İsmail Cem Doğru ve A. Barış Ağır’la Söyleşi

24 Şubat 2024
Söyleşi: BURAK TOKCAN

İsmail Cem Doğru

1975’te Hatay’da doğdu. Şiirleri ve yazıları Varlık, Yasakmeyve, Öteki-siz, Patika, MorTaka, Cumhuriyet Kitap, Yaratım, Akatalpa, Damar gibi dergilerde yayımlandı. Radyolarda kültür ve edebiyat içerikli programlar yaptı. “Bay Aksi” adlı mizah gösterisini yazdı, oynadı ve kitaplaştırdı. İlk şiir kitabı Ara 2016’da, ikinci şiir kitabı Çiçek Kokusu İllegal ise 2023 Mayıs’ında Mühür Kitaplığı’ndan çıktı.

A. Barış Ağır

1984’te Adıyaman’da doğdu. İlk şiirleri 2004’te Yasakmeyve’de yayımlandı. Yaşar Nabi Nayır Şiir Ödülü sahibi (2009). Arkadaşlarıyla Şarki dergisini çıkardı. Osmaniye Korkut Ata Üniversitesi’nde İngiliz Dili ve Edebiyatı öğretim üyesi. Yaşama Biraz Daha Katlanabilirim, şairin altıncı kitabı olarak, aynı adı taşıyan toplu şiirleri içinde, Pikaresk Yayınevi tarafından basıldı (Ekim 2023). 

İsmail Cem Doğru ve A. Barış Ağır ile Son Kitapları ve Şiir Üzerine

Burak Tokcan: Son kitaplarınız, şiir yolculuğunuzun neresinde konumlanıyor; poetikanız adına okura ne vadediyor?

İsmail Cem Doğru: İlk şiir kitabım Ara’da, dildeki işlevsel alanlar açısından şiirin olanaklarını nasıl bir uygulama alanıyla harekete geçirmek istediğimi ortaya koymaya çalışmıştım. Ara, oldukça uzun bir sürecin ürünlerinden oluşuyordu. Biçim – içerik ilişkisini şairin varlığını ve dildeki yerini belirleyen unsur olarak görüyorsak, Ara bu ilişkiyi daha genel bir perspektif üzerinden ortaya koymuştu. Hayatın dinamiklerine duyargasını açmış şiirin estetize edilirken tüm içerik ilişkileriyle bunun uygulanabileceğine yönelik düşünceyi son kitabımda da sürdürebilmek oldukça önemliydi. Dolayısıyla Çiçek Kokusu İllegal, şiirle kurduğum ilişkinin hayatın bütününden ayrı bir yerde durmadığını ortaya koyacak derinlikleri arttırmayı hedeflediğim bir çalışma oldu. 

A. Barış Ağır: Son kitabım daha önce yayımlanmış beş kitabımı ve yayımlanmamış bir dosyayı içeren, böylece 6 kitaptan oluşan bir toplu şiirler kitabı. Yaşama Biraz Daha Katlanabilirim hem son dosyanın hem de kapsayıcı olarak şiir toplamının başlığını oluşturuyor. Sorudaki “son kitap”tan kastınız, sanırım daha önce yayımlanmamış, son dosyam. Bu dosyayı önceki kitaplarımdan hem üslup hem de içerik olarak ayrı bir yerde görüyorum. O şiirlerin yazıldığı dönem, kendimi dış dünyanın gerçekliğine kapattığım veya daha doğru bir ifadeyle söylemem gerekirse insanla karşılaşma ürpertisine kapıldığım, kendimi içe konumlandırdığım bir zaman aralığına denk gelir. Dönüp kendime baktığım, dünyayla ve insanlarla kurduğum ilişkileri gözden geçirdiğim, son derece kişisel bir dönemden bahsediyorum burada. Böyle bir dönemin şiirleri doğrudan şairin yaşamını yansıtır, şiirlerde tanrısal anlatıcı ortadan kalkar, lirik özne şairin kendi benliğidir. Dolayısıyla bu şiirleri “gizdökümcü” olarak adlandırmakta bir sakınca görmüyorum. Poetikamda en kapalı, çağrışım gücü yüksek, anlamın derinde hareket ettiği, bununla birlikte şiirimin başat lirik ve ses özelliklerini de bulmanın mümkün olduğu bir çalışma bu. Şiir yaratım sürecini son derece öznel ve bireysel bir deneyim olarak gördüğüm için okura kuramsal açıdan açık bir vaatte bulunmuyorum aslında, ama bu şiirleri okuyacak ve eleştirecek okur ve eleştirmen, önceki kitaplarımdan yapısal ve içeriksel bir sapmayı mutlaka fark edecektir.

