Okumaya İlgi Gelecek Nesillerde de Sürüp Gidecektir

15 Eylül 2024
Emine Şimşek Emiral

BİZİM ÇAĞ SORUYOR
Çocukluk yıllarınızda kitaplarla ilişkiniz nasıldı? O günden bugüne neler değişti?
Kitabın geleceğine ilişkin neler söyleyebilirsiniz? 

Emine Emiral

Kitaplar, Öylesine Uzak ki Benim Çocukluğuma
Sekiz kardeşin beşincisiyim. Okula giden iki ağabeyimin kitaplarını merak etsem de içinde neler yazdığını küçüklere anlatma gereği duyan olmazdı. Aslında benimle ilgilenecek zamanları da yoktu büyüklerin. Kimi bağa bahçeye gider kimi keçilere çoban olurdu. Fırsat buldukça da yaşıtlarıyla oyun oynarlardı. 

Günümüze göre çağımızın çok çok gerisinde bir çocukluk yaşadığımı anlıyorum. Bunun hayatımdaki etkilerine gelince… Geçmişe baktığımda kırlarda, doğayla baş başa, sorunlarına kendince çözümler arayan başı boş bir çocuk görüyorum. Evimize günlük gazete, dergi girmediği gibi köyümüzde o sıralarda bunları okuyan da yoktu sanırım. Tarım ve hayvancılıkla kıt kanaat ev geçindiren babam, okumaya hevesli olsa da öykü ve roman gibi kitaplara kaynak ayıramazdı. 

İlkokul öncesinde yaşantımda hiçbir kitabın yeri olmadı. Okuldaysa tek kaynağım ders kitaplarıydı ancak gönlümce okumak için zamanım yetersizdi. Köye döndüğüm yaz aylarında okuyacak kitap bulamıyordum. Kitapları satın alma olanağım yoktu. İstediğim kitapları bulabileceğim bir kütüphaneye de erişemiyordum.

Bugün; gazetenin, derginin uğramadığı bir yaşamdan televizyonun, bilgisayarın, internetin, akıllı telefonun egemen olduğu bir dünyaya, yanı sıra her geçen gün artan dijital medya yayınlarına ayak uydurmanın güçlüğü içindeyim. Üstelik her gün bunlara yenilerinin eklendiğini görüyorum. 

Kitaplar baş köşemde oturuyor, hem okuyup hem yazıyorum.

Geçmişin Açlığıyla Sarıldığım Kitaplar
Okula başladığımda ilkin zorlansam da alfabenin sihrini kısa zamanda çözmüştüm. Ardından elime ne geçtiyse okumaya başladım. Okuduğum hikâyelerin imgeleri yüreğimi kanatlandırıyor, daha çok okumak istiyordum. Türkçe, hayat bilgisi, tarih gibi ders kitaplarını masallarca okuyup geçmek keyifliydi. 

Kurgu yazın ve yazarlarını orta okula gittiğim İstanbul Kandilli Kız Lisesinde tanıdım. Türkçe öğretmenimin önerileri doğrultusunda ya da kitaplardaki okuma parçalarının kaynağı kitapları okul kütüphanesinden alıp okuyordum. Hem okumaktan zevk alıyordum hem de yazarlarını merak ediyordum. Özellikle onların yaşam yolculuğu ufuk açıcıydı benim için. O sihirli sözcükleri, ilginç tümceleri, günün birinde ben de öylesine güzel ve anlamlı bir şekilde yan yana dizebilir miydim?  

Bursumu kaybetme kaygısıyla çok çalışmam gerekiyordu. Bu yüzden sevdiğim romanlar öyküler için tatil günlerini iple çekiyordum. Kurgu okumak, o sıkıcı okul ortamının dışına çıkarıyordu beni. Ana baba kardeş özlemim hafifliyor, tekdüze yaşantım da canlanıyordu. Evrenin oluşumundan uzaya, canlı yaşamından doğanın kanunlarına her şey beni çekiyordu. O güne dek nadasa bırakılmış anlağım ne bulursa bir sünger gibi emiyordu. Ne işine yarayacağını bile düşünmeden… Geçmişin açlığıyla sarıldığım kitaplarda yeni ufuklara açılma arzusuyla yanıyordum. Bilginin özgürleştirici gücüne koşuyordum. 

