PINAR KÜR Bir Deli Ağaç

17 Kasım 2025
SÜLBİYE YILDIRIM

Pınar Kür edebiyatımızın önemli kadın yazarlarından biridir. Özellikle kadına ait tabu sayılan alanlara girerek edebi dilin estetik yapısı içinde, kadınların sorunlarını yapıtlarına cesurca yansıtmıştır. Romanlarında ve öykülerinde kadına yaklaşımı, feminist yazar olarak kabul edilmesini sağlamıştır.

Pınar Kür’ün, “Susmak zorunda kalan kadının dili, kırılmış cümlelerle, yarım kalmış düşüncelerle örülüdür. Çünkü o, sadece kendi sesini değil, bütün bir toplumun sessizliğini taşır,” düşüncesini dile getiren bu cümlesinin yansımasını öykülerinde görürüz.

Yapıtlarında genellikle kentsoylu kadın karakterler ön plandadır. Öykülerinde onlar üzerinden bireyin yalnızlığını, kent yaşamının yabancılaştırıcı etkisini odağa alır. Kadın kimliğini sorgulatan yapıtlarında, toplumsal baskılara direnen kadının bilinçaltını ve iç sesini açıkça ortaya koymaktan çekinmez. Öykülerinde genellikle kendi sorunlarını yaşayan yalnız karakterlerin yaşamlarından kesitler okuruz. Onların psikolojik ve sosyolojik konumlarını oldukça gerçekçi verir. 

Pınar Kür, öykülerinde genellikle klasik çizgisel kurguyu kullanmaktadır. Kurgularken kullandığı farklı tekniklerle kendi modern üslubunu yaratmıştır. Dili, karakterlerinin konumuna ve durumuna göre ustaca kullanmakta, karakterlerine biçtiği rolde gerçekliği çok iyi yansıtmaktadır. Öykü içinde farklı anlatıcı bakış açıları kullanmakta, iç monologlar, zaman kayması, parçalı anlatım, bilinç akışı gibi tekniklerle öyküye psikolojik derinlik kalmaktadır.

Karakterlerinde yalnızlık duygusunu, iletişimsizliği, duygusal kopuklukları sık sık içe dönüşlerle ifade etmekte, insanlar arasındaki karmaşık ilişkileri ikili diyaloglarla vurgulamaktadır. Diyaloglar karakterlerin kişiliğine, psikolojik durumlarına o kadar uygundur ki öykünün gerçekliğini güçlendirir. Diyaloglar konusundaki yetkinliği, tiyatro eğitimi almasına ve tiyatrolarda dramaturg olarak çalışmasına bağlansa da, küçük yaşlarında farkına vardığı, insanları ve olayları gözleme merakını da gözden kaçırmamak gerekir. Elbette biriktirdiklerini yansıtmadaki becerisi de onun, edebiyatımızda önemli yeri olan yazar olmasını sağlamıştır.

“Gördüğüm her şeyi biriktiriyorum, kaydediyorum en azından.”1

Kendine has öyküleme tekniğiyle, tekdüzelikten uzak, okurun çevresini de zenginleştiren bir atmosfer yaratmada ustadır. Yaşamdan kopmuş bireylerin iç dünyalarını derinlemesine ele aldığı öyküler yazan Pınar Kür’ün kadın sorunları, kadın bireyselliği ana konularıdır. Anlatım dilini de genellikle kadın karakterler üzerinden oluşturmaktadır. Kadın kimliği ve cinsiyet rollerini işlerken onların toplumsal bastırılmışlıklarının yanında, bastırılmış arzularını, korkularını, özgürleşme çabalarını öncelemektedir. Kadın karakterleri genellikle kırılgandır. Kadının ahlak kalıpları ile geleneksel değerler arasında sıkışması öykülerinin önemli izleğidir. 

