14 Temmuz 2023
Hatice Günday Şahman
Yazar

Okuduğum kitaplardaki pek çok kurmaca karakter farklı yönleriyle, duyguları, düşünceleri ve davranışlarıyla beni etkilemiştir. Burada sadece birini yazarsam diğerlerine haksızlık etmiş olurum. Cemal Süreya “Seni bir kere öpsem ikinin hatırı kalıyordu / İki kere öpeyim desem üçün boynu bükük…” der ya kimsenin hatırı kalmasın isterim ama yazının sınırını düşünüp ilk aklıma gelenleri sıralayayım.
Vedat Türkali’nin efsane romanı Bir Gün Tek Başına’yı üniversite yıllarında okumuş ve Günsel’in mücadeleci ruhuna, acılı gülüşlerin ardına sakladığı yaralarını kendi kendine iyileştirme çabasına, engel tanımayan sevdasına, inandıkları uğruna ödün vermez tavrına ve en çok da direncine hayran kalmıştım.
Yine üniversitedeyken okuduğum İnci Aral’ın Ölü Erkek Kuşlar romanının Su-Na’sı belleğimin bir köşesinde hep kalmıştır. İdeal bir eş anne olmaya kodlanmış, evcil, uysal Su ile ne adına olursa oldun özgürlüğünden taviz vermek istemeyen, asi, cesur ve hayalperest Na arasında bölünmüş bir ruha sahip Suna… Biz kadınların içindeki farklı seslerin hiç dinmeyen çatışmasını oldukça gerçekçi ve içerden bir bakışla çok başarılı biçimde yansıtan karakterdir bence Su-Na.
Sevgi Soysal’ın Tante Rosa’sını unutmam mümkün mü? Çocukluğundan itibaren at cambazı olmak gibi sıra dışı hayalleri olan, özgür ruhlu, başarısızlıklarını umursamayıp her koşulda kendi kendine “I love you Tante Rosa” şarkısını söyleyen, içindeki prensesi hayatı boyunca yaşatan, “tüm kadıncaa bilmeyişlerin tek adı” Tante Rosa edebiyatın en sevimli, en haylaz cadısıdır benim için.
Suat Derviş’in Fosforlu Cevriye’sinin de bir başka yeri vardır gönlümde. Köprüaltı çocukluğundan sokak kadınlığına geçerken İstanbul’un çemberinden de geçmiş, karşıt özellikleri içinde barındıran, kendince bir adalet ve namus anlayışı olan, merhametli, çocuksu masumiyetiyle de, işveli tavırlarıyla da, sevdiği için yaşamını feda ederken de fosforunun parlaklığı her okuduğumda ya da anımsadığımda bir kez daha gülümsetir ve hüzünlendirir beni.
Monika Maron’un Animal Triste romanın adsız ve yaşsız kadın kahramanı keskin zekası, ironik ve sivri dili, flu belleğiyle son yıllarda çok etkilendiğim bir kurmaca karakter oldu. Altını çizdiğim cümlelerinden örnek vermek isterim: “Gençliğimde, genç insanların çoğu gibi ben de genç ölmem gerektiğine inanmıştım. İçimde öyle çok gençlik, öyle çok başlangıç vardı ki, ancak şiddetli ve güzel bir son düşünülebilirdi; ben yavaş yavaş ölüp gitmek için yaratılmış değildim, çok iyi biliyordum bunu. Şimdi yüz yaşındayım ve hâlâ yaşıyorum. Belki daha doksanımdayımdır, tam olarak bilemiyorum ama herhalde yüze varmışımdır. Benim hâlâ var olduğumu, hesabımın işletildiği banka dışında kimse bilmiyor.”