İsmail Cem Doğru: Şiire, yeryüzünde insanın sürüklendiği yalnızlık güzergâhını ve sıkıştırılmaya çalışıldığı dar alanları, bu alanlara gizlenmiş tuzakları ifade etmeyi edebiyatın meselesi olarak ele almakla başlamıştım ancak bunun tematik odaklanmayla da zenginleşmesi, derinleşmesi gerekiyordu. Hayata dair duyarlılıkları işlevsel hâle getirecek ayrıntılar, şairin hayatla kurduğu ilişkiyle biçimleniyor olabilir. Ama bunun şiirini yazmak, başka bir durum olarak ele alınmak zorunda.

Edebiyat tarihi, söyleyip uygulayamayan manifestolarla dolu ve Çiçek Kokusu İllegal’in bu derinliği oluşturamaması durumunda, söylediğini uygulayamamak gibi bir durum benim şiirim için de geçerli olacaktı. Bu yüzden Çiçek Kokusu İllegal çalışmasının süreci on yılı buldu. Şiirin merkezinde biçim-içerik uyumunun ve bunu sağlarken birim ögelerin yerleşim planında hiçbir ayrıntıyı diğerinin önüne çıkarmama zorunluluğunun bulunduğunu her zaman söylemeye çalışmama rağmen, bunun tüm kitaplarımda görünmesi hem tutarlılık hem de söylenebilenlerin uygulanabilirliği açısından önemliydi. Bu, beni bir sonraki aşamaya götürecek sürecin en önemli aşamasıydı. 

A. Barış Ağır: Kara Irmak kitabımda kendi sesimi oluşturduğumu hissetmiştim. Yaşama Biraz Daha Katlanabilirim’de ise bir dönüşümün olduğunu seziyorum; edebiyat tarihçileri ve eleştirmenler herhangi bir inceleme yapacaklar ise şiirimin ikinci döneminin izlerinin bu kitaptan başladığını, başka bir yönelime doğru giden bir şiirin ilk işaretlerini idrak edeceklerdir. Bir başka deyişle bu kitap, bir ara geçiş dönemini temsil ediyor. Bütün kitaplarımı bir arada yayınlamamın, bir toplam olarak görmek istememin nedenlerinden bir tanesi de bu olabilir. Okura dönecek olursam, bu kitaptaki şiirlerin ekolojik meseleler de taşıdığı, dikkatli bir okur tarafından anlaşılabilir. 

Burak Tokcan: Geçmişe ve bugüne baktığımızda, şiir anlayışınızı etkileyen şairler kimler? Geleceğe de bakarsak, şiir çalışmalarınızın ufkunda hangi renkler olacak?

A. Barış Ağır: Kendi şiirimi melez bir lirik şiir olarak tanımlayabilirim; Türk şiirinin önemli duraklarında konaklayan, o durağın şairlerinin seslerine karışan, onlardan edindiği etkiyi kendi şiirinde harmonik olarak dönüştüren bir şiir. Bu anlamda Halk Şiiri’nden (Karacaoğlan) Sembolistler’e (Ahmet Muhip Dıranas), Hececiler’e (Faruk Nafiz Çamlıbel), Yedi Meşaleciler’in büyük şairi Ziya Osman Saba’ya, İkinci Yeni’den (Turgut Uyar ve Ülkü Tamer) 90’lara (Şeref Bilsel), 2000’li yılların erken dönemlerindeki Doğu şiirinden (Kemal Varol, Seyyidhan Kömürcü) yeni gelenekçi (Hilmi Yavuz) ve yeni lirik şiir (Halil İbrahim Polat) ile günümüz şiirine (Fırat Baytak) dek ses ve söz edindiğim çok sayıda şair oldu. Herhangi bir şiir geleneğine tam anlamıyla konumlandıramadığım Melih Cevdet Anday, Ahmet Oktay ve Sinan Oruçoğlu da beni derinden etkilemiş şairlerdir. Elbette daha nice şairler, yazarlar, sanatçılar saymak mümkün. 

