24 Mart 2024
AYGÜL AYDOĞDU
Bak Lügda, sakın kimseyi günahından kurtarmaya çalışma. Ben bile olsam bırak, elleme. Çünkü günah her zaman günah olmayabiliyor. Ben de bir günah ne zaman günahtır ne zaman değildir, hiç ama hiç bilemiyorum.
Sen anlamışsındır, sabah ablam karnında kocaman günahla gelince çok korktum. Bunu biliyordum, bu korkunç bir günahtı Lügda, çok büyük bir günah. Ablam neden top gibi ortaya dökmüş günahını, kimsecikler görmemeliydi oysa. Üstelik onu alıp götüren o adamla eniştemle yani güle oynaya geldiler, günahsızlarmış gibi.
Neler çektiğimi sen biliyorsun. Boncuk gözlerinle her şeyi gördün, bezden kulaklarınla her şeyi duydun. Önce annem dövecek, ardından babam. Kapı arkalarında fısır fısır konuşacaklar sonra. Onlar konuşurken sen bekleyeceksin. Bu kadar büyük bir günaha tekme tokat yeter mi anlamaya çalışacaksın. Beklerken korkacaksın. Kocaman kara gölgeler saracak etrafını. Kafanı duvarlara vuracaksın. İçinde günah varsa sana neler yaparlar, ben biliyordum ama ablam bilmiyordu Lügda. O; güzel, süslü, beyaz elbisesini giydiği gece çok eğlenmiştik bizim bahçede. Ben o gece sürekli güldüğüm, el çırpıp oynadığım için çok pişmanım Lügda. Ablamın evden gidişini kutladığımızı anlayamadım. Damat dedikleri adam aldı gitti ablamı. Sonra günlerce seninle birbirimize sarılıp ağladık. Biz ağladık, annem güldü. Olurmuş öyle, kızlar evlenip gidermiş, normalmiş. Ama o gidince soğuk gölgeler daha çok doluştu kafama, çok karanlıkta kaldım, bir daha hiç gülesim gelmedi. Belki bu da normaldir. Sen normalleri seviyor musun Lügda? Ben hiç sevmedim.
Kendi yerine seni bırakmıştı bana ablam. Onun, annemin, benim adlarımızın en sevdiğim harflerinden seçip koymuştum adını, seni de ablam kadar sevmiştim Lügda.
Annemin dediği gibi bedenim on altı, aklım altı yaşında olabilir ama ablama zarar verebileceğimi nasıl düşünürler? Sen söyle Lügda, yapar mıyım hiç? Zaten ablam kızmadı bana. Ağladı sadece. Çünkü o da biliyor, yapmam. Yapsaydım içime günah sokan manavın çırağına yapardım. Canımı yaktı. Sus dedi, sesini çıkarma. Annene babana söylersen öldürürüm seni. Ama benim içim sır tutmaz, aklım hangi sözleri saklayacağını bilemez, içimdeki her şey dışarı akar.
Ben ablamı günahından kurtarmak istedim. Onun kalbini kırmasınlar, onu incitmesinler istedim Lügda. Günahından kurtulması için bahçenin yüksek duvarından atlaması gerekiyordu; gece, karanlıkta. Bahçeden sokağa değil, sokaktan bahçeye. Bu çok önemli Lügda. Günahını gören olursa önce seni taşlarlar sonra da yakarlar biliyor musun, annem söyledi. Cayır cayır yanarsın. Seni gören kurtarmaz, annen baban bile.
