Sana Gül Bahçesi Vadetmedim

12 Mayıs 2023

PSİKOLOG ADASU AYGÜL

Gerçek dünyada ahlaki konular ve zor kararlarla sık sık karşılaşacaksın ve daha önce de dediğim gibi dünya dikensiz gül bahçesi değildir.’’

Sana Gül Bahçesi Vadetmedim, çok boyutlu otobiyografik bir roman. Şizofrenik bir serüven. Yazarının da aynı serüveni yaşaması kitabı inandırıcı, şaşırtıcı, sürükleyici kılıyor.

Kitabın kahramanı Deborah, gerçek dünyaya adım atmaktan fazlasıyla korkan ve yaratmış olduğu düşsel dünyada sanrılarıyla yaşayan 16 yaşında şizofreni hastası bir genç kızdır.

Kişiliğini var eden tüm özellikleriyle yaşıtlarından hatta toplumdaki diğer insanlardan farklıdır. Bu farklılık, kişiliğini gerçekleştirememesine, gerçek dünyadan kopmasına ve kendi düşsel dünyasına sıkı sıkıya sarılmasına neden olur.

Kendi dünyası ve toplumun gerçek dünyası arasında sıkışan Deborah derin bir parçalanma yaşar. Bu nedenle de akıl hastanesine yatması gerekmektedir.

Deborah’ın ebeveynleri Ester ve Jakob, ilk başta kızlarını hastaneye yatırmaya pek olumlu bakmazlar. Bu çoğu ebeveynin verebileceği doğal bir tepkidir. Bu duruma benzer olayları yaşayan ebeveynlerde ilk önce ‘’şok ve inkar’’ başlar. Annesi, “Onu tanımıyorlar bile. Onu tanımayan birisi nasıl haklı olabilir?” diye serzenişte bulunur ve kızını akıl hastanesine göndermek istemez.

İç dünyası ve kendi dışındaki dünya ile şiddetli çatışmalar yaşayan Deborah intihar girişiminde bulunur. Bu da anne ve babasında ikinci evre olan “suçluluk ve kızgınlık”ı devreye sokar. Annesi kendisini suçlamaya başlar. Nihayetinde Ester ve Jacob durumu kabullenmeye başlarlar ve kızlarının iyiliği için onu hastaneye yatırmayı kabul ederler.

Doktorlara göre Deborah’ın şizofreni hastası olmasına neden olabilecek üç temel teori vardır. Tümör ameliyatı geçirmesi, baskıcı bir aileden gelmesi ve en yaralıyıcısı ise Yahudi katliamının etkileri.

Deborah’ın akıl hastanesindeki en büyük şansı doktoru Fried ile kurduğu ‘’terapotik ilişki’’dir. Terapotik iletişim, danışan ile psikolog-psikiyatrist arasında oluşan empatik dinleme ve güven duygusudur, diyebiliriz. Bu ilişkiyi kitabı okurken Deborah ve Fried’in arasında sıklıkla görebiliyoruz.

Dr. Fried’un “Gerçek dünyada ahlaki konular ve zor kararlarla sık sık karşılaşacaksın ve daha önce de dediğim gibi dünya dikensiz gül bahçesi değildir.’’ sözleriyle Deborah’a hiçbir zaman iyileşme vaadinde bulunmaması, onun yerine gerçek dünyayı tanıtması ve zorluklarla karşılaşabileceğini anlatması bir psikolog olarak kitabın ne denli gerçekçi olduğunu düşündürüyor bana.

Şizofreni hastalığının evreleri, sanrıları, davranışsal ve bilişsel dünyası, hastane yaşamındaki gerçekçilik ancak bu durumu yaşayan bir yazarın kaleminden bu denli etkili bir biçimde ortaya çıkabilirdi.