1981 yılında yayınlanan Bir Deli Ağaç isimli kitabında da kadınların öykülerini okuruz. Kitaba adını veren öyküde ana karakteri bir genç kızdır. Onu; baskılanan, susmak zorunda bırakılan, toplumun sessizliğini taşıyan bir ses olarak kurgulamıştır. Üniversiteyi kazanan genç kızın büyükşehirde kalabilmesi, dolayısıyla okuyabilmesi için teyzesinin evinde kalması şart koşulur. Okula her gün zengin eniştesinin arabasıyla, onun şoförü tarafından götürülüp getirilir. Ama yeni yaşam biçimi kısıtlanmayı kaldırmaz.

Genç kız birey olduğunu hissetme, ilk defa geldiği İstanbul’u keşfetme ihtiyacındadır. Buna, yeni edindiği çevrede yer edinme ihtiyacı da eklenince kaçamak yollara başvurur. O kaçamak yolları akıl etmesi zaman alsa da; “İlk kez tek başına vapura binmeyi başardığında dünyanın en güçlü, en özgür kişisi gibi duyumsadı kendini.”2 Bununla da kalmaz, yolda arkadaşının dayısıyla karşılaşır. Yaşamında derin kırılmalar, yarılmalar, yıkılmalar başlar. Adama âşık olmuştur. Sokaktaki adama âşık oldu dediler. Oysa bundan daha olağan ne olabilir ki? Kızı hemen hemen hiç sokağa bırakmazlardı ki…”3

“Bir Deli Ağaç” öyküsü aslında ataerkiye bir başkaldırı öyküsüdür. Ana çatışması, genç bir kızın kendisi için bir varoluş alanı yaratma çabası olan öyküde, ataerkinin verdiği kimliğin, yüklediği sorumluluğun, görevlerin hepsini reddetme, kendini var etme öyküsü okuruz. Odağında aşk vardır. Karşılıksız, tek yönlü yoğunluk taşıyan bir aşktır bu. Genç kızın kendisini keşfetmesine hizmet eden, hayranlık ve büyülenme temelli, kırılgan bir aşktır kızın yaşadığı. En önemlisi de aşkı, çok yabancısı olduğu bir dünyanın, erkekler dünyasının giriş kapısıdır. Bu yeni dünya, içinde yaşayabilmesi için, kıza, kendisiyle uyumlu bir kimlik inşa etmesini istemektedir. Yeni kimlik oluşturma çabasında aşk onda tutku, hatta saplantı haline gelmiştir. İçsel yolculuk yapmasını da zorunlu kılan bu tek taraflı duygu, taşıyamayacağı bir sarsıntı yaratır. Bütün bunların üstüne aile baskısı ve şiddetli karşı koyuşlar altından kalkmakta zorlandığı bir süreç yaratır. Sonunda kız delirir. Ana karakter yenilmiştir. 

Öyküde delilik elbette bir metafordur. Tanıdık dünyasını kaybeden genç kızın, normal yaşamındaki gerçeklik düzeni de kırılır. Bastırdığı arzularıyla, konuşamadığı duygularıyla, kendine bile söyleyemediği farkındalıklarıyla ilk kez karşılaşmaktadır. Bu yüzleşmeyi kaldıramaz. Zaten yetişkinliğe geçmesine müsaade edilmemişken, hâlâ birilerinin himayesine mecbur bırakılmışken, yeni kimliğinin getirdiği yüzleşmeyi kaldırmak kolay olmaz. İki kimlik arasında sıkışıp kalır. Bu anlamda Pınar Kür’ün Bir Deli Ağaç’ta yarattığı kadın karakterin delirmesi, toplumsal rollerden kopuşun, baskıcı düzeni reddedişin, yeni bir benliğe geçişin eşiğidir. Eski kimliğin yıkılışı, yeni kimliğin doğuşudur ama o kimliğin, kendi çevresinde kabul görmemesinin ötesinde, aşkı da tek yönlüdür. Adamın kıza karşı duyguları hoşlanma, sevgi ve saygının ötesine geçmemektedir.

