bulan Sevgi Soysal Tante Rosa’daki amacını şöyle aktarır:
“Ama ben Tante Rosa’yı bana miras kalan birkaç duyguyu, düşünceyi yaygınlaştırmak için yazmadım. Bütün bunları unutmuşum. Bu anılardan korku, utanma ve övünmelerden yıllar sonra, kendimi çok beceriksiz, varlığımı anlamsız, hiçbir şeyi gerçekleştirememiş bulduğum bir anda Tante Rosa’yı yazmaya başladım.”
Doğru olduğuna inandırılmaya çalışılan ahlaki değerleri keskin ve ironik bir şekilde eleştirebilmenin adıdır Tante Rosa. Ve 68’lerin Türkiye’sinde edebiyatta yepyeni bir kadın karakterin sesine hâlâ kulak verişimizdir.
.
Kaynaklar:
- Soysal, Sevgi, Tante Rosa, İletişim Yayınları, İstanbul, 2015.
- Akatlı, Füsun, Öykülerde Dünyalar, Boyut Yayınları, 1998.
- Soyşekerci, Hülya, T24,Tante Rosa Yaşamakta Israr Ediyor, (25 Ekim 2015)
.