Fernando Leon de Aranoa’dan “Güneşli Pazartesiler”

26 Temmuz 2025
AYSU SOL

İspanyol Yönetmen Fernando León de Aranoa’nın 2002 tarihli filmi Güneşli Pazartesiler (Los Lunes al Sol), Galiçya bölgesinde bir tersane kenti olan Vigo’da çekilir. Film, Asturias bölgesindeki Gijon kentinde yaşanan olaylardan esinlenir. Özel bir tersane şirketinin onlarca işçinin sözleşmesini feshetmesi (Bir önceki hafta da iki yüzün üzerinde işçinin sözleşmesini yenilememe kararı almıştır.) üzerine protestolar başlar, işçiler polislerle çatışır. Film, 1978’de anayasal reformla faşizmden kurtulan ancak arkasından gelen neoliberal özelleştirme dalgasıyla işlerinden olan İspanyol emekçilerinin dünyasına bir kapı aralar.

Güneşli Pazartesiler, Goya Ödülleri’nde beş dalda ödüllendirilir. “En İyi Yabancı Film Oscar Aday” seçilir.

Tersanede Direniş
Film, çevresiyle birlikte  konut alanına dönüşeceği için kapatılmakta olan bir tersanedeki direniş görüntüleriyle başlar. Bir grup işçi ve polis çatışır. Yenilgi kaçınılmaz da olsa işçiler ekmek kapıları tersanenin kapatılmasına engel olmak için direnir. Sonuçta tersaneden istifa eden, direnişten vazgeçen işçiler tazminatlarını alarak ayrılacak; istifa etmeyi kabul etmeyenler ise daha az ücretle çalışmaya razı oldukları halde işlerinden olacaklardır. Onlar işten ayrılmayacak, çıkarılacaklardır. Sendikalı oldukları için çalışma hakları ellerinden alınan işçilerin yerini sendikasız, güvencesiz işçiler alacaktır. Bu durumda içlerine düşecekleri yoksulluğun onların beceriksizliği, tembelliği ya da iş bilmezliğiyle ilgisi olmadığı açıktır.

Çalışmanın ve üretimin yüceltildiği devlet kapitalizminin yerini bıraktığı neoliberal çağda tüketimin ve beraberinde gelen hazzın egemenliği yaşanmaktadır. İmajın, satışın ve pazarlamanın öne geçtiği çağa ilişkin eleştiri işten çıkarılan işçilerden Jose’den gelir: “Televizyona çıkıp saçma sapan konuş ve bir kral gibi yaşa.” Medya, televizyon, reklamlar, yarışmalar, üne kavuşma arzusu… bu çağın özeti gibidir.

Sözleşmesi Feshedilen İşçiler
Rico, tersane şirketinden aldığı tazminatla bir bar açar. Kendisini “İşe ihtiyacım var, o imzayı atmak zorundaydım” diye savunan Rico’nun barı artık işten çıkarılan altı arkadaş için bir buluşma yeridir. 

Reina, bir stadyuma güvenlik görevlisi olarak girmeyi başarır. Bu yönüyle arkadaşlarından daha şanslıdır. Rico’nun barında zaman zaman arkadaşlarına bira ısmarlar. 

Santa, tersane kapatıldığı sırada sendikada aktif görevdedir. Tersane şirketiyle anlaşmaya oturmayarak protestolarda rol alır. Tersanenin karşısındaki sokak lambasını direniş sırasında patlattığı için yargılanır. Mahkeme sonunda 8.000 peseta para cezasına çarptırılır. Santa için 8.000 peseta ahlaki olarak çok çok daha fazlasıdır, belki on milyon. Para cezasını öder ama o lambayı yine kırar. 

Lino, işsizliğin yanı sıra orta yaş krizi içindedir. Oğlu evde olmadığı sırada odasına gidip onun elbiselerini ayna karşısında dener.  Marketten saç boyası alarak saçlarını siyaha boyar. Kılığına kıyafetine dikkat ederek sabırla iş arar. Bulduğu iş fırsatlarından yaş sınırı yüzünden yararlanamaz. Orta yaşın üzerinde işsiz kalan her İspanyol (herkes)  gibi yaşa takılır ve bundan çok rahatsız olur. Yaş sınırı, iş gücüne katılımı yok ederek çalışabilecek yaştaki emekçileri güvencesizliğin içine atan (ortak) bir sorundur.

Amador, grubun en yaşlısıdır. Film boyunca kısa bir süre için evden ayrıldığını söylediği karısının yakında döneceğini yineler durur. Oysa terk edilmiştir. Pislik içinde, içler acısı bir evde işsizliğine terk edilmenin acısını da ekleyerek zor günler geçirir. 

Jose’nin  kendisi işsizken eşi Ana, bir fabrikada bütün gün ayakta çalışmak zorunda kalır. Bu nedenle ayaklarında bir rahatsızlık oluşur. Ekonomik dengenin bu biçimde bozulduğu evde ikilinin ilişkileri de Ana’yı eşini terk etmeyi düşündüğü bir noktaya getirecektir.

Sergei, “iki yıldızın arasında bir yerde” olması gerekirken Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra İspanya’ya göç eden eski bir astronottur.  

Pazartesi Sendromu yerine Güneşli Pazartesiler
Santa ve Lino, sahilde kayalıkların üstüne oturur, güneşlenir, denizi seyrederler. Günlerden pazartesidir. Bunun onlar  için artık bir anlamı yoktur. Pazartesi onlar için  öbür günlerden farklı değildir. Kapitalist düzende sistem dışına atıldıkları için “pazartesi sendromu” onlar için “güneşli pazartesiler”e dönmüştür. Bu onların özgürleştiği anlamına gelir mi? Bu soruya umutsuz ve depresif bir ruh hali içinde savruldukları anımsanırsa evet yanıtı vermek mümkün değildir.

“Avustralya en muhteşemi!
Santa, kaldığı pansiyonda sigarasını yakarak uzandığı yatağında tavana baktığında orada gördüğü şekli Avustralya haritasına benzetir. Avustralya üzerine düşler kurarak işsizliğin yarattığı sıkışmışlığın  üstesinden gelmeye çalışırlar. “Avustralya en muhteşemi!” der. İspanya’nın on katı bir yüzölçüme sahiptir. Buna karşın nüfusu ise İspanya’nın yarısı kadar bile değildir. İklimi de muhteşemdir. Avustralya’ya yaptığı güzellemenin arkasında “Burada bir bok olacağı yok!” düşüncesi yatmaktadır.Duygu ve düşünceleri, dünyanın her yerindeki göçmen işçilerle ortaktır. 

İşlerini yitirmeleriyle birlikte kimi sorunların içinde debelendikleri yaşamları dağılma noktasına gelen işçiler, kapitalizmin işine yaramayan insanları kolayca gözden çıkardığı gerçeğini de gözler önüne serer.

.