Ayla Kutlu’dan “Bir Göçmen Kuştu O”

28 Kasım 2024
DERYA SİNAN

ÖZEL DOSYA: AYLA KUTLU

Ayla Kutlu, edebiyat dünyasına 1979’da yayımlanan Kaçış adlı romanıyla girer. Yapıtlarıyla ülkemizin değişik tarihsel dönemlerine değinir, bu dönemlerdeki siyasal ve toplumsal gelişmelerin sonucunda ortaya çıkan kişileri konu eder. Yazarın Ocak 1983-Ocak 1985 tarihleri arasında kaleme aldığı, Osmanlının son döneminde Kafkasya’da doğan, 1877-1878 Osmanlı Rus Savaşı sırasında çocuk yaşta topraklarından göçmek zorunda kalan Emir Bey’in yaşam öyküsü üzerine kurulan Bir Göçmen Kuştu O adlı romanı da yazarın bu yönünü ortaya koyan bir yapıttır. 

Emir, küçük yaşta yersiz yurtsuz, babasız kalmış göçmen bir çocuktur. Ardından varlıklı, saygın bir aileye katılacak, kendisi de sevilip sayılan bir insan olacaktır. Emir Bey’in kişisel tarihine baktığımızda çocukluğu Osmanlı’nın son döneminde geçer. Yetişkinliği Milli Mücadeleye, ardından Cumhuriyet’in kuruluş yıllarına denk gelir. Romanın ilk bölümü 1877’de başlar, son bölümde ise yıl 1968’dir. 

Ayla Kutlu, bu romanıyla da ortaya koyduğu gibi savaş karşıtıdır. Aile geçmişinde savaş nedeniyle zorunlu bir göç deneyimi vardır. Anne tarafı, Şeyh Şamil’in yenilgisinin ardından Osmanlı topraklarına göç eden Çeçen göçmenlerdir. Ayla Kutlu’nun çocukluğunun II. Dünya Savaşı’nn gölgesinde biçimlendiğini de anımsamakta fayda vardır. Savaşın ve göçün insana yaşattığı ailevi, ekonomik, siyasi, ruhsal yıkımlara yabancı değildir.

1985’te yayımlanan, 1986 Madaralı Roman Ödülü’nü kazanan Bir Göçmen Kuştu O, dokuz bölümden oluşur: 

“Batu’dan Sonra”, “Lal Oldu Dilim”, “Boğaza Son Kez Bakma Zamanı”, “Son Osmanlı’nın Kızı”, “Kış Güneşi Vurmuş Örtünüze Gözlerinizde Altın Parıltılar”, “Adını Eyyübe Cevahir Yeşil Leyla Koydum”, “Ey Benim Yere Yakın Tabiatım”, “Ergeni Yıkmak Olmaz, Ergeni Yıkmak Tanrı Kelamını Yıkmaktır”, “Emir Bey’in Kadınları”

Tarihe 93 Harbi olarak geçen Osmanlı Rus Savaşı,  Osmanlı ordusunun geri çekilmesiyle sona erer. Ermeniler savaş sırasında saf değiştirerek Rusların yanında yer alır. Kafkas halkları Osmanlı yenilgisinden sonra göç etmek zorunda kalır, yurtlarından olur.

Batu ve Cevahir, oğulları Emir’le Küşe köyünde yaşamaktadır. Cevahir’in amca oğlunun düğününde silahlı insanlar düğünü basar. Batu; komşusu ve yakın arkadaşı Gotran tarafından öldürülür. Cevahir, olana bitene anlam veremediğini şu sözleriyle ifade eder: “Nicedir boğazlaşmayı bırakmış değil miydiniz? Birbirimize tuz alıp vermemiş miydik? Gelin başı bağlamamış mıydık, yekdiğerinden hiç hiç farkı olmayan?”

Bu olaydan sonra Müslümanlar, Osmanlının merkezdeki topraklarına doğru kaçar. Kaçanlar arasında Cevahir ve oğlu da vardır. Yolda Kıpçak haydutların saldırısına uğrarlar. Cevahir’e oğlunun gözü önünde defalarca tecavüze edilir. Cevahir’in tecavüze uğraması, savaş ortamında  kadının karşı karşıya kaldığı fizyolojik ve psikolojik şiddete de dikkat çeker.

