Kitaplar Her Zaman Var Olacak

13 Eylül 2024

MUTLU ÖZÇELİK

Bizim Çağ’da bana yer verdiğiniz için teşekkür ederim.

Sorunuz bana sıklıkla duyduğumuz bir özlem cümlesini hatırlattı: “Nerde o eski günler?” Açıkçası benim çok kullandığım bir cümle değildir. Aydın’ın Karpuzlu ilçesinin Ulukonak köyünde geçti çocukluğum. Köy yerlerini bizim yaştakiler bilirler. Kitap yönünden imkânsızlıklar merkezidir. Çok da kötülemeyeyim çünkü ortaokulu olan sayılı köylerden biriydi. Daha okula gitmezken oyun için okul bahçesine giderdim. Ablamlar ortaokuldaydı ve bazen beni sınıfa alırlardı. Evde ablamlar ödev yaparken ben de ders çalışmak isterdim. Az da olsa okuma yazmayı okula başlamadan öğrenmiştim. Kitapların içindekileri okuyup öğrenmenin hayalini kurardım. O zamanlar köylerden kurtulmanın, büyük adam olmanın temeli okumaktan geçiyordu. “Büyüyünce ne olacaksın?” sorusuna verilen cevap sözde kalmamalıydı.

Birinci sınıf öğretmenim fişleri birleştirip okuyanlara Cin Ali serisini ödev olarak vermişti.  Böylelikle ders kitapları haricinde kitaplarla ilk tanışmam Cin Ali’yle oldu. Üçüncü sınıfta okula kitapçı geldi.  Harçlıklarımdan biriktirdiğim parayla aldığım ilk kitap Hector Malot’un Kimsesiz Çocuk adlı kitabıydı. Onu okudum. Okuyucunun içini acıtan kitaplara düşkünlüğüm o zamandan belliymiş. Dördüncü sınıftan beşe geçtiğim yaz tatilinde evde Peyami Safa’nın Sözde Kızlar romanını bulup okudum. Ortaokul yıllarım genellikle dinî içerikli kitapları okumakla geçirdim. Bunlar imanın şartları, İslâm’ın şartları, peygamber kıssaları gibi daha çok hikâye tekniğini kullanan öğretici kitaplardı. Elime geçen her kitabı okudum diyebilirim. Hayat yolcuğumun başlangıcında önüme çıkan her kitaptan istifade ettim. Fakat daha çok kitapla karşılaşmak için yolumu değiştirmedim. Şimdilerde rotamı kitap etkinliklerine göre belirleyişim geçmişin eksikliğini gidermek içindir.

Sekizinci sınıfta misafirliğe gittiğimiz bir evde Türkçe öğretmenim Mete Çelik’in “Başarılı olmak istiyorsan çok kitap okumalısın.” tavsiyesini saymazsam hiçbir öğretmenim kitaplara özendirme veya okuma telkininde bulunmadı. Öğretmenlerimi suçlamıyorum. Günümüzde bile öğretmenlerin yüzde onunun okumadığı bir toplumda o yıllarda okuma etkinliği beklemek, padişahların cep telefonu niye yoktu demeye benziyor. Yazılı zamanı kağıt çıkarıp soruları öğrencilerin yazdığı ve dersin on dakikasının soru yazmakla geçtiği dönemden söz ediyoruz. Şimdi ilkokullarda kitap setleri alınıyor. Öğretmenlerin çoğu – kendileri okumasa da – öğrencilerine kitap okutuyor. Günümüzde çocuk kitapları yazanların daha fazla kazanmasının nedeni öğretmenlerin kitap okuma ödevi vermesi ve çocukların ödevlerine olan sadakatidir. Maalesef sınıf derecesi arttıkça kitap okuyanların sayısı azalıyor. Öğrenciler büyüdükçe sınıf geçmenin ne kadar kolay olduğunu öğreniyor. 

Şimdilerde okullarda “Al götür, oku getir” bölümü var. Öğrenciler küçük yaşlarda her türlü kitaba kolaylıkla ulaşabiliyor. Okul kütüphanelerini gördükçe, hayata erken gelmişim, diyorum. Kolay elde edilenin kıymetsizleştiği gerçeğini de unutmamak gerek. Karne töreninde başarılı olduğu için aldığı hediyenin kitap olduğunu öğrenen öğrencinin burun kıvırdığına şahit oldum. Bir grup var ki tiryaki gibi wattpad kitapları okuyor. Önceleri, hiç okumamaktansa onları okusunlar, derdim. Şimdiyse, hiç okumasınlar daha iyi, diyorum. İnsan doğası gereği kolay olanı seçecektir. Maalesef bu akışın önüne geçemeyeceğiz. 

Beğendiğim bir benzetme var: “Cips yemek varken hangi çocuk pırasa yemeğine bakar?” Şimdiye kadar olduğu gibi bundan sonra da okuyucuyu düşündüren, okuyucunun ruhunu geliştiren kitaplar az tercih edilecek, eğlendiren ve oyalayan kitapların peşine düşülecek. Dijital ortamdaki fotoğrafın hiçbir zaman duvara astığımız dedemizin fotoğrafının yerine geçemeyeceği gibi kitaplar her zaman var olacak. 

Allah bizleri iyi insanlar ve nitelikli kitaplarla karşılaştırsın.