İsmail Cem Doğru: Türk edebiyatına dâhil olmuş her dizeyi önemsiyor, dille kurduğu ilişki ve buna katkısı açısından incelemeye çalışıyorum. Ancak hayatını şiire açtığı yer üzerinden anlatabilecek insanların varlık sebebini açıklayabilecekleri süreçleri kabuller üzerinden değil, reddetme eğilimi açısından açıklamanın daha doğru olduğunu düşünüyorum. Çünkü ortada şiirin üretim süreçleri ve içerdiği olanaklar açısından bir yetersizlik yoksa şairin varlık gerekçesini açıklaması da zorlaşabilir. Daha açık bir ifadeyle, yeterince iyi şiir yazıldığını ve Türkçenin olanaklarının daha iyi kullanılamayacağını düşünseydim, şiirin derin sularına açılmanın bir anlamı olmazdı benim açımdan. Bu anlamda bir şairin izini sürdüğümü söyleyemem fakat bazı şairlerin metotları oldukça ilham verici. Nâzım Hikmet’in ve Orhan Veli’nin konuya bakışından etkilenmemek imkânsız. Melih Cevdet’in “edebiyatçı” kimliği inşa etmek noktasında ortaya koyduklarının bir okul müfredatı gibi görülmesi gerektiğini de söylemek durumundayım. Öte yandan, şiirimi kurarken kullandıkları yöntemleri benimsediğim şairlerle aramda poetik yakınlık bulunması yönünde bir koşul gözettiğimi de söyleyemem. Bu bağlamda Edip Cansever ve Ece Ayhan’ın düşünce dünyamı zenginleştiren poetik bakışlarından yararlanmaya çalıştım. Bu anlamda şairleri iki gruba ayırdığımı belirtmek isterim. Birinci grup konvansiyonel şiire eklenmek ve süreç içinde oralarda bulunmuş olmak dışında bir derdi olmayan şairlerden oluşuyor. Doğrusu, okumadan geçemediğim ve bulundukları konumu ancak zaman içinde tahlil edebildiğim bu grup şairleri okurken zaman kaybettiğimi düşünmekten kendimi alamıyorum. 

A. Barış Ağır: Batı edebiyatları ve kültürleri eğitimi almış ve akademik olarak da bu alanda uzmanlaşmış olmamdan dolayı özellikle Anglo-Sakson şiirin de bende büyük tesiri vardır. Bu noktada T. S. Eliot, Robert Frost, Ted Hughes, Elizabeth Bishop, Gary Snyder ve William S. Merwin’i sayabilirim. Son dönemlerde ise daha çok İskandinav ve Uzak Doğu kültürlerine olan ilgim, okumalarımı bu kültürlerin edebiyatına ve sanatına yönlendirdi. Doğrudan etkisini henüz hissetmesem de şiir malzemesi olarak fikir veriyor bu kültürler bana. Özellikle Japon edebiyatının “ben-roman” veya “ben-kurgu” gibi ifade edilebilecek anlatım tarzından aldığım etkiyle, günümüz dünyasının temel krizlerini de içeren “Hayvanlar Nereye: Epik-Şizofrenik Bir Aşk Liriği” isimli, tek ama parçalı metinlerden oluşan bir şiir yazıyorum şu anda. 40 yıllık yaşamımı ve tanıklık ettiğim dünyanın dönüşümünü aktaracağım bir itiraflar şiiri olmasını istiyorum bunun. Aynı zamanda, şiirimde daha önce çok az denediğim, çeşitli türleri ve biçimleri kaynaştıran; yer yer eksiltili, boşluğa dayalı, bilinç akışını, iç monoloğu ve kendi kendine konuşmayı (soliloque) kullanan bir şiir olacak bu. 

