Dünyanın Kitapları Arasında Yerini Alan Bir Yazar

24 Haziran 2023

HATİCE SÖNMEZ KAYA

“Çalınmasından korktuğumuz bir sanat yapıtımız olmasa da yaşamımız, özlemlerimiz, umutlarımız, geleceğe dönük düşlerimiz var bizim. Onlar çalınırken sesimizi çıkaramazsak, bir şeylere hayır diyemezsek kalan ömrümüzü boşluğa bakarak geçireceğiz.” 

Şiirin yanı sıra deneme, araştırma, inceleme türlerinde ürünler veren, 2003-2015 yılları arasında Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfında yayın yönetmenliği yapan Orhan Tüleylioğlu 1965 Antakya doğumludur. Barbar Uygarlık, Neden Öldürüldüler, Kahramanmaraş Katliamı, Yüreklerimiz Hâlâ Yangın Yeri, Ben Uğur Mumcuyum, Uğur Mumcu Ölümsüzdür, Merdivende Üç Şair ve diğer kitaplarıyla toplumsal ve siyasal sorunlara ayna tutar. 

Yazarımızın okumaya ve kitaba dönük düşüncelerini yoğunlaştırdığı Yalnız Kitap, Mutluluk Konservesi ve Dünyanın Kitaplarında “İnsan, nasıl insan olmalı?” sorularının yanıtlarını ararız.

Yalnızlık, insanın tek başınalığına özgü bir kavram mıdır? Yalnız insan, yalnız ülke olur da YALNIZ KİTAP olmaz mı?

Ray Bradbury “Kitap yakmaktan daha kötü suçlar vardır. Bunlardan biri de kitap okumamaktır.” sözüyle okunmayan kitapların yalnızlığını, onları yasaklayan ve okumayan insanların düşünce eksikliği içinde, umutsuzluğunu ve yalnızlığını anlatmak ister.

Tarih boyunca kitaba duyulan hınç, hiçbir nesneye duyulmamış; kitap diktatörlerin en büyük düşmanı olmuştur. Salt kitapları değil, yazarları da okurları da yakmışlar, yasaklamışlar ama onlar her keresinde küllerinden yeniden doğmuştur. 

Orhan Tüleylioğlu, Yalnız Kitap’ta kitap düşmanlığına ışık tutarken kitap sevgisini ve kitabın yaşamımızdaki yerini de anlatıyor. Okumadan, öğrenmeden geçen bir ömrün gerçekten yaşanmış sayılamayacağını dile getirirken kitabın gücünü, yazar ve şairlerimizden örneklerle belgeliyor. 

Kitapta kimler yoktur ki! Yazdıklarından en çok korkulan Nazım Hikmet… Güçlüklerle dolu yaşamında, ona eşlik eden kitaplarla yolunu bulan A. Bulut… “Edebiyatın amacı, okuyarak insanları daha iyiye, daha doğruya, daha güzele yükseltmektir.” diyen Sabahattin Ali… Üstündeki gözyaşıyla Darağacında Üç Fidan’ı anlatan Nihat Behram… 2. Dünya Savaşı yıllarında Zonguldak’ta bir yandan veremle uğraşırken bir yandan da Türk şiirinin en güzel örneklerini veren Rüştü Onur… Pul parasını bile denkleştiremediği için sevgilisine mektup yollamayı geciktiren ve İstanbul’a gelmesi için ısrar eden, “Bir pardösü, bir ayakkabı, bir de yol parası tedarik edebilirsem ilk fırsatta Ankara’ya gelmek isterim.” diyen Orhan Veli… Kitap sevdalısı Orhan Kemal… Kana bulanan kitaplarıyla Muzaffer İlhan Erdost… Rahatı Kaçan Ağaç ve Telgrafhane şiirlerini okurlarına armağan eden, akılla düşünceyi, düşünceyle şiiri, şiirle duyarlılığı birleştirmiş, yazılarıyla özgür düşünceyi destekleyen Melih Cevdet Anday… 12 Mart’ta gözaltına alınınca geri verilmeyen ve halen bulunamayan kitaplarıyla öldürülünceye değin toplumu aydınlatmayı sürdüren Uğur Mumcu…

