Kasım 2023
Lütfiye Aydın

Ankara’da Film Radyo Televizyon ile Eğitim Merkezi’nde senaryo yazarı ve radyo programcısı olarak görev yapıyordum. Dolayısıyla kalemle dosttuk. Yazma alışkanlığım vardı. Senorya araştırmaları yapmak üzere zaman zaman Türkiye’yi dolaşıyorduk. Ben kendimce notlar alıyor, malzeme topluyordum.
Edebiyat öğretmeni olarak çalışırken o sınıftan bu sınıfa koşmaktan soluk bile alamıyordum. Oysa orada bir odam, hazır bir masam, üstünde bir daktilom, önü kullanılmış ama arkası temiz (yazmak için uygun) kağıtlar ve bol zamanım vardı. Küçük çaplı bir yazma atölyesi de diyebilirsiniz. Öykülerimi önce müsvette kağıtlara yazıyor, sonra daktiloya çekiyordum. Şefim, kurumun daktilosunu özel işlerim için kullanmama itiraz edince kendime Olimpia marka bir daktilo aldım. Yazmak bir aşk halidir, yazmayı sürdürdüm. Öykü yazıyorum derken bir de yarışmaya katıldım. Yarışmada dereceye giremedim ancak öyküm jüri üyelerinden Onat Kutlar’ın dikkatini çekmiş. İkimiz de Gaziantepli’yiz. Beni “Gaziantep’ten bir yazar yetişiyor.” diyerek yüreklendirdi.
Memleket Yayınları’nın sahibi Remzi İnanç, kitabımı basacağını söyledi. O sözünü hiç unutmuyorum: “Sana zar atıyorum.” Yayıncımın öykülerime müdahaleleri oldu. Bugün artık yazdıklarıma kimseyi müdahale ettirmem ancak o zaman çok toydum. Haklı uyarıları da vardı. Ancak bana özgü kimi renkler de yitti. Bu, eşyanın doğasında vardır zaten. Her öykünün okuyan sayısınca geri dönüşü, anlamı var. Sonuçta herkes anlamak istediği kadarını anlıyor.
İkili Yalnızlık (1985) böyle ortaya çıktı. Kitabın ikinci baskısını da Can Yayınları yaptı. İkili Yalnızlık, neredeyse bir kült kitaptır. Yazarlığımın birçok ipuçlarını barındırır. Konu çeşitliliği, kadın sorunları, emek ağırlıklı öyküler… İlk kitap olmasına karşın olgun bir kitaptır. Öyle bir dönem geldi ki İkili Yalnızlık deyice akla Lütfiye Aydın, Lütfiye Aydın denilince İkili Yalnızlık gelir oldu. İkili Yalnızlık, yaşlı bir karı kocanın öyküsü. Adam, 1. Dünya Savaşı’na katılmış, savaşı yaşamış. Sonradan elden ayaktan düşünce (Karısını da yitirmiş bu arada) ona hizmet etsin diye başka bir kadınla evlendiriliyor. Kadının da ikinci evliliği. Adamın yalnızlığı, kadının mecburiyeti… İnsan, yalnız aslında. Kalabalıklar içinde de yalnız. Aynı dilden konuşmadığın annenle babanla, kardeşinle, arkadaşınla yaşıyorken de yalnızsındır. Kitabım 1985’te yayımlanmıştı. O günden bugüne değişen pek bir şey yok.
Kitabımla ilgili başka tanıtım yazıları da çıktı ama ben özellikle Nihat Eruz’u anmak isterim. Bende iz bırakmıştır. Bu arada kitabım bir biçimde Neşe Can Bener’e ulaşmış, Erhan Bener’in eşine. Neşe Hanım, kitabımı çok sevmiş, kayınbiraderi Vüsat O. Bener’e okuması için vermiş. Onu bir yazar olarak elbette tanıyordum ama yüz yüze gelmemiştik hiç. Karşılaştık bir gün. “Ben sizin kitabınızı okudum.” dedi. Aklımdan “Ne kadar zarif bir insan.” diye geçti. Kompliman olsun diye kitabımı okuduğunu söylüyor olmalıydı. Sözlerini “Bizim Neşe okumuş öykülerinizi, çok sevmiş, ben de sevdim, iyi öyküler.” diye sürdürdü. İkinci kitabımın (Cemre) 1. baskısının arka kapak yazısını da Vüsat O. Bener yazdı.
Ben tabir yerinde ise kendimi en az kırk kere yıkmış, kırk kere yeniden kurmuşumdur. Meddah kadınlardan el aldığım anlatı geleneği öğretmenlikten getirdiğim disiplinle buluşunca Lütfiye Aydın öykücülüğü oluştu. Farklı bir sesim oluştu. Bunu önemsiyorum. O sesi bulmak için bir ömür verdim ben.
.