1 Aralık 2023
AYGÜL AYDOĞDU

“Etrafımda sanat ve edebiyat bahisleri edilmezse, fikir münakaşaları yapılmazsa beynimin uyuştuğunu hissediyorum.“
Şükûfe Nihal’in bilinçli bir eylemle “Sustum anne, müebbeden sustum” diyen cıvıltıya benzeyen şen şakrak sesi bir daha duyulmamış, “dünyaya metelik vermeyen” o kadın bir daha hiç konuşmamıştı. Yalılarda başlayan görkemli hayat, bir huzurevinin derin sessizliğinde son bulmuştu.
1896’da sanata, edebiyata, kadınlara ve onların eğitimine değer verilen bir ailede doğan Şükûfe Nihal, Sultan V. Murad’ın doktoru Emin Paşa’nın torunu, eczacı Miralay Ahmet Abdullah Bey’in kızıdır. Özel okullara gönderilir, özel öğretmenler tutulur, entelektüel bir ortamda yetiştirilir. Babası sanat, edebiyat, siyasetle birlikte ülkenin sorunlarıyla da yakından ilgilenen ileri görüşlü, aydın bir insandır. Böyle bir babanın kızı olarak Şükûfe Nihal, edebiyata tutkuyla bağlanır, küçük yaşlarda şiirler ve yazılar yazmaya başlar. İlk yazısı henüz on üç yaşındayken ilk renkli ve resimli kadın dergisi olan Mehasin’de çıkar. Yazı kadınların eğitim hakkıyla ilgilidir. Şükûfe Nihal, edebiyat dünyasına adım attığı gün kadın hakları savunuculuğuna da adım atmıştır.
Ülkenin siyasal, sosyal, kültürel, ekonomik yapısında derin değişim ve dönüşümlerin yaşandığı yıllardır. Şükûfe Nihal’in geleceği ile ilgili pek çok parlak planı vardır. Darülfünuna gidecek, kültürünü geliştirecek, sanat ve edebiyatta ilerleyip kendine bir yol açacaktır.
O, gelecek güzel günlerin düşünü kurarken babası Miralay Ahmet Bey’in tayini Şam’a çıkar. Ahmet Bey güvenlik gerekçesiyle kızlarını Şam’a götürmek istemez. Yapılacak tek şey onları evlendirmektir. Diğer kız kardeşleri gibi ona da uygun bir eş aranır ve bulunur. “İzdivaçta aşk birinci şarttır.” diye düşünen Şükûfe Nihal tüm gücüyle bu evliliğe karşı çıkar, sonuç alamayınca jiletle bileklerini keserek intihar etmek ister. Bu başarısız girişimin ardından henüz on altı yaşındayken aralarında epey yaş farkı olan Türkçe öğretmeni Mithat Sadullah Sander’le evlenmek zorunda kalır. Ancak aşksız kalan bu evlilik çok sürmeyecek ve oğulları doğduktan kısa bir süre sonra bitecektir.
Nihal, evlenmiştir ama geleceğinden vazgeçmemiştir. Hayalini kurduğu gibi Darülfünun’a başvurur ancak evli olduğu gerekçesi ile başvurusu kabul edilmez. O da eğitimini evde sürdürmek ister. Eşinin arkadaşı ve Cenap Şahabettin’in anne bir baba ayrı küçük kardeşi ressam ve şair Osman Fahri’den aruz dersleri almaya başlar. Bir süre sonra Osman Fahri tam anlamıyla amansız bir aşkla Şükûfe Nihal’e tutulur.
Osman Fahri arkadaşının eşine aşık olmayı onuruna yediremez, uzaklaşmak için öğretmen olarak İstanbul’dan Elazığ’a gider. Henüz bilmeseler de bu gidiş sonsuza dek süren yürek yakıcı pişmanlıklarla düğümlenmiş bir ayrılıktır. Şükûfe Nihal bir süre sonra eşinden ayrılır ancak eşinden ayrıldıktan sonra da Osman Fahri’yle bir araya gelmez. Osman Fahri için aşk acısı dayanılmaz olmuştur. Bir gün kafasına tabancayı dayar ve ateş eder. Kurşun onu öldürmez ama çıkarılamadığı için dört ay sonra çıldırarak ölmesine neden olur.
Nihal, bu aşkın kıymetini bilemediği için çok pişman olup acı çekecek ve Yerden Göğe (1960) adlı eserinde yer alan “Mermer Kapı” şiirinde, “Bir on yedi bahar ki nankör, çılgın ve zalimdi / Seven de reddeden de o şımarık kalbimdi” diyecektir. Ayrıca Yakut Kayalar adlı biyografik romanında Osman Fahri’yi ölümsüzleştirirken çektiği vicdan azabını ve pişmanlıklarını da dile getirecektir.