Benim günahımı anlayınca “Sus!” dedi annem, “Sakın kimseye bir şey deme.” Benim gibiler ağzıyla düşünürmüş, içinde bir şey tutamazmış, ayıbı günahı bilmediğinden her şeyi millete duyururmuş. Biliyorum, sen ağzınla düşünmüyorsun Lügda, sırlarımızı hep içinde saklıyorsun. Ama ben hangisi söylenir hangisi söylenmez bilmiyorum, bu yüzden konuşurken hep annemin yüzüne bakıyorum. Kaşları yukarı kalkarsa söylediğim söylenmeyecektir ama çoktan çıkmış oluyor ağzımdan. Bu yüzden hep yavaş, çok yavaş konuşuyorum, ben sırlarımızı söylemeden annem kaşlarını kaldırabilsin diye. Bu kız yavaş diyorlar ya hayır, değilim. Kimse kızmasın diye doğru şeyler yapmak istiyorum. Bana yaptığım her şey doğruymuş gibi geliyor ama öyle olmuyor Lügda. Onlar her şeyi biliyorlar, hep doğru yapıyorlar bana yanlışlar kalıyor Lügda. Ben hep yanlış yapıyorum.
Annemin benim için seçtiği gece ne kadar karanlıktı hatırlıyor musun? Bahçeye çıkmadan koşup pencerenin parmaklığına yerleştirmiştim seni, bizi gör diye. Annem üzerinde koyu karanlık gölgeler dolaşan bahçe duvarına çıkardı beni. Kendi de çıktı. Benim aklım kaygı tutmaz, endişe sevmez; unutuverir hemen. Hep gülmek ister, hep eğlence peşindedir. Bir, iki, üç deyip birlikte atlarız belki diye düşündüm. Annemle oyun oynamak güzel olurdu, belki seninle oynamaktan bile güzel… Bilmiyorum ki Lügda, annemle hiç oynamadım.
Kafanın arkasında gözlerinin olmadığını biliyorum ama o gece tam arkanda, karanlığın onu gizlediğini sanarak bizi izleyen babamı sen de gördün Lügda. Saçlarının tiftik tiftik oluşundan anladım bunu. Babam yanına gelince hep öyle olur, nedense saçların tiftiklenir, tıpkı benim gibi. Biliyor musun babam beni hiç sevmedi Lügda, hep “Seni hak edecek ne günah işledik biz?” diye söylenip durdu korkutucu sesiyle. Bana hiç dokunmadı, bir kez bile saçımı okşamadı. Babalardan korkulur, babalara her şey söylenmez. Babalarla uzun uzun, cümleler kurularak konuşulmaz; kelimelerle konuşulur Lügda.
Evet, gece karanlıktı ama sen de babam da gördünüz, biliyorum gördüğünüzü. Annemin kalbine uzak, bana yakın elini sırtıma uzatıp ne sert ne yumuşak itişini gördünüz. Kalbim çok kırıldı Lügda, İten annen olunca kemiklerinden önce kalbin kırılıyor işte. Boşlukta öylece uzanan karanlığa tutunmak istedim. Karanlıkta kimse seni tutmaz, iter Lügda. Kimin ittiği görülmez ama sen bilirsin sırtına dokunan eli. Sonrasını biliyorsun, annem yanıma gelip benim ablama yaptığım gibi iki eliyle karnıma bastırdı. Günahtan kurtarmaya çalıştı beni, kendini, babamı. O gece kan topağı şeklinde toprağa aktı günah. Kurtulduk Lügda.
Ablam günahından kalbi kırılmadan kurtulsun istemiştim. Annesini sevmeyi bırakmasın, bari o annesiz kalmasın. Babandan korkunca annene sığınıyorsun da annenden korkunca etrafını kara gölgeler daha çok sarıyor, her şeyi yanlış yapıyorsun. Kalbin kırılınca hep ağzınla düşünmeye başlıyorsun.
Ben o gece annemi sevmekten vazgeçtim Lügda. İşte bu yüzden şimdi annemin harflerini geri alıyorum senden. Bundan sonra sana Lüg diyeceğim. Ablamla benim harflerim yeter sana.
.
Aygül Aydoğdu’nun Diğer Öyküleri
EL ÂLEM NE DER HAPİSHANESİ KADINLAR KOĞUŞU
VARDIK KEBAP KOKUSUNA GÖRDÜK EŞEK DAĞLIYORLAR