ÖZEL DOSYA: AYLA KUTLU
19 Kasım 2024
AYGÜL AYDOĞDU
Edebiyat evreninin içindeki yerini “yazarlar içinde bir kadın yazar” olarak saptar Ayla Kutlu. Kendisiyle ilgili yaptığı bu saptama onun yapıtlarından yarattığı karakterlere, dünyaya bakış açısından söyledikleri ve söylemek istedikleri ile ilgili geniş bir ipucu verir aslında.
Köklerini, izlerini, renklerini Kafkasya’da bırakmış; başka topraklarda filizlenmeye çalışan, rengini, kokusunu o topraklarda yeniden bulmaya çabalayan bir ailenin genlerini taşır Ayla Kutlu. Bu yüzden insan yaşamının yönünü, neşesini, alışılmışlığını ansızın ters yüz eden göçün her türünü benzersiz anlatır.
Çocukluğu İkinci Dünya Savaşı yıllarında geçer. Savaşa girilmese de savaşın kara bulutu, yoksulluğu, yoksunluğu tüm ağırlığıyla çökmüştür ülkenin ve onun çocukluğunun üstüne. Bu yüzden savaşları ve savaşların derinden yaraladığı insanları anlatmaktan alıkoyamaz kendini. Çünkü onun kalemini yaşam ve yaşayan insanlar besler. Belki bu nedenle “Kadın ya da erkek yazdığım her tip aslında Ayla Kutlu’dur,” der
Savaş ve göç varsa yoksulluk, çaresizlik ve çoklu acılar vardır. Yoksulluğun, çaresizliğin, acının olduğu yerde de kadın durur. Ayla Kutlu kadını, “gövde ve işlev olarak insanın ilk vatanı” olarak görür ve bilir ki savaş ve göç en çok kadınları vurur. Ama o; hayatı, insanı, geçmişi, bugünü geleceği bir bütün olarak algılar. İnsanın makro değerlendirmesi yapılmazsa birey düzeyindeki anlatımın yetersiz kalacağını düşünür. Bu nedenle “kadının öz kimliğini eriterek erkeğin anası veya karısı olmayı kabullenmesinin bile yaşamın doğal gereği olduğuna inanılan bu ülkede” kadını anlatırken kadına ve kadına yönelik baskılara, yıkıcı toplumsal normlara feminist açıdan bakmaz.
Elbette kadın ve erkek arasındaki farkın yalnızca biyolojik fark olmadığının ve sorunların da bundan kaynaklanmadığının ayırdındadır ancak o, toplumsal ayrışmayı kadın-erkek ikilemine sıkıştırmaktan kaçınır. Kadın kadar olmasa da erkek de eziliyordur. Üstelik hegomonik erkeklik tüm erkekleri kendisine benzetmeye çalışır ve kendisine benzemeyenleri dışlar, aşağılar ve yok sayar. Sonuçta erkeklerin de bu düzenle sorunları vardır.
Ayla Kutlu’nun birincil kahramanları kadınlardır. O; acısı olan, aşağılanan, ötekileştirilen, itilen, söz söyleme ve karar verme yetileri elinden alınarak nesneleştirilen, toplumsal normların sıkıştırıp ezdiği, hegomonik erkek düzeninin nefessiz bıraktığı, zaman zaman mistik özellikler taşıyan kadınları anlatır. Ama onun kadınları, tek boyutlu, yüzeysel, şablonik değildir.
Ayla Kutlu’nun yapıtlarında mutlu aşk yoktur. Hiçbir öykü mutlu sonla bitmez. O, hüznü edebiyata çok yakıştırır. Aslında romanları, öyküleri biraz da “sessiz kızların kuyuları”(Zehir Zıkkım Hikayeler. S.211)’ dır. Ancak o kadınların sessizlikleri güçsüzlüklerinden gelmez.
Onun kadınları susarak ve ölerek direnir çoğu kez. Onun kadınları susuşlarıyla ve ölümleriyle okurun belleğinde öyle bir yer edinirler ki zamanla bıraktıkları iz ölümsüz bir dirence dönüşür. O kadar sıradan o kadar gerçek ve her yerdedirler ki onları farketmeyiz bile. Ayla Kutlu gerçeğin altını çizerek farkedilmesini sağlar.
Karakterleri tarihsel ve toplumsal bir odağa oturtulmuş, kendine özgü renkleri olan, gerçekçi, derin, çok boyutlu, canlı ve yaşayan karakterlerdir. Çünkü bu karakterler neden sonuç ilişkileri göz önünde bulundurularak tolumsal bakış açısıyla zamana, mekana ve tarihsel akışa sıkı sıkıya köklendirilmiştir.
Dilinin renkliliği, canlıllığı, akışkanlığı, varsıllığı yarattığı karakterleri tanıdık, akraba, komşu gibi okuruna yakın kılar.
Tarihsel akış Ayla Kutlu romanlarının temel odaklarından biridir. Tarihsel akışın insan yaşamındaki etkileri, insanların yaşadıkları acılar, umutlar, umutsuzluklar onun romanlarının kurgusunu, olay örgüsnü besler.
Her romanında mutlaka tarihsel bir fon vardır. Kaçış‘ta bu fon Demokrat Parti dönemidir, Islak Güneş‘te çok partili dönem, Cadı Ağacı’nda 1970’li yılların öncesi, Tutsaklar‘da 1970’ler ve sonrası, Bir Göçmen Kuştu O‘da Osmanlının son dönemi ile Cumhuriyet’in ilk yılları, Hoşça Kal Umut‘ta 1980’li yıllara ilerleyen dönem ve Kadın Destanı’nda M.Ö 3000’li yıllardır.
Hangi tarihsel akış içerisinde, hangi zamanda, hangi mekanda, hangi kahramanlar ya da tipler, hangi olay örgüsüyle anlatılırsa anlatılsın ortaya çıkan insandır aslında. Çünkü Ayla Kutlu insanı anlatır, tüm çevresel, tarihsel, toplumsal bileşenleriyle derinlemesine, enine, boyuna röntgenini çeker insanın. Bu nedenle her şey tanıdık ve bildiktir, hiçbir şey yabancımız değildir. Anlatılanlarda acısını duymadığımız, yaşamadığımız, bilmediğimiz bir şey yoktur. Savaşlar, göçler, yoksulluk ve tüm bunların yaşattığı yıkıcı acılar dün de vardı bugün de var.
Neyse ki bazı yazarlar tüm bu can yakıcı, can alıcı zamanlarda insana direnme gücü verir, yüreğini ateşler, umudu ayağa kaldırır, sessiz kızların kuyularını aydınlatır. Tıpkı Ayla Kutlu gibi.
.
Yararlanılan Kaynaklar:
Sema Özher Koç, Ayla Kutlu’nun “Mekruh Kadınlar Mezarlığı” Adlı Öyküsü Üzerine Bir Değerlendirme, Atatürk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, 2020, Sayı: 68, s. 73-84.
Neşe Uca, Ayla Kutlu’nun Hikâyelerinde Toplumsal Cinsiyet Rolleri ve Kız Çocuklarının Eğitimi Sorunu, 2020, Sayı 48, s. 87-114.
Tahir Şilkan, Ayla Kutlu Romancılığı, pazartesi14.com, Yayımlanma Tarihi: 3 Aralık 2022, Erişim Tarihi: 5 Kasım 2024.
Esma Tuğçe Tözman, Ayla Kutlu’yla Röportaj, apelasyon.com, Yayımlanma Tarihi: Haziran 2020, Erişim Tarihi: 5 Kasım 2024.