İsmail Cem Doğru: Burada bir de merakla okuduğum diğer gruptan söz etmeliyim. Şiiriyle ilgili bir derdi olan, bunu ifade edip şiirini de ortaya koymaya çalışan şairleri büyük bir merakla okumaya devam ediyorum; deneysel çalışmaların poetik tasarımları sürerken verdikleri mücadeleyi de esin verici buluyorum. Kendi şiirini bir poetik tasarım olarak sunmak yerine dolaşımdaki poetikaya öykünen şiirler üreterek antolojilere, yıllıklara, bulmacalara, sınav sorularına adını yazdırmak için zamanı kullanan şairler, geçmişte olduğu gibi bugün de varlıkları incelenmeye değecek özellikler içermeyeceğinden dolayı, bu şiirin bir katkı vereceğini söylemek olanaksızlaşıyor. Dolayısıyla şiirsel kavgasını vermiş ya da vermeye devam eden şiirin, sonunda bir yere varamadığı düşünülse bile, şiirime bir açıdan esin verdiğini söyleyebilirim. Poetik kavgasını sürdüren şairleri dikkatle okumaya devam ediyorum. 

Burak Tokcan: Son kitabınızdan poetikanızı yansıtabilecek bir şiiri ya da bölümü seçip okurla paylaşır mısınız?

A. Barış Ağır: Son kitabımın temel izleği sanırım “vazgeçiş”, dünyanın maddeselliğinden vazgeçiş. Bu nedenle Değil başlıklı şiirden seçtiğim dizeleri kapsayıcı bir bölüm olarak sunabilirim.


artık kimse değilim
kimsenin olmayan bir yenilgiden
kimsenin olmayan ölümlerin çukuruna düşmek gibi
beyaz dağlara sırtını veren atlar gibi
temizlendi kanımdaki irin
artık senin değilim
 
senin değilim ey 
karlı bayırlardan
hasta hayvanların iniltisinden
bu çoğalan çirkinlikten
budayıp kamburumda taşıdığım 
gürültü dolu aşk 

sunulmamış bir hayatı diriltiyorum
yine de bağışladım bütün olanları
fakirliği
yersizliği
bu sabırdan yapılma dergahın bilgisini
bu yas ağacıyla kırılan kışın örtüsünü
ince bir kanla 
yırtılan dudaklarını bağışladım

İsmail Cem Doğru: Fikir vermesi mümkün bölümlerden birini Ağır Metal Güncesi’nden alabiliriz.

nasıl bir kalabalıksın uzuyor aralık sesine dek
birinin içinde uzanıyor canımın iç sayfalarına,
gözümden çekil, sana uygun değil onca
sonuç odaklı askerlik anısı kadar karamsarım,
gününü gün etme kaygısı için karamsar, güne
gözyaşıyla başlamanın faydası bizi anlatmak
için iki sınav arası açıyor çiçek kokusu illegal

iki sınav arası kırmızı ruju yasaklayan, siyah
çantaya derdini anlatmak onurlu bir beklenti
çok doğru ve yaş odunlar kadar anlamsız ki
adsız bir köşede öyle duruyorum ayakkabı içinde

öyle de duruyorum her odaya üç şerit sanat eseri
diye bazı günahların sözünü kesmek istemiyor
dinleniyor, sonra diyorum karanfil uzat halka ait
bir alan burası hadi boşalt, sonra boşal ülkenin
lobisinde saklı faiz sen canımın iç sayfası
her bir yapraklı yonca gelin bu ülkeyi
avm yapalım diyor tüm alışveriş akımları,
her odaya üç şerit yol bir de minare gölgesi

.