Su Fırtınası

4 Aralık 2025
YUNUS BAYRAKTAR


Kitaplarını, ilk romanı İsimsiz’den başlayarak ve çok beğenerek okuduğum bir yazar olan Gönül Çatalcalı, 2025 Mart’ında yeni romanı SU FIRTINASI ile yazın gündeminde yeniden yer aldı.    

Kitaplarını, ilk romanı İsimsiz’den başlayarak ve çok beğenerek okuduğum bir yazar olan Gönül Çatalcalı, 2025 Mart’ında yeni romanı SU FIRTINASI ile yazın gündeminde yeniden yer aldı.    

Su Fırtınası, bir yandan geçmişin ağırlığını, diğer yandan geleceğe dair umudu sessizce yeşerten bir anlatı, bir roman. Bu kitap aslında bir “vicdan ve umut” romanı. 

Kitabın ilk satırlarından itibaren karşılaştığımız şey bir “susuzluk hali”. Ama bu yalnızca toprağın susuzluğu değil, insanın içinin, vicdanının belleğinin de kuraklığı, susuzluğu aynı zamanda. 

Bir köyün su sorunu ile başlıyor kitap. Köy taşınırken köylülerin yaşadıkları yalnızca bir yer değiştirme değil, bir ruh değişimi de aynı zamanda. Toprak, su, evler, sesler, yürekler, hepsi birlikte göç ediyor. Tıpkı belleklerimiz gibi.

Romanda yalnızca bir göç hikâyesi anlatılmıyor. İki boyutu olan bir roman Su Fırtınası. Güneydoğu’daki bir dağ köyü ile bir Ege kasabası arasında kurulmuş bir köprü gibi. Kasaba ayağında psikolojik çözümlemeler, duygu yoğunlukları ve farkındalıklarla oluşan yaşama bakış açıları, değer analizleri, iyilik kötülük kavramları ustaca işlenmiş ve Doğu ile Batı, çok güzel birleştirilmiş. Neredeyse soluk alıp verişlerini duyacağınız kadar kendinize yakın hissettiğiniz tüm karakterler iyi çizilmiş, başarılı bir biçimde işlenmiş. 

Su Fırtınası, paralel kurguyla ilerlerken her iki ayağında da yaşamın, su gibi olma halini, onun bilgelik çağrısını da ortaya koyuyor. Çünkü su, bazen sessiz bazen coşkulu bazen sabırlı ama hep kararlı bir yolcudur.  Bu kararlı yolculuk için her biri suyun bir “hal”i olan ana karakterler açısından irdelersek şunları söyleyebilirim:

Hüma Ana, engin sabrı ve derin sezgileriyle gözümde bir kaynak suyu oldu adeta. Kuruyan toprağa suyu anımsatan bir Ana, ruhlara akan, pırıl pırıl bir bellek. 

Ferman, suyun önüne çekilmiş bir set. Gücün, kontrolün, aynı zamanda da içsel çatışmanın simgesi. 

Gevher, incecik bir pınar gibi. Saf bilgeliğini içinde taşıyan bir varlık.

Süsen, yaşamın akışını simgeleyen bir karakter.

Yusuf, kolları kurutulmuş, istediği yönde akamayan sabırlı bir nehir.

Ayten, yağmurun arıtan sesiyle canlanan, yeniden doğuşun simgesi, adeta bir su mucizesi.

Sinan ve Akasya, kuruyan Deliçay’ın buluşturduğu deli ırmaklar…  

Anlatıcı Gönül Çatalcalı ise iki kültürü birleştirirken nesnelliğinden ödün vermeyen su kadar akıcı, temiz, destansı, masalımsı bir dil… 

Başlangıçta “umudun romanı” dediğim kitapta sayfalar ilerledikçe bir şeyler eksiliyor, ancak bu eksilişin içinde, yeniden doğma potansiyeli saklı. Tıpkı suyun buhar olup göğe çıkması, sonra yağmur olarak geri dönmesi gibi.

Belki köy taşınıyor, belki terk edilen geçmiş kuruyor ama insanın içindeki “su” yeniden, yeniden yolunu buluyor. 

Gönül Çatalcalı, yalın bir dille, dingin bir anlatımla yazan bir yazar. Bütün romanlarında olduğu gibi konu ne olursa olsun insanı, insan olma hallerini anlatıyor. Görüyoruz ki yokluklar ve yoksunluklar insandaki özü ortaya çıkarıyor. Bu romanı özelinde, su çekildiğinde, insan da çekiliyor, suya kavuşunca yeniden yeşeriyor. Su, yalnızca toprağı değil insanı, belleği, vicdanı da yaşatıyor. Su Fırtınası bütün ruhlarda esmeye devam ediyor. 

“Yukarı Akan Bir Nehir” olan Hüma’nın masalıyla biten Su Fırtınası, bir solukta okuyabileceğiniz, satırlarına yeniden dönüp bakacağınız su gibi akan bir yapıt. Kitabın Manisa Belediyesi tarafından düzenlenen Yusuf Atılgan Roman Ödülünü alması da hak ettiği bir başarı çizgisi. 

Gönül Çatalcalı’yı yazınımıza armağan ettiği Su Fırtınası için kutluyorum.


Su Fırtınası, Gönül Çatalcalı, Tekin Yayınevi, Mart 2025, 326 s. 

.