Hatice Günday Şahman’ın Önerdiği Beş Kitap

29 Haziran 2024

Hatice Günday Şahman

İlk önerim usta yazarımız Erendiz Atasü’nün Herkes Sevdiğini Öldürür (Sia Kitap) isimli öykü kitabı. Kadının iç dünyasına ve toplumsal dinamiklere farklı yönlerden ışık tutan öyküler, Atasü’nün zengin bilgi birikimini, güçlü gözlemlerini, imbikten süzülen bir dil işçiliğini yansıtıyor. Kısacık bir zaman dilimine sıkıştırılmamış öyküler, işlevsel ayrıntı zenginliği ile tek bir olay ya da an etrafında dönmüyor, geniş hacimli ve çok boyutlu. 50’li yıllardan günümüze, çocukluktan yetişkinliğe, yaşlılığa uzanan öykülerde çocuk zihnini, çocuk dilini yakalamak ve yansıtmaktaki yetkinliği bence tartışılmaz. Özellikle “m/s ORDU” öyküsünde odağın sürekli değiştiği, zihinler arası yolculuk ve geçişlerin kusursuzluğu etkileyiciydi. Kitaba ismini veren Oscar Wilde’ın “Herkes sevdiğini öldürür,” cümlesi sayfaları çevirirken arada bir dönüp kendi yaşamımıza, sevdiklerimizi, sevenlerimizi, sevgiyi/sevgisizliği deneyimleme biçimlerimizi, ortaklaştığımız duyguları sorgulamaya da kapı aralıyor.  

Yaz atmosferine uygun olarak düşündüğümde sevgili Aysun Kara’nın Dünyanın Orta Yeri (İthaki Yayınları) isabetli bir tercih olacaktır. Roman eski adıyla Kidonya’da (bugünkü Ayvalık çevresini) 1700’lü yıllarda Osmanlı döneminde geçiyor ama tarihi bir roman olmadığını hemen belirtmeliyim. Yaşanan olaylar köy halkından farklı anlatıcıların zincirleme ya da bir diğerini yalanlayan anlatısıyla ilerliyor. Sayfalar ilerledikçe düşle gerçeğin belirsizleştiği, büyülü gerçekçiliğe yakın, zaman zaman masalsı, zaman zaman ironik rengârenk bir anlatı yelpazesi sunuluyor okura. Tatilde Ayvalık sokaklarını Dünyanın Orta Yeri eşliğinde gezmek keyifli olur diye düşünüyorum. Doğma büyüme bir Ankaralı olarak içim acıyarak denize kenarı olan şehir insanın daha sıcak, güler yüzlü,  neşeli, iyimser, umutlu ve yaşama bağlı olduğunu söylemeliyim. Tıpkı Aysun Kara’nın romanındaki kişiler gibi. Özellikle yüz yaşını geçmiş Stefanos’un bir türlü ölmeyiş hikâyesi, karısının, papazın tavırları üzerinden zaman geçmesine rağmen unutamadığım ve beni hâlâ gülümseten bir bölüm. 

Fuat Sevimay’ın Aziz ile Nikola (İthaki Yayınları) romanı da son derece keyifli bir okuma yolculuğu sunuyor okura. Romanın kendisi de bir yolculuk hikâyesi, çağlar arasında, zaman tünelinde yapılan bir yolculuk. Üstkurmaca tekniğiyle yazılmış romanda tarihsel bir kişi olan Aziz Nikola ya da daha bilinen adıyla Noel Baba’yı kurmaca bir karakter olarak görüyoruz. Dinsel, toplumsal ve tarihsel bağlamda son derece katmanlı ve çatışmalı bir alan olan kimlik meselesini odağına alan Sevimay, objektiflik ve edebiyat estetiğinden ödün vermeden, okuru yormadan ama kuşkusuz üzerinde düşündürerek ironik, esprili ve akıcı üslubuyla, post modern anlatının olanaklarını kullanarak katmanları inceltebildiği kadar inceltiyor. Yazar Arif ile arkeolog Aziz arasında geçen bölümlerde ise roman nasıl yazılır, karakter nasıl yaratılır gibi ücretsiz yazma eğitimi verildiğini de ilgilisi için eklemeliyim. Güldürürken düşündüren kalıbını ters çevirerek düşündürürken, sorgulatırken güldüren bir kitap olarak önerebilirim Aziz ile Nikola’yı. 

Kitabı okuyalı uzun zaman olmasına rağmen bende kalıcı bir etki bırakan Monika Maron’un Animal Triste (Alef Yayınları, Çev: Mustafa Tüzel)  romanı bir diğer önerim. Maron’un yalın olmakla birlikte, belleğin sakladıkları ya da saklamak istedikleriyle, özellikle belirsizlik üzerine kurduğu anlatımında yoğun bir duygu, düşünce ve zaman sıçramaları var. Eserin sıra dışı isimsiz kadın anlatıcının özellikleri, zihin karışıklığı merak uyandırıcı ve ilginç bir okuma deneyimi sunuyor. Kitap görece ince olmasına karşın vurucu ayrıntılarla, sezdirmelerle derinleşen, okurda çoğalan bir yapıya sahip. II. Dünya Savaşı sonrası dönemi, zamanın Doğu Almanya’sını, Berlin Duvarını, siyasi rejimi, varoluş mücadelesini, sınıfsal ve kültürel farklılıkları, aile ilişkilerini, evliliği bir “aşk” öyküsü ekseninde irdeleniyor. Görünür ve görünmez duvarlarla ayırılan ve bir noktada, belirsiz bir zamanda birleşen insanlar, şehirler, yaşamlar, kültürler… 

Yine geçmiş dönem okumalarımdan Şilili yazar Alejandro Zambra’nın Eve Dönmenin Yolları (Notos Kitap, Çev: Çiğdem Öztürk) romanını önerebilirim. Başlangıçta bir çocuğun zihninden okunan roman, sonraki bölümlerde yazılan/yazmaya devam edilen bir kurguya dönüşüyor. Yazarın yazma sürecine evriliyor. Çocuk bakış açısı ile verilen bölümlerdeki yalınlık ve bu yalınlığın altındaki derinlik çok çarpıcı geldi özellikle. Bir çocuğun eve dönüş yolunu bulma hikâyesiyle başlayan kitap; bir yetişkinin, bir yazarın yazma edimiyle, içsel yolculuğuyla, gidiş gelişlerle iç içe geçiyor. Zambra’nın dili alıştığımız Latin Amerika büyülü gerçekçilik tarzından uzak. İnce bir kitap olmasına rağmen yarattığı çağrışımlarla, ince ayrıntılarla zenginleşen, derinleşen bir içeriğe sahip.

Okumak her koşulda ve her mevsimde bana iyi geldiği için yaza özel, okurlara iyi gelecek hangi kitapları önerebilirim sorusu açıkçası biraz zorladı. Elbette listem çok daha kabarık ama sayı sınırından dolayı önerilerim ilk aklıma gelenler/son dönem okuduklarım çerçevesinde şekillendi.  Herkese iyi tatiller diliyorum, sevgiyle, umutla ve kitapla kalınız. 

.