Şükûfe Nihal evliliği biter bitmez 1916’da İnas Darülfünunu’na (Kadınlar Üniversitesi) yeniden başvurur ve üç yıl edebiyat bölümünde okuduktan sonra son sınıfta coğrafya bölümüne geçer, 1919 yılında buradan mezun olarak Türkiye’de ilk kadın coğrafyacı ünvanını alır.
Kadınlarla erkeklerin derslere ayrı ayrı girdiği o yıllarda Şükûfe Nihal ve arkadaşları kendilerine erkek öğrencilerden daha az ders saati ayrıldığı için yaptıkları eylemlerle taleplerini kabul ettirirler. Mezun olduğu yıl ilk şiir kitabı Yıldızlar ve Gölgeler de yayımlanır. Şiir kitaplarının ardından romanları ve coğrafyacı kimliğinin öne çıktığı gezi yazıları da bir bir yayımlanacaktır.
O, dönemin aktif ve aktivist kadınlarıyla birlikte kadınların toplumsal, siyasal ve ekonomik hayatın içinde yer alması, seçme ve seçilme hakkı elde etmesi, iyi bir eğitim alması, sanatta ve edebiyatta kadının bir kimliğinin olması için çalışır. Kadın derneklerinde görev alır, gazete ve dergilerde yazar.

Şükûfe Nihal; cumhuriyetin değerlerini ve kazanımlarını önemseyen, toplumun bu kazanımları benimsemesi için çabalayan bir Cumhuriyet aydını, dönemin yeni kadınıdır.
Şükûfe Nihal şiirleriyle, gazete ve dergi yazılarıyla kadının sesi olmayı önemser; kadının toplumun her alanınında görünür kılınması için çaba gösterir. Ancak onun feminist bir bakış açısına sahip olduğu söylenemez. O; cumhuriyetin değerlerini ve kazanımlarını önemseyen, toplumun bu kazanımları benimsemesi için çabalayan bir Cumhuriyet aydını, dönemin yeni kadınıdır. Cesur aşk şiirleri yazar, romanlarında kadın kahramanları ön plana çıkarır, Anadolu kadınını över. Kadının özgürleşmesini, yaşamın içinde olmasını, çalışmasını savunur. Kadının siyasi haklarını alabilmesi için mücadele eden Türk Kadınlar Birliği’nin kurucuları arasında yer alır ama bir yandan da kadına annelik ve ev kadınlığını, “eşine ve çocuklarına saadet sağlama”yı en önemli görev olarak verir. Dönem hızla değişse de geleneksel ataerkil yapıdan ve yaygın aydın anlayışından kendini kurtaramaz. Bu da tam anlamıyla feminist bir kimlik oluşturmasına izin vermez. O, içinde bulunduğu toplumsal ve siyasal koşullar, idealist aydın anlayışı ne kadar feminist olmasına izin vermişse o kadar feministtir.
Şükûfe Nihal cesur bir kadındır. Geleneksel yapının sarmaladığı toplumda kendini var etme savaşımı verir, yaşamıyla ilgili korkusuzca kararlar alır ve bunları uygulama yürekliliğini gösterir. Şiirlerinde ve romanlarında yaşadığı aşkların izleri vardır. Toplumsal baskıya aldırmadan, geleneksel bakış açısının yargılarını umursamadan eserlerinde duygularını, düşüncelerini çekinmeden yansıtır ve erkek egemen edebiyat dünyasında kendine bir yer açmayı başarır.
İkinci evliliğini darülfünundan tanıdığı Ahmet Hamdi Başar’la yapan Şükûfe Nihal’in bu evlilikten de bir kızı olur. Cumhuriyetin kuruluş aşamasında eşiyle birlikte Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyetinde aktif olarak çalışır. Sultanahmet Mitingi’nde Halide Edip Hanım’ın yanında durur. Fatih Mitingi’nde konuşmasıyla kalabalığı ateşler, hatta iyi derecede Fransızca bildiği için bazı bilgi ve belgelerin çözümlemesini yapmak, bazılarını istenilen yerlere götürmek suretiyle istihbarat çalışmalarında da bulunur.
Ahmet Hamdi Başar giderek ülkenin siyasetinde etkin bir kimliğe sahip olurken siyasetçi, düşünür, yazar olarak da anılır olmuştur artık. Kızı ve eşinden çok siyasetçilerle zaman geçirir. Zira ülkedeki değişim bunu gerektirir.
Bulunduğu her ortamda kültürel birikimi, zarifliği, şıklığı ve kendine özgü çarpıcı aurasıyla bütün dikkatleri üzerinde toplayan bir kadındır Şükûfe Nihal. Ondan etkilenen sadece Osman Fahri değildir. Nazım Hikmet, Faruk Nafiz Çamlıbel, Ahmet Kutsi Tecer gibi zamanın ünlü edebiyatçıları da onun büyülü ışığına tutsak olmuştur.
