Kentlerin, Kasabaların Edebiyat Yaşamına Etkisi

14 Mart 2025
TAYLAN ÖZGÜR KÖŞKER

Taylan Özgür Köşker

Yazın sanatının bir insanı nerede yaşarsa yaşasın önüne iyi örnekler çıkarsa her durumda etkileyeceğini düşünüyorum. Ben, köy, kent, kasaba, taşra, metropol gibi her yerde belli bir süre yaşamış biri olarak  şunu söyleyebilirim: Köyde zengin bir doğa içinde, kuş sesleri, kedi, köpek, tilki, kurt sesleri duydum. Toprak kokusunu, tezek kokusunu içime çektim. Geceleyin ürkütücü kurt öyküleri dinledim.  Gece köpek havlamaları duyarsam hâlâ bana huzur verir. Beni rahatsız etmez. Kentlerin de ayrı bir yeri vardır benim için. Hele ki mahallerin… Onun tadı da bir başkadır. Ordaki dayanışma, arkadaşlık, paylaşma… Küçükken Kırşehir’de yaşadığım günlerde sabah evden çıkardık akşam oluncaya dek tüm gün mahallemizde, sokaklarda oynardık.  Acıktığımız zaman mutlaka bir arkadaşımın evine giderdik topluca. Orada ya arkadaşımızın annesi, teyzesi ya da babaannesi en güzel cümlelerle, en yürekten davranışlarıyla bizi okşar gibi karnımızı doyururdu ya da hiç olmadı bir bakkala girer, yarım ekmek çemenle karnımızı doyurur, oyunumuzu sürdürürdük. Behçet Necatigil’in deyimiyle, sokakların da bir kişiliği vardır. 

Kırşehir’de Neşet Ertaş türküleriyle köylerde esmer davulcu ve zurnacıların çaldığı düğünlerde, bozkırın asfalt yollarına bakarak geçti çocukluğum.

Sonraları Cumhuriyet İlkokuluna gittiğim yıllarda sınıfımıza her ay yepyeni dergiler gelirdi. Bu dergiler bir mutluluktu bizim için. Öğretmenimiz Yaşar Erdem bu dergileri bize deyim yerindeyse hatmettirirdi. İyice özümserdik içindekileri. 

Bu dergilerde yalnızca bilgi yoktu. Sanat da vardı, okuma sevgisi de,  bilim de vardı. Yazı aydınlığı da, sözcüklerin tadı da… 

Hayal meyal anımsıyorum. Sonraları tutkunu olacağım Yaşar Kemal’i de ilk kez o dergilerden birinde okumuştum. Çukurova’yı olağanüstü bir anlatım gücüyle anlatıyordu. O yazıda aynı zamanda doğanın dili konuşuyordu sanki. Çukurova ile ilgili o yazıyı, o masum günlerin güzelliğini unutamam. 

Yeni yapılan bir yapının üst üste konulan tuğlaları gibi gelişti okuma serüvenim. 

Ankara’ya gidiş geliş günleri başladı sonraları. Kulağımdan rahatsızdım. Orta kulak iltihabı olmuştum. Bu yüzden hastaneye yatırıldım. O günlerde okuldan da uzak kaldım. Ankara’da mavi, minik büfeleri keşfetmiştim. Oradan aldığım masal kitapları beni bambaşka dünyalara götürüyordu. Kulak sorununu, hastane günlerini, bademcik ameliyatını, burnumdaki geniz etini, her şeyi unutturuyordu bana masallar, öyküler, Jules Verne kitapları, Balonla Beş Hafta, Seksen Günde Dünya GezisiKırk Haramiler, Gülliver’in Cüceler ülkesine gezisi, İsviçreli Robinson, Define Adası ve Pinokyo

Şu sözü her zaman önemserim. Geleceğin sağlıklı okurlarını oluşturmanın yolu, çocuk edebiyatından geçer.  Bu sözü sonraları baş ucu yazarlarımdan olacak güzel insan Hamdullah Köseoğlu söylemiştir. Biraz daha ilerleyen zamanlarda Aziz Nesin, Sait Faik, Memduh Şevket Esendal öyküleri, Attila İlhan, Nazım Hikmet, Hasan Hüseyin şiirleri okuma hızıma hız kattı. 

