Taklit Edilemez Yazı

Şubat 2024

ÇEMEN TOZBEY

Yazmasaydınız, o testekerlek güneşi göremez, bir araba camının ötesinde uzun yolculuklarda beraber seyahat ettiğimiz Ay’ın aslında benim değil Dünya’yla Güneş’in etrafında dolandığını bilemezdim. Ne ayın dillere destan şiirlere konu olan güzelliğinden haberim olurdu ne de Tanrı’nın hüzünlü kadınların gülüşüne ay ışığını sakladığından.

Yazmasaydım, yazmasaydınız kendi akvaryumumun içinde güvenle yaşamaya devam ederdim ve ancak onun camları ardından izlerdim hayatı. Ne çekilmez bir durum olurdu bu. Oysa cesaretle okuduğum ya da yarattığım her kurgu, dünyaya nüfuz etmişçesine ruhuma büyük bir sevinç veriyor.

Mesela Sezai Karakoç, Kar şiirini yazmasaydı içimi üşütecek denli kar hiç yağmayacaktı ve o büyük şairin kalemi sirayet etmeyecekti ruhuma, böylece başka şiirlerin sıcaklığını hiç keşfedemeyecektim. Peki ya Lucio Quarantotto Con te Partiro’yu yazmasaydı…  Dünyanın en güzel sesi olarak kabul edilen Andrea Bocelli’den ilham alıp karşılığında size öyküler, şiirler verebilir miydim acaba?

Yazmasaydım yalnızca ben olurdum. Yarattığım onca karakter, onca mekân işlemezdi ruhuma. Öyle olur ki yazarken yalnızca onların dilediğini sever, canının çektiğini yer içerim. Kalbim bile onların aşkıyla atar, onların hasretliğini çeker. Onların memleketinde doğar, serpilir, yaşlanırım. Nerede öleceğim bile onların alın yazısına bağlıdır. Rüyaları rüyalarım, uykumu kaçıran yine onların kâbuslarıdır. Dilim, onlar konuşurken aslını unutur, aksanı değişir, tınısı, sesi, vurgusu… Gözlerim bir mavi muhabbet kuşu olur, bir yaprak yeşili, bazen bal köpüğü, bazen de yıldız parlaklığında gece karası. Kadınlığımı bile unuttuğum olur. Erkekçe sıralarım ardı ardına kelimeleri. Zaten yazarın kadını erkeği olmaz, şairin de. İşte yalnızca o yaratıcı anlarda hiç olmadığım kadar gerçek olurum. Yazıyı yaratan kalbimi aşk kuşatır. Ne kadar çok düşlersem ne kadar çok yazıyla buluşturursam düşlerimi, aşkım da o kadar büyür. Aşk büyüdükçe kalp genişler. O kadar genişler ki bazen kabına sığamaz, sayfalara açar kendini. Önce sözcükler, derken cümleler, ezcümle yepyeni bir hikâye… Sonrası mı? Sonra sen yazdıklarımı okurken benim rüyalarımı görmeye başlarsın. Ama sakın ha, aşkımı kendi aşkın gibi anlatma. Ne diyeyim, herkesin aşkı eşsiz, herkesin aşkı kendine. Bu hayatta tek yükümlülüğümüz var , o da kendimiz olmak. Nasıl ki kendi yaradılışında muhteşem bir ses olan Andrea Bocelli bir Dostoyevski olamıyorsa, sen de ben olamazsın. Yazıyı taklit edemeyecek kadar yazı olmak istiyorum. Yazmak, yaptığım yapacağım en iyi şey olsa keşke. Hem annemin nasihat ettiği gibi kim olduğumu saklamadım, kabına sığamayan aklı beş karış havada bir kadın olduğumu da. Saçlarımın gerçek rengi de haberiniz olsun koyu kestane.

.