Çevrem Beni Okumaya Yöneltti
Çevrem, beni okumaya yönelttiği gibi hangi yazarları okuyacağım konusunda da etkili oldu. Öğretmenlerim, arkadaşlarım, özellikle ağabeyim sayesinde tanıdım pek çok yazarı. Necati Cumalı, Fakir Baykurt, Yaşar Kemal, Orhan Kemal gibi yazarlarla dilimizi sevdiren, Jules Verne, Charles Dickens, Balzac, Dostoyevski gibi dünya klasikleri ufkumu genişlettiler. Toplumun derdiyle dertlenen gerçekçi yazarlarla hem kendimi hem de ülkemi tanıyordum. 

Her Şey Hızla Değişiyor
Benim çocukluk yıllarımda köyümüzde elektrik yoktu. Her evde pilli radyo olmadığı gibi televizyonu da yatılı okulda görmüştüm. O günden bugünlere geldiğimizde televizyon her evin ihtiyacı, bilgisayar büyük küçük herkesin olmazsa olmazı. Dünyada olup bitenler evimizin içinde yaşanıyor gibi. İletişim çağındayız, çevremizde her şey çok hızlı değişiyor. 

Gereksinim Duyan Herkes Kitaba Ulaşabilmelidir
Çocukları, yaşadıkları sosyal çevreleri, ailelerinin ekonomik yapısına göre çok farklı konumlara sahipler. Bazıları daha bebekken kitaplarla tanışıyor bazıları ise okul çağını bekliyor. Okuyanlar yeteneklerini erken yaşlarda tanıyıp kendi yollarını çizecekler, diğerleri rüzgârın yönüne göre şekillenecekler. 

Okumanın değerini keşfeden çocuklar ister dijital kanallardan ister kitaplardan istedikleri bilgileri mutlaka arayıp bulacaklardır. 

Ülkemizin büyük çoğunluğunu oluşturan alt gelir grubu ailelerin ve kırsalın çocukları gibi gittikçe yoksullaşan halk çoğunluğunun zorunlu ihtiyaçlarına erişimleri bile yetersizken okumak isteyen için öyle çok kitap var ki! Ancak kitaplar pahalı, onalara erişim güç. Okul kitaplıkları geliştirilmeli. Köyden kente toplumun bilgi kaynağı, tüm halka hizmet verecek kitaplıklar olmalı. Okurlar için bir sığınak, okul çağındakiler için başvuru kaynağı kütüphaneler artmalı. “Bu sevinç satılmamalı, ‘özelleştirilmemeli’ ayrıcalıklılara ait bir başka ayrıcalık haline getirilmemeli, bir halk kütüphanesi halkın emanetidir. (…) Bu özgürlükten de taviz verilmemeli. İhtiyacı olan her kimse, ki bu herkes demektir, her gereksinim duyduğunda, ki bu her zaman demektir, ona ulaşabilmeli.” 

Okumaya İlgi Gelecek Nesillerde de Sürüp Gidecektir
Kitaba dokunarak, koklayarak okumayı seviyorum. Benim için kalıcı olan basılı kitaplar. Yıllar geçse de okuduklarımın ulaşılabilirliği beni mutlu ediyor. “Edebiyat, gerçek hayattan daha gerçek, kalıcı, sarsıcı gücüyle bize bizi anlatır. Sadece anlatma açlığımızı değil, kendimizi de anlama ihtiyacımızı doyurur. Öyküler değişir ama anlatarak, öyküleyerek paylaşım sürer gider. Edebiyat bazen Dante’nin kalemiyle bazen Cahit Sıtkı’nın dizeleriyle sanatın dili ve milliyeti olmadığını anımsatır, insana ait pek çok duyguyu, hepimizde aynı olan şeyi gösterir.” İnsan olduğumuz için, insanı ve dünyayı merak ettiğimiz için ister dijital olsun ister basılı kitap… Kanımca okumaya ilgi gelecek nesillerde de hep sürüp gidecektir.

.