Öğretmenliğe başladıktan sonra hem çocukları daha iyi tanıma hem de bu yolda yazılmış eserlere daha yakından bakabilme olanağı yakaladım. Öğretmenliğin de edebiyat eserlerini okudukça daha da güzelleştiğini keşfettim. Çocuklarla kurduğum ilişkinin de daha derinlikli ve içtenlikli olduğunu, onları güldürdüğümü, mutlu ettiğimi gördüm. Bu yolda yazının yaşamımın aydınlık yolunda olduğu gibi her şeyde bana kapı açtığını gördüm. Bir yandan dil tadını aldıkça okuma hazzının en büyük yaşam enerjilerinden biri olduğunu gördüm. Söz gelimi Tolstoy da dinmek bilmeyen okuma iştahını hiçbir şeye değişmeyeceğini söylemiştir. Bunu yaparak, yaşayarak öğrendim. Ne mutlu bana. 

Her nereye gidersem gideyim, elimde birkaç tane kitap oldu. Otobüste, vapurda, dişçide, uzun yollarda, adalarda, dağda, bayırda her yerde…

Ağrı’da köyde öğretmenlik yaparken okulda çocukların okuyabileceği bir tane bile kitabın olmadığını fark ettim. Yalnızca elime eski püskü, tozlu bir dolaptan bir kitap geçti. Kitap da çok eskiden basılmış, biraz da yıpranmış bir kitaptı. Kitabın adı, Bayram Yeri’ydi. Yazarı, Muzaffer İzgü. Kitabı hemencecik okudum. Sonra o kitaptan öğrencilerim de yararlandılar. Belki on kez okumuşuzdur.  Onlarla birlikte içindeki tüm öyküleri tıpkı bir tiyatro sahnesi gibi canlandırdık. Çok keyifli anlar geçirdik. O günden sonra elimden geldiğince tüm çocuk kitaplarını okuyup onlarla canlandırmak beni de çok eğlendirdi. Sınıf ortamında renkli anlar yaşamamı sağladı.

Sonraları Bolu’ya gittim. Sınıfa ilk kez adım attığımda elimde elliden fazla kitap vardı. Derslerden sonra bu kitapları okuduk. Oktay Akbal, Muzaffer İzgü, Talip Apaydın, Kerim Korcan, Fikret Otyam, Cuma Karataş, Ümit Kaftancığlu bu kitapların yazarlarından yalnızca aklımda kalanlar…

Bir kız öğrencimin bu kitaplar için söyledikleri hâlâ kulağımdan gitmedi: “Öğretmenim, bu kitapların hepsini okudum, hepsini de çok iyi anladım.” Bu cümlesini bitirirken kitapları iki eliyle göğsüne bastırışı da gözümün önünde. Beni çok duygulandırmış ve mutlu etmişti. “Anlamak, o bir müthiş bahtiyarlıktır,” der Nazım Hikmet. “Anlamak gideni ve gelmekte olanı…”

Sonraları İstanbul Küçükçekmece’ye geldim. Kanarya’da çocukların ah güzelim masumca bakışlarıyla benim kitapları çok sevdiğimi anlayan o gözleri… Onların bana da okumam için getirdiği kitaplar… Birlikte okuduğumuz Binbir Gece Masalları…  Beni en çok etkileyen şeylerden biri de o denli kalabalık sınıflarda -kırt dört kişilik sınıflardı- çıt bile çıkmadan okuduğumuz kitaplar… Bende sonsuz sevgi uyandıran ve bana deneyim kazandıran günlerdi.

Sonraları Trakya günleri başladı.

Çalıştığım bir okuldaki kütüphanede yazılmış yüzlerce  kitabı hızla okumaya koyuldum. Bunlar okuma hızıma hız kattı. Tüm bunlar beni yazmaya da yönlendirdi. İstanbul Tüyap Kitap Fuarı nerdeyse yanı başımdaydı. Her yıl kasım ayında orada yüzlerce söyleşi dinledim. Onlarca yazarla, ressamlarla  tanıştım. Onlar da bana güç verdi.  Yazarlar yazmam için beni yüreklendirdi. Ressamların o estetik bakış açılarını dinledim, özümsedim onlarla konuşarak… Yaptıkları resimleri hayranlıkla izledim. Resim konusunda asla yeteneğim yok ama güzel yapılmış tablolar beni hep heyecanlandırmıştır. Şimdilerde yeni kitaplar okumaya, yazmaya devam ediyorum. Denizi seyretmeye de, müzik dinlemeye, doğa fotoğrafları çekmeye, edebiyat denilen sonsuz okyanusa dalmaya devam ediyorum.

.