Kentlerin Kalemlerimize Etkisi

24 Ocak 2025
ÖZGE KILIÇOĞLU

Özge Kılıçoğlu

İstanbul, kırk yedi yaşıma kadar yaşadığım şehir. Şimdi ise beni göçebe konumuna sokan Lyon’da yaşıyorum.

Doğal olarak yazma konusunda bana en çok ilham veren şehir Istanbul oldu. Belki de sadece şehrin kendisi, fiziki bir varlık olarak değil de ruhuyla bana çok yardımcı oldu. Şimdi düşünüyorum da belki de insanın yaş alması ve hayat tarzı da olduğu ortamdan nasıl etkileneceğini belirleyen ana unsurlardan biridir. İçimden evet evet, kesin öyle diyorum. Şehirlerin ruhları var ve bir yazarsanız bundan etkilenmeden kaleminizi oynatmanız pek olası değil. 

Kişisel hikayeme geçersek hiçbir şeyi düşünmeden ve iyice konsantre olarak yazdığım yegane şehir Istanbul oldu. Çalıştığım için genelde akşamları yazardım. Yazı masamda ya da salondaki yemek masasının üzerinde ve mutlaka bilgisayara. Notlar tuttuğum küçük defterlerim de olurdu ama bunlar kopuk kopuk düşüncelerdi sadece. Istanbul’un insanı düşündüren ve sorgulatan karmaşası, Doğu ve Batı’nın bileşimi olsa da daha çok Doğu’ya yakın olması, Beyoğlu’nun arka sokakları… Bilemiyorum. Bütün bir kültür, sosyoloji, şehrin psikolojisi, hepsi birden beni içine çeker ve yazmaya zorlardı. Ve tabii Istanbul edebi açıdan bize çok şey sunardı o zamanlar. Sürekli içinde olduğum bir edebiyat ortamı vardı. Atölyeler, edebiyat toplantıları, kitap kulüpleri, kendi kurduğumuz gruplar, kitap fuarları, söyleşiler… hepsini kaçırmamak için bir çaba içerisine giriyordu insan. Bu, sevdiğim bir uğraştı. Gerçi ilk kitabım yayımlandıktan sonraya denk gelen döndemde ( 2016) Istanbul edebiyat camiasının nankörlüğü ve erkek egemen rol modeli beni çok yormuş ve yıldırmıştı. 

Daha sonra hayatıma Lyon’da devam ettim. Daha doğrusu şehrin biraz dışında bir köyde. Önceleri sadece yeni ortama alışmak üzerine kurulu bir hayatım vardı ve sık sık Istanbul’a gidip geliyordum. Henüz oradaki edebiyat ortamından ayrılmamıştım. Bu yaklaşık beş sene sürdü. Covid ile uzun süre vatana gidemeyince Fransa’ya alıştım. Her şerde bir hayır vardır. 

Fransa edebiyat dünyası bizimkinden bir hayli farklı. Fransızlar daha çok hem de epey daha çok kendi yazarlarını okuyorlar. Buraya geldiğimde ve dili biraz ilerlettiğimde yaptığım ilk iş en iyi edebiyat dergisine abone olmak oldu fakat bir süre sonra fark ettim ki dünya edebiyatından bu dergilerde çok bahsedilmiyor. Belli önemli uluslararası edebiyat etkinlikleri ya da yazarlara kısa makalelerle yer veriyorlar ama genelde Fransız ya da frankafon yazarları öne çıkarıyorlar. Bizler Fransız edebiyatına aşinayız. En azından, okumayı sevip de Fransız klasikleri ile hemhalleşmeyen birini tanımadım. Tabii bunda Fransız kültür emperyalizminin de çok etkisi var. Türkçede beş binden fazla Fransızca kelime olduğunu biliyor musunuz? 

Istanbul’da okuduğum çeviri edebiyatı çeşitliliği ya da belki de benim dünya edebiyatına olan ilgim doğal olarak yazımı etkiledi. Lyon’da da buna devam ettim. Türkçeden sonra en çok İngilizce ve sonra Almanca kitaplar okuyorum fakat Lyon’un kalemime etkisi çok sınırlı. Aslında bir nevi yazar tıkanıklığı yaşadım. Covid döneminde çevrimiçi Türkçe atolyeler sayesinde yeniden yazmaya başladım. Sürekli seyahat etmek, farklı kültürlerle haşır neşir olmak kalemime yön verdi. Yine de beni daha çok kişisel ilişkiler ilgilendiriyor yazarken. Kısa, üç sayfayı geçmeyen öyküler yazmayı seviyorum. 

Burada içine girdiğim herhangi bir edebiyat topluluğu ya da Fransız dilinde bir etkinlik yok. Çünkü hâlâ kendi dilimde yazıyorum. Başka bir dilde yazsaydım bile bu Fransızca olmazdı çünkü dili (henüz) hissedemiyorum. Bunların hepsi benim kişisel engellerim. Yoksa Fransa en çok kurgu okunan ülkelerden biri. Benim fikrime göre edebiyat için Lyon değil Paris önemli bir merkez. Sanat ve edebiyat deyince yoğun ve hızlı devinimli tek merkez belki de. 

Lyon’da çok kitap evi var. Google yetmiş üç tane diyor. Merkez nüfusu yaklaşık 500.000. Gayet iyi bir sayı bu nüfusa göre. Bunların bir kısmında sürekli edebiyat etkinlikleri yapılıyor. Yazarlar, söyleşiler yapıyor. Aynı zamanda mayıs ayında yapılan uluslararası bir edebiyat festivali var. Maison Gilet, çağdaş uluslarası yazar evi olarak faaliyet gösteriyor. Sene içerisinde çeşitli etkinliklere ve festivale de ev sahipliği yapıyor. 

Konuyu bağlarsam, içinde yaşadığımız şehirler kalemimizi etkiler. Bazıları ağır basar, ruhumuzu ele geçirir. Bazıları etkilememiş gibi görünür ama dikkatli bakarsak kullandığımız kelimelerin, jargonun, yarattığımız evrenin değiştiğini fark ederiz. 

Kavafis’in dediği gibi “Bu şehir arkandan gelecektir. Sen gene aynı sokaklarda dolaşacaksın. Aynı mahallede kocayacaksın, aynı evlerde kır düşecek saçlarına. Dönüp dolaşıp bu şehre geleceksin sonunda…”

.