Özellikle Faruk Nafiz’le olan aşkı hem onlara hem başkalarına şiirler, romanlar yazdırır. İlk görüşte aşktır onlarınki. Faruk Nafiz Çamlıbel’in Yıldız Yağmuru, Şükûfe Nihal’in Yalnız Dönüyorum adlı romanları aşklarının izini taşır. Faruk Nafiz bugün dilimizden düşmeyen şarkılara dönüşen birçok şiirini ona yazar. Selim İleri de bu aşka kayıtsız kalamaz, Mavi Kanatlarınla Yalnız Benim Olsaydın adlı romanı bu iki şairin aşkını konu alır.
Şükûfe Nihal; kalbi yarım kalmış, evli ve mutsuz bir kadındır. İkinci evliliğinde de tamamlanamamış, eksik kalmıştır. Faruk Nafiz ondan eşinden boşanıp kendisiyle evlenmesini ister. O ise bu ısrarlı evlenme tekliflerini kızını babasız bırakmak istemediği gerekçesiyle geri çevirir. Şükûfe Nihal’e çok kızan Faruk Nafiz bir gün aniden başka bir kadınla evlenir. Bu ani evlilik Şükûfe Nihal’i bir hayli sarsar. Büyük aşk bir anda nefrete dönüşür.
Evliliğinde yıllar ilerlerken Şükûfe Nihal’in mutsuzluğu da ilerler. Ne aşklarında ne evliliklerinde aradığını bulabilmiştir. Yalnızdır. Aydın bir Cumhuriyet kadını olarak, anne olarak, eş olarak, sevgili olarak yalnızdır. Bir gün kocasının onu aldattığını öğrenir ve kızını alarak evden ayrılır, kısa bir süre sonra da eşinden boşanır.
Çılgın ruhu solmuş, uçarı yüreği ıssızlaşıp derin bir suskunluğa bürünmüştür artık. Ona kalan yüreğinde sonsuz acı, silinmez bir iz bırakan pişmanlıklarıyla sarıp sarmaladığı Osman Fahri’nin aşkıdır. Tek ve gerçek aşkının Osman Fahri olduğunu düşünür.
1962 yılında bir trafik kazası geçirir, bu sırada kızı doğum yaparken ölmüştür ancak bunu ona söylemezler, sürekli kızını sorar. Uzun süre hastanede kalır ve yatağa mahkûm olur. Bakırköy’de bir huzurevine taşınır.
“Etrafımda sanat ve edebiyat bahisleri edilmezse, fikir münakaşaları yapılmazsa, beynimin uyuştuğunu hissediyorum.” diyen Nihal, her şeyden herkesten kopar. Sonsuza dek susmayı seçer ve ölene dek bir daha kimseyle konuşmaz.
Şükûfe Nihal, 24 Eylül 1973 günü tüm acılarını ardında bırakarak sessiz, suskun kopar gider yaşamdan. Aşiyan’a gömülür.
Yaşamın soğuk davrandığı aşıkları garip bir şekilde ölüm incitmeye kıyamaz; Şükûfe Nihal huzurevinde öldüğü sırada Faruk Nafiz, Samsun vapuruyla Akdeniz gezisindedir. İlginçtir ki o da aşk ve özlem dolu şiirler yazdığı kadının ölümünü duymadan o vapurda son nefesini verir.
Kaynaklar
Prof. Dr. Hülya Argunşah, Bir Cumhuriyet Kadını Şükûfe Nihal, Akçağ Yayınevi, 2002 Ankara
Melih Yıldız, Aklın Uçurumunda, Remzi Kitabevi, 2023 İstanbul
Türkan Yeşilyurt Kayhan, Kadın Şairde Kadın: Şükûfe Nihal’in Şiirleri, Bilkent Üniversitesi, Ekonomi ve Sosyal Bilimler Enstitüsü, Türk Edebiyatı Bölümü, Yüksek Lisan Tezi, Haziran 2005, Ankara
Okt. Dilek Çetindaş, Hüzünlü Bir Aşkın Biyografik Okuması: Şükûfe Nihal ve Yakut Kayalar, Türklük Bilimi Araştırmaları, sy. 28, 2012, ss. 155-69.
Ayşen Cumhur Özkaya, Şükûfe Nihal Başar, 24 Eylül 2020
https://pazartesi14.com/2020/09/24/sukufe-nihal-basar/ (Yararlanma Tarihi: 15 Kasım 2022)
Soner Yalçın, Hep İdeal Aşkı Arayan Bir Şair: Şükûfe Nihal, Hürriyet Gazetesi, 17 Ağustos 2008