GÜLDESTE: Yorucu Bir Çabanın Mutlu Bir Ürünü Çağdaş Türk Şiiri

23 Eylül 2025
HATİCE EROĞLU AKDOĞAN

Bu sefer elime geçen sahaflık yapıtlardan biri “Çağdaş Türk Şiiri-Örnekler” oldu. Adından yola çıkarak buna rahatlıkla antoloji diyebiliriz.

Bana göre 1961 yılında baskısı yapılmış bu antolojinin önemi o dönemde popüler olan olmayan 105 şairi kapsıyor olmasıdır.  Kimisi aynı zamanda öykü ve roman yazarı olan onlarca şairin bir seçkide bir araya getirilmesi, yayıncının deyişiyle “yorucu bir çabanın mutlu bir ürünü” dür. Çünkü edebiyat bir toplumun ana damarına eklenen kılcal damarlarında anlam ve dinamizm kazanır. O dönem için hangi şairler vardır ya da hangi şairleri tanıyorsunuz şeklinde bir soru ile karşılaşacak olursak her halde sayacağımız isimler iki elin parmakları sayısına ancak ulaşır ya da ulaşmaz. Antolojinin kapağını açıp şiirleriyle yer alan isimlere bakıldığında bildiğimiz şairlerin, bilmediklerimiz yanında nasıl da cüce kaldığına tanıklık ettiğimizi baştan belirtmek gerekir. 

Gelin bunun için “Çağdaş Türk Şiiri” yapıtının hazırlayıcısı ve aynı zamanda antolojinin içindeki şairlerden biri olan Şahinkaya Dil’e kulak verelim:

Bugüne dek birçok gül-deste çıktı. Kimi çok eksik, aceleye gelmiş; kimisi de eş-dost işi olmaktan öteye geçememişti. Oysaki bir gül-deste hangi dalda düzenlenmişse ortaya o konuda istenileni vermelidir. Yok, özel niyetlerle çıkarılacaksa yayınlamak daha iyi olmaz mı? Ama genellikle edebiyatımızda bu yapılmamıştır. Bir gül-deste çıkarmak gerçekten sanıldığı gibi ucuz, kolay bir uğraşı işi değildir. Üzerinde aylarca, hatta yıllarca durulacak, bugüne kadar hangi gül-desteler çıkmış, onlar hangi yönlerden dolu, boş, araştırılacak, kimler şiirimize etkimiştir, kimler kişiliklerini yansıtmışlardır vb. hep üzerinde düşünülecek, tartışılacak konulardır.“ (Birkaç Söz s.3)

Şahinkaya Dil, bununla birlikte ‘gül-deste’sini oluştururken nasıl bir tutum takınılması, nelerin gözönünde bulundurulması gerektiğinden bahsediyor. “Elimin altında çıkan gül-destelerin hemen hemen hepsi var. Onların üzerinde aylarca durdum. Onlarda olmıyan bir yön vardı, hep düzenliyen kendi kişiselliğini, özel yargılarını yansıtıyorlardı. Gül-desteye alınan ozanların hayat öyküleri, kişilikleri, şiirimizdeki yerleri hep düzenliyenin ağzıyla yazılmıştı. Oysaki betiğe alınan ozan, gerçekten düzenliyicisinin söylediği gibi miydi? İşte üzerinde durulacak, tartışılacak nokta buradaydı. Acaba ozanlar başka türlü düşünmüyorlardı? Onların da sanatları için bir diyecekleri yok muydu? Onların da şiirlerini savunacak araçları neydi? vb. bir sürü kişinin usunu çelen yönler.” (Birkaç Söz s.3) 

Biz yukarıdaki son satırlardan derlemecinin yapılmış antolojilerin bir tekrarı değil de özgün bir yapıt arayışında olduğunu anlıyoruz. Şahinkaya Dil, kendi çalışması için soru olarak birincisi şairlerin kısa hayat hikayelerini anlatmalarını istiyorken ikinci olarak da şiir ve sanat anlayışını, toplum karşısındaki sorumluluğunu ve hangi eserleri olduğunu açıklığa kavuşturmak için harekete geçiyor. 