Orhan Tüleylioğlu araştırmaya dayalı bu kitabında Tezer Özlü, Neruda, Proust, Sartre, Kafka, Ahmet Arif, Yaşar Nabi, kitap hırsızlarının sevdiği yazar Bukowski, Demirtaş Ceyhun, Tomris Uyar gibi dünya ve Türk yazarlarının, şairlerinin bilinmeyen yönlerini tanıtır.  Yaşadıkları sıkıntıları, çektikleri eziyetleri anlatır.

Mutluluk nedir? Ardında koşulan -şiirlerle beslenmiş- bir tür yaşam bilmecesi…

Tüleylioğlu’nun MUTLULUK KONSERVESİ adlı kitabının öznesi her cinsten, her coğrafyadan insanlardır. 

Yazar, insanın bitmez tükenmez mutluluk arayışına ayrı bir pencereden bakıyor. İşin kolayına kaçmıyor. Mutsuzlukların mutluluk diye sunulduğu bir çağda, insanın kendini ve yaşadığı zamanı keşfetmesinin önünü açan bir araştırmaya girişiyor. Mutluluğun dünden bugüne değişen anlamına dikkat çekerken okuru birbirinden ilginç olaylarla başbaşa bırakıyor, düşünmesi için kışkırtıyor.

Kafka’dan Neruda’ya, Tolstoy’dan Rilke’ye, Gide’den Çehov’a, Mahmut Derviş’ten Necip Mahfuz’a pek çok yazar ve şairin yarattığı dünyalardan mutlu sonlar diyarı Hollywood’a, ilk çağ düşünürlerinden günümüzün gerçekliğine ulaşıyor.

“Kim istemez mutlu olmayı ama mutsuzluğa da var mısın?” diyen Cemal Süreya, bu unutulmaz dizelerine karşın mutluluğun şiirini yazamayacağını öne sürer. Salah Birsel “Şiiri seversen mutlu olursun.” der. Aragon’a göre mutlu aşk yoktur. Silvia Plath meydan okur mutluluğa. Herman Hess’e göre sevebilen mutludur. Tezer Özlü kaçamakta bulur mutluluğu. John Berger’e göre mutluluk rastlantısaldır. Fernando Peassoa mutluluğu, mutluluğun dışında arar. Nazım Hikmet, “Sen mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin?” diye sorar. Sonra da ekler. “İşin kolayına kaçmadan ama…”

Yapıtlarıyla olduğu denli yaşamında da özgür düşüncenin ve dinsel hoşgörünün yerleşmesi, aklın utkusu ve insan hakları için büyük mücadeleler veren Voltaire, Fransız aydınlanmasının en büyük anıtı sayılan Ansiklopedi’de yer alan mutluluk maddesini şöyle yazmıştır: “Mutluluk denen şey bazı haz fikirlerinin bileşiminden oluşan soyut bir kavramdır.” 

İngeborg Bacmann’ın yazdığı Bir Düş Alışverişi oyunu, mutlu olabilmek ve sıradan yaşamların dışına çıkabilmek için büyük düşler kuran ancak bu düşlere sahip olabilmek için gerekli özveride bulunamayan, sıradanlığın yazgısını kendi eliyle biçmiş insanın öyküsüdür.

Yazarımız kitabını Wilhem Schmid’in sözleriyle noktalıyor: “Birçok ülkede insanlar için mutluluk, hayatta kalabilmektir.”

Ayrı zamanlardan ve coğrafyalardan onlarca yazar, sanatçı ve filozof bilinmeyen yönleriyle bir araya geliyor DÜNYANIN KİTAPLARI’ında.