Öyküde ana karakterin delilikle eşitlendiği ağaç, kitap bütünlüğü içinde de önemli bir semboldür. Kitaptaki öykülerin çoğunda kendini gösterir. Seyredilen, önünden geçilen ya da kitapta yer alan “Bir Yaz Gecesinde Keman” öyküsünde olduğu gibi, dallarıyla balkonunu kuşattığı karakterle dış dünya arasında bir koruma duvarı oluşturan ağaçlar öyküde yer alır. Öykülerin önemli yürütücü sembolüdür.

 Ağaç sembolü, “Bir Deli Ağaç” öyküsünde çok katmanlı bir metafordur. Genç kızı temsil eder. Onun taşıyamadığı sözlerin taşıyıcısı, bastırılmış duygularının yankısı, aşkın tahrip edici gücünün masum hedefi, gerçekliğin çatladığı psikolojik eşik, genç kadının içsel parçalanmasının simgesi, duygusal deformasyonunun dışa vurumudur. Ağaç aynı zamanda kadınlığın toplumsal sıkışmışlığını da temsil eder. Kadınlığın metaforudur kısaca. Nasıl kök salmış, yerinden kıpırdayamayan, kendini savunamayan bir nesneyse; öyküdeki genç kız da ataerki içinde konuşamayan, seçim yapamayan, arzularını yaşayamayan, kendi benliğini belirleyemeyen toplumsal bir nesnedir. Ağaç, toplumsal baskı altında kalan kadının kımıldayamayan kaderinin temsilcisidir. Gerçek anlamda var olamamanın ağırlığı altında kişi delirir.

Kitabın diğer öykülerine baktığımızda temaların ortaklaştığını söyleyebiliriz. Diğer öykülerdeki karakterler de yaşamlarında, durgunlaşmış, geçmişten kalan yarım, çözülmemiş düğümleri taşırlar. Birçoğu yalnızlıklarından var edilmişlerdir. Yalnızlıkları hem toplumsaldır, hem de bireysel bir mesafedir. İnsanlar kendi iç dünyalarında ağaç gibi kök salmışlardır. Bu anlamda “Yaz Gecelerinde Keman” isimli öykü kendini içine hapsetmiş bir kadının yalnızlığının öne çıktığı, duyduğu keman sesiyle geçmişini ve şimdisini gözden geçirdiği, iç hesaplaşması yoğun bir öyküdür.  

Kitapta hemen hemen bütün öyküler geçmişe dair izler, yarım kalmış yaşamlar teması üzerinden kurgulanmıştır. Bundan dolayı anılar ve zaman akışı karakterlerin yaşamlarında belirleyici bir yer tutmaktadır. Olaylar sadece şimdi değil, geçmişin gölgesinde de var olur.

Kitabın başka bir özelliği de, başlangıç öyküsü olan, “Yaz Gecelerinde Keman” öyküsünde yer alan öykü nesnelerinin, sonra gelen öykülerde de malzeme sağlamasıdır. Örneğin öykünün ana karakteri olan, kendini yasına hapsetmiş yalnız kadın Sevim’e yoldaşlık eden,  dertlerini dinleyen, apartmanın bahçesindeki “Karanlık ağaç…”5 Bir başka öyküde, deliren ağaca dönüşmektedir. Aynı ağaç “Taksim-Maçka” öyküsünde mevsimlerin döngüsünün belirleyen bir figür olarak zamanı belirtmektedir. Neredeyse öykülerin vazgeçilmez motifi olarak hemen her öyküde yer almaktadır. 

Öte yandan ilk öykünün yan karakterleri, diğer öykülerde, ana karakterler olarak tekrar karşımıza çıkarlar. Örneğin ilk öyküde Sevim Hanım’ın görüştüğü tek komşusu Şükran Hanım’a, “Bir Ayrılık Şarkısı” öyküsünün ana karakteri olarak kızıyla sohbet ederken rastlarız. Aynı apartmanda, başka bir dairenin sakini genç karı koca çifti, “Taksim Maçka” öyküsünün ana karakteri olarak görürüz.