Şahinkaya Dil, eline geçen antolojileri inceledikten sonra tespit ettiği şairlere yukarıda belirtilen bir iki soru bağlamında bir mektup gönderir. Mektubuna olumlu yanıt verenler olduğu gibi hiç dönüş yapmayanlar da olur. Olumlu yanıt veren şairlerin bazılarının gönderdiği bilgiler yetersiz geldiğinde ise Şahinkaya Dil, açıklayıcı ek bilgiler eşliğinde yeni bir mektup daha gönderir. 

Anlaşılacağı gibi o günün koşullarında bir gül-deste ya da şiir antolojisi hazırlamak bugünden bakıldığında daha zorlu bir iştir. Şairin adını tespit etmek, yapıtlarına ulaşmak, adresini bulmak, tek tek mektup yazıp postaya vermek ve postacı yolu gözlemek bile bir insanın önemli zamanı yanında maddi olanaklarını da zorlayan bir tutumdur. Yazarların yapıtları ya da hayatlarına dair bazı eksik bilgileri derleyici kendisi tamamlamak zorunda kalmıştır. Şahinkaya Dil diyor ki “Sanatçı, sanatının hesabını vermeli, korkmamalı. Sanatını diyeceklerini gizlememeli. Ne yazık ki, kendilerine yazdıklarımın çoğu yanıt vermedi. İlletini aramalı bunun. Neden bir ozan kendisine bir soru sorulduğunda yanıt vermiyor, güçsüzlüğünden mi, çekindiğinden mi, gücendirmemek için mi? Görüyoruz ki, illetin yanıtını vermek çok zor bir iş. Gene de bir ozan, sanatçı susmamalıdır, savunmalı kişiliğini sanatını.” (Birkaç Söz, s. 14)

Şairlerin vesikalık fotoğraflarıyla yer aldığı antolojideki 105 şairden sadece ikisinin kadın olması, kadının o dönemdeki toplumsal yaşamın görünür alanlarındaki ve de eğitim alanındaki yeri ile de ilgili olsa gerek. “O, iki şair kadın kimdir?” denecek olursa bunlardan biri Gülten Akın diğeri de Şüküfe Nihal Başar. 

1961’de çıkan bir seçkide Gülten Akın hayat hikayesini nasıl yazmış olabilir, bakalım.

Gülten Akın

“(1) 1933’te Yozgat’ta doğdum. 1955’te Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesini bitirdim. Çeşitli dairelerde memurluk yaptım. Şimdi Türk Dil Kurumu’nun Derleme çalışmalarına yardım ediyorum. (…) İki kitap hazırlamaktayım. Birincisi bir Çocuk Şiirleri kitabı, öteki ise yeni bir anlayış ve oldukça bütün bir görüşle yazılmış şiirlerimi topladığım bir üçüncü şiir kitabı. İki kitabım var: Rüzgar Saati, Kestim Kara Saçlarımı.

(2) Gerçekçi bir tutumla, insan yaşantısını vermeye bakıyorum. Böylece yazdıklarım düşünce yüklü oluyor. Bundan korkmuyorum, çünkü şiir konuyla değil, anlatımla zedelemeden ayakta tutabilir şair.” (s. 9)

Şiir olarak da Gülten Akın’ın “Kesik” ve “Koçaklama” adlı iki şiirine yer veriliyor. “Biz şimdi gözleri ayrı ayrı/Kuşları güzelsiz yüzlercesiz/Bir bakıma öldük açıkçası bu/Bir başka bakıma nedensiz evetsiz/Unutmaya yaşıyoruz günleri doğru mu/ (Gülten Akın, Kesik’ten)

Anlatım dilinden Şüküfe Nihal Başar’ın hayat hikayesinin derlemeci tarafından yazıldığı anlaşılıyor. Şüküfe Nihal, 1896 İstanbul doğumlu. Kendisinin 1. Dünya Savaşı yıllarında yetişmiş bir şair olduğu ve de o devrin hemen hemen bütün şairlerinde görülen özellikleri taşıdığı belirtiliyor. Ve Şüküfe Nihal Başar’dan değişik biçim ve özellikte dört şiir örneği sunuluyor. “Çaldılar nesi varsa!/Işık büyük, kapı dar;/Işığı çalamazlar!./ (Şüküfe Nihal Başar, Zindandaki Işık’tan) 

