28 Mart 2025
NERMİN ŞENOL KALYONCU

Bilgisayarın yanındaki kutudan, soruma verilen yanıtları yazdığım kâğıtları çıkardım. Bugün beni arayan herkese aynı soruyu sormuştum. Bir kelime istemiştim. Sadece bir kelime. İki tane de iki kelimeyle…
Gece yarısı. Siyah, küçük dikdörtgen kutuyu açmak, yazıya başlamak kadar zor. Kâğıtları açıp önüme koydum.
*
çığlık gözyaşı aile
örtü acı ihanet
iç acısı utanç dere cinayet
insanlığın ölümü memleketimin yüzü
*
Küçük bir yelle birlikte havalandım, çok değil, birkaç adım sonra yol kenarına doğru savrulup yere yapıştım. Yoldan geçenlerin ayakları altında sürekli yer değiştiriyordum. Bir ileri, bir geri… Nereye? Bilmem. Yoldan iki kadın geçti. Birisi uzun etekliydi, tam etek ucuna konacağım sırada kadın ani bir hareket edince savruldum. İyi mi oldu bilmiyorum ama yorulduğumu biliyorum. Şu yollarda olmak, benim gibilere dur durak yoktur. Hep yol vardır. İnce bir ağaç gövdesine kadar ilerlemiştim. Ağacın gövdesine doğru çıktım bir sivrisineğin ayağıyla. Sanırım burada birkaç gün kalırım, diye düşündüm. Yoldan geçenleri izledim. Kadınlar, erkekler, çocuklar… Hatta kediler ve köpekler… Bir kedi geldi ve patisindeki bir tüye yapıştım. Oradan da hooop kendimi okul bahçesinde buldum. Bahçedeki küçük ağacın tepesine çıkınca kedi, ben de ağacın gövdesinde kaldım.
Çocuklar küçük gölgenin altında oynamaya bayılırlar. Hava sıcaksa eğer kaçacak bir gölgeyi mutlaka ararlar. Öyle oldu. Üç kız çocuğu geldi. Öyle güzel oynuyorlardı ki onlara benim dışımda herkes eşlik ediyordu. Üstlerine başlarına bulaşmışlardı. Ben de onlardan birinin üzerinde olsaydım keşke dedim ama olmadı. Rüzgâr bulunduğum yere gelmiyordu. Olsun. Bizimkilerin neşelerini izlemek de güzeldi. Biz? Biz her yerdeyiz. Ancak kalabalık olduğumuzda fark edilebiliriz. Yağmur yağmalı, rüzgâr esmeli ki bir araya gelip fark edilelim. Ağustos ayında yağmur ne gezer? Bir de ayın yirmi birinde. Eylülü beklemeli yağmur için.
Üç kız çocuğu oynamaktan yorulmuş, ağacın gölgesine oturmuştu. Ailelerinin gönderdiği Kur’an kursunda ezberledikleri duayı birlikte okudular. Sonra da okulun açılmasını nasıl da beklediklerini söylediler. Arkadaşlarını ve öğretmenlerini özlediklerini duydum. Benim en çok sevdiğim yer okul bahçeleridir. Mutlaka çocuklarla birlikte olma şansı bulunur. Akşam çocuklar banyoya girince akıp gideriz ama olsun. Bazen odalarına sığınanlar da olur. Ertesi gün de kendilerini yine okulda bulurlar.
Uzun saçlı çocuk elini ağacın gövdesine koydu. Birden heyecanlandım. Bana öyle yakındı ki parmakları… Elini geri çekti. Parmaklarını saçlarında gezdirdi. İçim gitti. Şimdi bizden birçokları onun saçlarındaydı. Bu sırada tekrar elini uzattı ve işte… Parmağı tam üzerime denk gelmişti. Sımsıkı tutundum. Elini çektiğinde parmaklarındaydım. Parmaklarında öyle çoktuk ki hepimiz çok mutluyduk. Çocuk elini boynuna götürdü. Orada kaldım. Terlemişti. Çocuk çocuk kokuyordu. Yanımdaki arkadaşlarıma baktım. Mutluyduk. Çocuklarla olmak güzeldir. Onlar bizden yani toz topraktan korkmazlar. Hava sıcaktı. Çocuğun narin, çıt-kırıldı bedeni de sıcaktı. Çocukların gülüşleri sıcaktı. Hep burada kalacakmış gibi mutluyduk.
Oyunlar, oyunlar… Bitti. Çocuklar ayrıldılar. Biz de çocukla birlikte oradan ayrıldık. Bizi takip eden tozlar topraklar bir yerlerine tutunabilmek için çok uğraştılar. Bazıları başardı bunu. Heyecanlıydık. Yağmura, rüzgâra teslim olmadan, bu çocuğun ardında nereye gidiyorduk? Çocukların gidecekleri yerler her zaman şenliklidir. Neşeli seslerimiz oldukça yüksek çıkıyordu. Çocuk bizi duymuyordu gerçi. Sonra ne olduğunu hiçbirimiz anlamadık. Sesler yükseldi. Çocuk bağırdı, ağladı… Başka sesler… Bizim seslerimiz… Bir kedi miyavladı, iki köpek havladı. Kargalar bağırdı, çırpındı. Kokular… Hiçbir şey yapamıyorduk. Bağırdık. Bağırdık. Bağırdık.
Bir karga çığlık attı. Kedinin gözünden bir damla yaş düştü. Karınca acı çekti. Bir köpek utançla yavrularını etrafına topladı. Bir topak olduk bedeninde çocuğun. Islandık çamur olduk. Bağırdık…
Çocuk, çocuk çocuk kokusunu yitirdi. Dere kenarındaydık. Eylülde açılacaktı okullar ama biz ortaya çıktığımızda ayın sekiziydi. Biz bağırdık.
Bir dere, bir kaya parçası, bir çuval ne anlatırdı?
Ya bir bulut, güneş, mavi gökyüzü, rüzgâr, toprağın altındaki solucan? Serçe, karga, kelebek, sivrisinek? Kedi, köpek, karınca?
*
çığlık gözyaşı aile
örtü acı ihanet
iç acısı utanç dere cinayet
Narin çıt-kırıldı
insanlığın ölümü memleketimin yüzü
.