En önemlisi de, Pınar Kür bir mekânı, ilk öyküdeki Paris Apartmanı’nı; temsil ettiği dönemin ve dönem anlayışının, dönemin sosyal yapısının en iyi anlatıcısı olarak, her bir öyküdeki ana karakterlerin kişiliklerinin tamamlayıcısı olarak görmekteyiz. Bir anlamda, Paris Apartmanı da, kitabın vazgeçilmez karakteridir. Ağaç sembolünden sonra, kitap bütünlüğünü tematik olarak birbirine bağlayan öğelerden biri.

Yaz Gecelerinde Keman” öyküsünün bir başka özelliği de, yürütücü örgesi Brahms’ın Keman Konçertosu olan öykünün, konçertonun bölümlemeleriyle özdeş kurgulanmış olmasıdır.

Kitaptaki öykülerin ana karakterleri, biri hariç, hepsi kadındır. Bütün öyküleri ana karakterlerin bakış açısıyla, ben diliyle yazılmıştır. Öykülere, çoğunlukla monolog bir söylem hâkimdir.

Pınar Kür bu kitabındaki öykülerinde zamanı, anlattığı durumun ya da olayın değişim ya da dönüşüm aracı olarak kullanmaktadır. Örneğin, Bir Deli Ağaç isimli öykübir yaz gecesi başlar, kışa girerken, sonbaharın sonu belli olmayan karanlık yağmurlu gününde, o günün kasvetini ve soğuğunu hissettirerek biter. Yaz sıcaklığıyla başlayıp ana karakteri hayata döndürecek yaşam sıcaklığını taşıyan öykü, gelişen olumsuzluklar sonucunda, kış soğuğunun üşüten iç donukluğunda bitiyor. Taksim-Maçka öyküsün, dört mevsimin döngüselliğinde işleniyor. Herkes Bana Düşman öyküsünde erkek karakteri birkaç saatlik bir zaman diliminde, monolog halinde dinliyoruz. Bir Deli Ağaç, Bir Ayrılık Şarkısı öykülerinde ise, geçmişin büyük zamanlarının anlatıldığı birkaç saatlik zaman dilimi söz konusudur.

Bitirmeden önce Pınar Kür’ün bir başka öykü yapıtına, Hayalet Hikâyeleri öykü kitabına değinmek isterim.

Bu öykü kitabında geçmişleriyle yüzleşen, geçmişte açık kalmış kapıları kapatmaya çalışan ya da gerçeklerden kaçan karakterlerin hayatlarından kesitler okumaktayız Çok katmanlı bir yapıya sahip öykülerinde Pınar Kür, kitabın adı yakışır zamansal belirsizliklerle, fantastik ve tekinsiz bir dünya yaratmaktadır. Bu tekinsiz dünyada, beklenmedik bir anda değişen bakış açılarıyla sürdürülen anlatı, öykülere derinlik katmaktadır. Öykülerde, beklenmedik bir anda ortaya çıkan bakış açısı değişimi, okurun beklentisini ters yüz ederek, merak unsurunu ve ritmi yükseltmektedir. 

Öyküleri ve öykücülüğüyle, romanları ve tiyatro oyunlarıyla, çevirileriyle edebiyatımızın özgün ve güçlü bir sesidir Pınar Kür.  


1. Mine Söğüt, Aşkın Sonu Cinayettir, Everest Yayınları, 2. Basım Mayıs 2006, s.22
2. Pınar Kür, Bir Deli Ağaç, Can Yayınları, 12.Baskı 2024, s.88
3. a.g.e. s. 81
4. a.g.e. s.121
5.  a.g.e. s. 46

.