Yazarımız, Boşluğa Bakmak adlı giriş yazısında “Bakıp geçmeyen, gören, düşünen, öğrenen, bir şeylere hayır demenin onurunu taşıyanlara ve taşıyacak olanlara merhaba!” diye başlıyor kitabına.

Salt sanatçı değil, bir dahi, bir bilim adamı da olan Leonardo da Vinci; doğaya bakarak insan vücudunun nasıl çalıştığını anlamak istemiş. Makinelerin işleyişiyle insan gövdesi arasında ilişki kurmaya çalışmıştı. Araştırmaktan asla vazgeçmeyen Vinci için görmek, bakmaktan çok öte bir şeydi; anlamak, öğrenmek ve üretmek demekti.

Olağanüstü portrelerinden biri, görsel sanatların kırk bin yıllık tarihinin en önemli eseri, doğrudan izleyene bakan Mona Lisa, Louvre Müzesinden çalındığında tarih, kapalı güne denk gelen 21 Ağustos 1911’di. Sonrasında binlerce insan bu boşlukta Mona Lisa’nın gülümsemesini mi aradı nedendir bilinmez, onun bıraktığı boşluğa bakmak için müzeye akın etti. Mona Lisa, hırsızın yakalanmasıyla iki yıldan fazla boş kalan duvarda insanlara gülümsemeyi sürdürdü.

Yazarımız “Çalınmasından korktuğumuz bir sanat yapıtımız olmasa da yaşamımız, özlemlerimiz, umutlarımız, geleceğe dönük düşlerimiz var bizim. Onlar çalınırken sesimizi çıkaramazsak, bir şeylere hayır diyemezsek, kalan ömrümüzü boşluğa bakarak geçireceğiz.” diyerek düşündürür bizi.

Borges’ten Yaşar Kemal’e, Susan Sontag’dan Gandi’ye, Le Guin’den Sabahattin Ali’ye, hayatımıza dokunmuş tüm bu isimlerin az bilinen yönlerini keşfetmek, yaşadıkları güçlüklerden, başarılarından ve inatla direnişlerinden esinle bugüne bakmak için unutulmaz izler bırakmış bu isimleri anlatırken okuru durup düşünmeye, en çok da “tutkuyla okumayı” sürdürmeye çağırıyor.

Dünyaca ünlü Mona Lisa tablosu nasıl çalındı? Susan Sontag’ın kesinlikle karşı olduğu dört şey neydi? Gandhi, İngiliz egemenliğini sonlandırmayı nasıl başardı? Picasso’nun Nazilere resmiyle verdiği yanıt neydi? Sinoplu Diyojen’in çilesi neden bugün de sürüyor? Orhan Veli daha uzun yaşasaydı romanlarını da okur muyduk? Ömer Hayyam’ı neden bugün bile seviyoruz? Şilili şair Pablo Neruda, “Tiyatro bir ülkenin imarı için en anlamlı, en yararlı araçlardan biridir.” diyen sanatçı Lorca’nın kurşuna dizilmesi ve buluşacakları yere gelememesi üzerine “Şiirlerimi değiştiren İspanya İç Savaşı, benim için bir şairin ölümüyle başladı.” diyecektir. İnsanlık tarihinin kayıt düştüğü sayısız kitap düşmanlığından Neruda’nın kitapları da payına düşeni almıştır. Oysa Şili’nin o yıllarda, dünyadaki birçok ülke gibi daha çok kitaba, daha çok eğitime, daha çok öğretmene gereksinimi vardı.

Yazarımız Orhan Tüleylioğlu’nun kitabının son satırlarındaki çağrısına katılmamak olası değil. “Daha güzel bir dünya için, insan onuruna yaraşır bir yaşam için iyi kitapların peşini bırakmayacağız ‘Daha çok kitap!’ diyeceğiz. Okudukça yeni ufuklara yol alacak, daha uygar, daha özgür, daha aydın bir dünyaya kavuşacağız!”

x

Hatice Sönmez Kaya’nın Diğer Yazıları
Küba’da Devrimin Kadın Yüzü