Yukarıda belirtildiği gibi antolojide 105 şair içinde çok bildiklerimiz ve az bildiklerimiz kadar hiç bilmediklerimiz de var. Çok bilinenlerden Melih Cevdet Anday, Mehmet Başaran, Özdemir Asaf, İlhan Berk, Atilla İlhan, Arif Damar, Behçet Necatigil, Cahit Külebi, Hasan Hüseyin Korkmazgil, A.Kutsi Tecer, Aşık Veysel, Turgut Uyar, Cemal Süreya gibi isimleri sayabiliriz. Kendi adıma adını ilk defa duyduklarım arasında ise Semih Şengel, Macit Benice, Nahit Ulvi Akgün, Rıza Apak, Sabri Dil, Ayhan Hünalp, Mahmut Kuru, İlhan Geçer, Şinasi Saba ve daha başkaları… 

Belirtildiği üzere Şahinkaya Dil’in kendisi de şair. Üstelik şair Sabri Dil de onun babası. Belki de antolojinin veya derlemecinin nitelemesiyle gül-destede baba-oğul şairlerin bir arada oluşu ailede yer eden gelenek açısından çarpıcı bir durum.  Sabri Dil, 1908 doğumlu bir şair öğretmen. Adana ve Mersin’de oğlu Şahinkaya Dil ile birlikte kültür, sanat, fikir dergisi olan Ürün’ü, 1946-1955 yılları arasında birlikte çıkartıp edebiyatın pınarına aynı bilinçle su katmışlardır.  

Derlemeyi yapan 1931 ve babası gibi Çorum doğumlu Şahinkaya Dil, kendi şiir anlayışı ve bu konudaki hedefleriyle ilgili diğer şairlere kıyasla daha uzun bir yazı hazırlamış. “Şiir şakaya gelmez. Bütün sanat dallarının üstünde, hepsinden zor. Bunun için bazı sanatçılarımızın yöneldiği canip, tuhaf, saçma yollarla Türk şiiri gerçek kimliğini kazanamaz. Şiirimizi kurtarmak için önce samimi olmak gerekir. Kolay-ucuz-çabuk ün kişiye hiçbir şey kazandırmaz. Salt şairlerimiz hep bu yolu tutuyorlar. Üzülmemek elde mi?” diyor ve sonuna ekliyor: “Bir dergi isterse, yeni bir genci üstat yapabiliyor. İşte bizim sanatçı tutumumuz, sanat yaşantımız. Şiirlerimdeki görüntü, ışık tutumumu yansıtır belki.”(s. 108) Şahinkaya Dil’in kimliği ve şiir anlayışını onun “Yaşama Sevinci”, “Gece Güneşi”, “Akşam Korkusu” adlı üç de şiiri takip ediyor. “Dolsun odamıza aydınlık masmavi/Vazgeçilmez bir yaşama sevinci/Çatlar avuçlarımızda tohum/Bir yağmur sonrası besbelli/Bir canlılık taptaze saran- kuşatan bizi/Mutluluk taşar gözlerimizden/Kuşlarla birlik cıvıl cıvıl dört mevsim/Ağlarız sevincimizden/ (Şahinkaya Dil, Yaşama Sevinci)

Buradaki bilgiler ışığında diyebiliriz ki Çağdaş Türk Şiiri seçkisi, çıktığı tarih hesaba katılarak İstanbul’da ve genel olarak Anadolu’da o zaman için son elli yıl içinde şiirde her türlü biçim ve içerik arayışının bir sentezini de okurlarına yansıtmış oluyor. Yapıtın eğer ortada dolaşan bir nüshası varsa o da gerçekten sahaf raflarındadır. 

.

Çağdaş Türk Şiiri’nden Örnekler, Hazırlayan: Şahinkaya Dil, Yayınlayan: Kemal Volkan, 1961 Öğretmen Matbaası, Başkent Yayınları: 1

.