Martı Jonathan

14 Temmuz 2023
Sevda Müjgan
Yazar

Rıchard Bach’ın 1970 yılında kaleme aldığı Martı adlı kitap ülkemizde üniversiteye başladığım 1982 yılında (Say Yayınları) yayımlanmıştı. Kitabı hemen alıp okumuştum. Nasıl olmak/ne olmak istediğimin yanıtını o küçücük kitapta buluvermiştim.  Hayatta her ne yapacaksam işe Martı Jonathan olmakla başlamalıydım.  Neden?  Anadolu’da büçük bir kıyı kentinde yaşayan 17-18 yaşındaki genç bir kızı bu kadar etkileyen neydi? 

Martı Jonathan, sıradan bir martı olmadığını biliyordu.  Martılar, karınlarını doyurmak için gerekli olandan fazlasını öğrenme çabası içinde değillerdi. Uçarken istedikleri, yiyeceğe ulaşıp kıyıya dönmekti. Oysa onun için önemli olan yemek değil, uçmaktı. Uçmaya gönül vermişti. İstediği, bir martı olarak neler yapıp yapamayacağını öğrenmekti. Yalnızca öğrenmek! 

Onu annesi bile anlamadı: “Neden Jon, neden? Öteki martılar gibi olmak sana neden güç geliyor?” 

Babası da annesinden farklı düşünmedi: “Bir şey öğrenmen gerekiyorsa yiyeceğini nasıl elde edeceğini öğren. Uçmak iyi güzel de karın doyurmaz ki! Unutma, uçmanın amacı yiyecek bulmaktır.” Oysa aç açına da olsa o öğrenirken mutluydu. İçinde onu öğrenmeye zorlayan büyük bir güç vardı. Zavallı ve sınırlandırılmış bir martı olduğunu kabul etmedi. Yaşam bağrında taşıdığı olanaklardan ötürü büyük bir anlamla yüklüydü. “Yaşamın bir amacı olmalıydı. Kendimizi bilgisizlikten arınıdırabilir, akıl, bilgi ve yücelik içinde özümüzü yeniden kazanabiliriz. Özgür olabiliriz. Uçmayı öğrenebiliriz.” 

Martı Jonathan’ın önünde umut dolu yıllar vardı ve gelecekten sesler duyuyordu.   

Anadolu’da büçük bir kıyı kentinde yaşayan 17-18 yaşındaki o genç kız, Martı’yı okuduğu zaman içinde yaşayan Martı Jonathan’ın farkına vardı. Bir daha da ondan hiç ayrılmadı. Uçmayı öğrenmek, keşfetmek, kendini bulmak, özgür olmak, ne yaptığını bildiği sürece başaracağına inanmak istedi.