Kasım 2023
Nermin Şenol Kalyoncu
Veteriner kliniğime gelen bir kedi dostuyla konuşurken kitabımı basacak yayınevi aradığımı söylüyorum. Bana Ceylan Yayınları’nı öneriyor. Yayınevine telefon açıyorum ve beni her zaman destekleyecek Mukaddes Erdoğdu Çelik ile görüşüyorum.
“Ben buradayım,” diyor. Etrafıma bakıyorum ama kimse yok. O an gözün nereye takılırsa onu düşünürsün ya. Seslenen o mu? Küçük kelebek! Okulun yanındaki çalıların üzerinde uçuyor, mevsim ilkbahar. Teneffüs zili çalıyor. Birinci sınıf öğrencilerim koşarak dışarı çıkıyor, duvarsız okul bahçesinden çıkıp boş arazilerde çalıların arasında, taşlı topraklı yamaçlarda, otların üzerinde koşup eğleniyorlar. Uğurböcekleriyle kelebeklerin peşine takılıyorlar. Yıl 2000 ve öğretmenlikte dördüncü yılım. İstanbul’un yamaçlarından birindeyiz. Her hafta İstanbul’un göbeğinden çıkıp belediye otobüsüyle buraya geliyorum.
Bana seslenen küçük kelebeğin masalını çocuklara anlatıyorum; kelebekler, uğurböcekleri, çiçekler. Masalın adı Küçük Kelebek oluyor. Ressam olan öğretmen arkadaşıma resimlemesi için ısrar ediyorum. Tuvaller ve yağlıboyalar benden. Resimleme ücretini de vereceğim. Neden tuvale yapılmasını istiyormuşum? Çünkü kitabın resimleriyle kütüphanede sergi açacak, okuldaki bütün öğrencilerin sergiyi gezmelerini sağlayacağım. Bu kitap onların kitabı.
Beşinci eğitim öğretim yılımın, ilk döneminde resimler tamamlanıyor ve sergiyi açıyorum, 2000’in Ekim ayı. Masalı, tuvallerin altına yerleştirdiğim kâğıtlara yazmışım. Öğrenciler neşeyle ağızları açık izliyorlar, okuyorlar, tuvallere dokunuyorlar. Sergiden sonra dosya oluşturuyor, bir yayınevine postalıyorum. Çok geçmeden yanıt geliyor. Basamayacaklarını söylüyor ama başka yayınevlerine göndermemi öneriyorlar. Aynı zamanda veteriner hekimim ve kendi kliniğimizde çalışıyorum. Kliniğe gelen bir kedi dostuyla konuşurken kitabımı basacak yayınevi aradığımı söylüyorum. Bana Ceylan Yayınları’nı öneriyor. Yayınevine telefon açıyorum ve beni her zaman destekleyecek Mukaddes Erdoğdu Çelik ile görüşüyorum. Bana randevu veriyor. Kasım ayı.
Dosya elimde, Kadıköy’deki yayınevine gidiyorum. Mukaddes Hanım’la tanışıyorum. Çocuk kitapları basacaklarını, dosyamı beğenirse onun ilk yayımlanacak kitaplar arasında olacağını söylüyor. Eğer beğenirlerse… Ama renkli basamayacaklarını, kâğıdının da sarı kâğıt olacağını söylüyor. Yoksa çok pahalıya mâl oluyormuş. Ekonomik olarak olanaksızmış. Siyah beyaz… Kabul edersem tabii. Yüzüm asılıyor, ağladım ağlayacağım. Başka çıkar yol yok. “Sizi arayacağım.” Evet, beni arıyor bir iki ay sonra. “Kitabınızı basacağız ama tarih belli değil. Kitap basılınca sizi arayacağım.”
“Nermin Hanım, kitabınızı bastık. Gelip istediğiniz kadar alabilirsiniz,” diyor Mukaddes Hanım telefonda. Ağustos 2001’de basılan kitabımızı ekim başında alabileceğim. Sınıf mevcudum kadar istediğimi söylüyorum. Sınıflar çok kalabalık ama olsun. Söylenen tarihte yayınevinin kapısını çalıyorum. İçeri giriyorum. Çok sevinçli değilim çünkü kitap siyah beyaz olacak. Mukaddes Hanım’ın odasına geçiyoruz ve bana masasındaki kitapları gösteriyor. Ağladım ağlayacağım. Birinci kalite kâğıt ve renkli resimler; pırıl pırıl rengarenk kapak ve sayfalar. Teşekkür ediyorum. Sohbet ediyoruz. Daha çok dinliyorum. İstediğim tek şey okula gitmek ve kitaplarımı çocuklara vermek. “Küçük Kelebek” onlar. Yayınevinden çıkıyorum. Otobüs duraklarına yürürken ağladım ağlayacağım. Terliklerle, yazlık ayakkabılarla, ıslak çoraplarla okula gelen öğrencilerime sürpriz olacak bu; onlara belki de hiç sahip olmadıkları renkleri, kitaplarını hediye edeceğim. Yağmur çiseliyor. Montumun içine saklarken kitapları, kucağımdan kayıp yere düşüyor birçoğu. Su ve çamur… Ağlamaya başlıyorum. Çamur mu oldular? Renkleri mi soldu? Bir adam eğilip kitapları toplamamda yardımcı oluyor. Hemen mendil çıkarıp siliyorum. Pırıl pırıl, yağmuru ve suyu emmemiş. Çünkü kaliteli. Otobüse biniyorum. Okula gidiyorum.
Çocuklar üçüncü sınıfa başladılar ama hâlâ küçükler. Kitaplarını dağıtıyorum. Ne kadar da neşeliler. Mutlular. Ağlıyorum. Zil çalıyor, dışarı çıkıyorlar. Mevsim sonbahar. Çalıların arasında koşuyorlar. Daha doğrusu, mavi kanatlı beyaz yakalı çocuklar uçuyor. Birkaç gün sonra hava güneşli. Teneffüste çalıların üzerinde böcekleri arıyorlar. Arıları sınıfa getirenler oluyor. Sinek yakalayan da var. Gazçıkaran böcek de. Bir kelebek görmüşler ama emin değilim bundan. Onlara böcekleri nasıl seveceklerini öğretiyorum. Dışarıya çıkıp serbest bırakıyorlar arıları, böcekleri. Renkli resimli kendi kitapları olduğu için mutluyum. İlkbahar gelince kelebeklerle ve uğurböcekleriyle mavi mavi uçacağımızı düşlüyorum. Şimdi onlar otuzlu yaşlarında olmalılar.
Ardından 2002’de Salkımsöğütteki Orkestra, Bu Yayınevinin açtığı öykü yarışmasında teşvik ödülü alıyor. Aynı yıl, yine çocukların resimlerinden yola çıkarak yazdığım Çizgi Çocuk ve boyama kitabı Sihirbazın Şapkası, Ceylan Yayınevi tarafından basılıyor ve Ceylan’la yola devam ediyorum. Öğrencilerimin yazdığı günlükler, Mukaddes Hanım’ın destekleriyle (dört kitap) basılıyor.
Mutlu son. Yıl 2023. Yazmaya devam. Her noktalanan dosya yeni bir başlangıç oluyor.
–