Sözcük Orucu

9 Ekim 2024
TAYLAN ÖZGÜR KÖŞKER

 Haftada bir gün olurdu. Dedem haftanın bir günü yani cuma günleri oruç tutardı. Hani büyük amcalar, dedeler, nineler, anneler, babalar oruç tutarlar ya… O gün akşama kadar hiçbir şey yemezler. Hiçbir şey içmezler. Tüm gün boyunca akşamı beklerler. Akşam olunca iyice karınlarını doyurur, sularını, içeceklerini içerler. Sonra ağızlarını kapayıp otururlar. Ha bir de gece yarısı kalkarlar. Bir şeyler atıştırıp yeniden uykuya dalarlar. Ertesi gün yine aynı şeyi yaparlar. 

Ama dedeminki böyle bir oruç değildi. 

O, haftanın bir günü hiç kimseyle hiçbir şey konuşmuyordu. Tam olarak buydu işte. Konuşmama orucu… Yani “sözcük orucu.”  

O gün ona ne denilirse denilsin hiçbir şey konuşmazdı. Ona bir soru sorsalar da yanıtlamazdı.

O, konuşmayınca hiçbirimizin içinden konuşmak gelmezdi. Ne benim, ne annemin ne kardeşimin ne de babamın. O suskun olunca biz de susardık. Hem de uzun uzun susardık.

Tüm günümüz sessiz, gürültüsüz, sözsüz geçerdi. Televizyonun sesi de açılmazdı. Sanki tüm dünya bir anda susardı.

İşte o zaman dünya bambaşka, büyülü bir dünya olurdu. Sessizliğin sesi hepimizi sarıp sarmalardı.

Bugüne değin hep konuşmuştuk. Her kafadan bir ses çıkmıştı. Ağzı olan konuşuyordu. Ama birbirimizi dinlemiyorduk. Birisi konuşurken onun sözünü kesiyorduk. Hatta kimileyin bağırıyorduk ve hatta kırıcı bile oluyorduk birbirimize karşı.

Peki dedem neden böyle yapıyordu? Bunu günlerce düşündüm.

Evimizin yakınında bir ırmak var. O ırmağın da hemen kıyısında dalları, yaprakları eğilmiş bir söğüt ağacı… O ırmağın kıyısında oturdum. Şırıl şırıl akan suların sesini dinledim. Söğüt ağacının yaprakları esen rüzgarla kımıldadı. Kuşlar o ağacın dallarına kondu. Ben düşündüm. Nehir aktı. Rüzgar uğuldadı. Kuşlar öttü. Ben düşündüm.

Dedem neden böyle haftada bir gün susuyordu? İnsan konuşmadan durabilir miydi? Yani sözcükler ağızdan çıkmadan durabilir miydi? Dedem uzun uzun susuyordu. Israrla, inatla konuşmuyordu.

Dedem neden böyle haftada bir gün susuyordu?

Fakat ertesi gün öyle bir şey oluyordu ki… Her sözcük orucunun ertesi günü olağanüstü bir şey oluyordu.

Hani dedem haftanın bir günü susuyor demiştim ya… İşte ertesi gün sözcükler ağzından daha bir güzel çıkıyordu. Çok daha ahenkli, çok daha iç açıcı, pırıl pırıl oluyordu. Bir ırmakta yıkanmış, parlayan taşlar gibi oluyordu. Şeker gibi tatlı, bal gibi oluyordu.

Dedemin bu sözcük orucu evde hepimize bulaştı. Biz de tutmaya başladık. 

Ne tutmaya başladık?

Sözcük orucu…

Her sözcük orucu tuttuğumuz gün öyle oldu. Bütün gün sustuk. Hiçbirimizin ağzından en ufak bir kelime dahi çıkmadı. Uzun uzun sustuk. Bakıştık. Kimi zaman birbirimize bakıp gülümsedik. Kimi zaman sıkıldık. Oflayıp pufladık. 

Evin içinde, dışarda kısa geziler, uzun yürüyüşler yaptık. Başımızı gökyüzünün maviliğine çevirdik.

Bir yerde duyduğu bir sözü anımsamış babam. Sözcük orucumuzun bittiği günün ertesinde bize söyledi: “Mutlu olmak istiyorsan, sessizliği arttır.”

Evet, biz de sözcüklerimizin, suskunluğumuzun bitiminde daha ahenkli olduğunu gördük. Her sözcük ağzımızdan deniz gibi ırmak gibi çıkıyordu. Ağaç gibi, uzun upuzun yemyeşil çayırlar gibi… Gökyüzü gibi… Dalından yeni koparılmış yeşil eriğe benziyordu sözcükler. Tertemiz, mis gibi, sağlıklı, lezzetli sözcükler… Dağlar gibi, kuşlar gibi… Çiçekler, rüzgarlar gibi…

Sözcükler şiir gibi dökülüyordu ağzımızdan.

Evin içinde saygıyla dinliyorduk birbirimizi. Birimizin sözü bitmeden onun sözünü kesinlikle kesmiyorduk. Konuşurken daha ölçülü, daha dengeli, sözümüzü tartarak konuşuyorduk. Ve bu yıllarca böyle devam etti.

Bir gün dedem aramızdan ayrıldı. Onu bulutlara gönderdik. Rüzgarlara karıştı, aya, yıldızlara…Sözcükleri miras kaldı. Aynı zamanda haftada bir gün tuttuğu sözcük orucu da miras kaldı.

Ertesi gün ağzımızdan çıkan her sözcük şiirsel oluyor artık. Tertemiz, berrak, iç açıcı… Arı, duru, yalın, yıkanmış, pırıl pırıl sözcükler… Tıpkı bir mücevher gibi…

Şimdi o sözcükleri yüreğimin en güzel yerinde saklıyorum. 

Bir gün, işte o gelecek gün… Arabaların korna çalmadığı, insanların birbirine bağırmadığı günlerin gelmesini bekliyorum.

Ağzımızdan çıkan her sözcüğün müzik gibi ahenkli olmasına özen gösteriyorum.

Sözcükler benim mücevherimdir. 

Tıpkı dedem gibi…

.