Cevahir; oğlu Emir’e, yurduna dönüp babasının öcünü alması için söz verdirip yeminler ettirse de o, bir daha Kafkasya’ya gidemeyecek ancak yurduna duyduğu özlemİ de dinmeyecektir. Kendisini köksüz ve yalnız hissedecektir. “Çekip getiriyorsun hayatını ama kökün de geliyor seninle birlikte. Sürmüştür. Gergindir. İkide bir asılır, geri çeker. İzin vermiyor yeni yurtluk tutmana. Sahip çıkmana toprağa, kökleri güçlendirmene. Geleceğin tohumunu alıyor elinden. Yitip giden geçmişi için yaş dökmekten yorulduğunda, hayatı gözden geçirmeye koyulduğunda, kuyu görüyor insan. Derin görünüyor ama değil. Suyu yalnızlığını aksettiriyor. Serinletmiyor, ardı bir ayna kadar yalınkat… Göçmeyen; menzile ulaşan kuşun bile konmadığı, düştüğünü nasıl bilebilir?”

Cevahir ve oğlu, Batum’da Urfalı Mahmut Ağa’yla karşılaşır. Islak, çamurlu, aç ve pislerdir. “Canavarlar, ateşler, yalımlar içinde Kafkasların yanar kayalarını aşanlar” içinde onlardan daha kötü durumda olanlar da vardır.  “Yaşlılar parmakla sayılacak kadar azdılar artık. Tırpanla biçilmiştiler. Gençlerse yaşlı görünümlüydü. Her şey insanlara açıktı ama öte yandan bu insan artıklarına her şey kapalıydı. Korku bile sınırda kalmış. Onlar bütün sınırları aşmışlar.”

 Ağa, acıdığı için Cevahir’i ve oğlunu yanına alır, Urfa’ya gelir. Mahmut Ağa, eşi Gülüş Hatun’a bu ana-oğulu yanına almasını şu biçimde açıklar: “O karıyı yolda buldum. Kafkasya’dan kaçardılar. Kadın ölür idi. Oğlanın bir elinin parmakları kesilmiş idi. Yürek dayanmaz idi, Gülüş Hatun. Kadın hizmetine yarar dedim, aldım getirdim.”

Tecavüz sonrası hamile kalan Cevahir, bir kız çocuk dünyaya getirdikten sonra yaşamını yitirir. Mahmut Ağa ve karısı Gülüş Hatun,  çocukları olmadığı için altı yaşındaki Emir’i ve Helal adı verilen yeni doğan çocuğu evlat edinir.  Emir, avukat olduktan sonra eğitimli bir insan olduğu halde yörenin törelerine karşı çıkmaz, borçluluk duygusunun da etkisiyle sevmediği ve sevilmediği Gülüş Hatun’un yeğeni Gülhayat’la onun isteği üzerine evlenir. Gülhayat’ın gönlü başkasındayken Emir Bey’le evlenmeye karşı koyamaması, yanı sıra görümcesi Helal’in baskılarına boyun eğmek durumunda kalması kadının toplum ve aile içinde ezilmişliğini gözler önüne serer.  Gülhayat’ın ve Emir Bey’in Batu, Mahmut ve Hüsra adı verilen üç çocukları olur.

Emir Bey, evlilik hakkındaki düşüncelerini şu biçimde dile getirir: “Ben Kafkaslıyım. Bizde çok evlilik olmaz. Karımı en az kendi seviyemde tutarım. Aslında ona erişmeye çalışmayı yeğlerim.”  

İlk eşi Gülhayat’a karşı düşüncesiz, kaba bir erkek tavrı sergileyen (ondan boşandıktan sonra) ikinci eşi Nevnihal’e karşı ise oldukça nazik davranan Emir Bey’in iki kadına karşı farklı tutumları onların yetiştikleri çevre ve kültür düzeylerinin farklılığıyla açıklanabilir. Urfa’da erkek egemen bir düzen söz konusudur. Gülhayat bu düzende yetişmiş Doğulu, eğitimsiz bir kadındır. Bu, Emir Bey’in ona önyargıyla yaklaşmasına yol açar. Onu anlamaz, kendi seviyesinde görmez. Nevnihal ise iyi yetişmiş, İstanbullu  bir kadındır. Emir Bey ve Nevnihal arasında baştan sevgi ve saygıya dayalı bir ilişki kurulur. Leyla adı verilen bir kızları olur. 

Leyla, romanın sonunda Emir Bey ailesinin İmparatorluktan İkinci Dünya Savaşı yıllarına kadar devam eden geçmişini yazma isteğiyle okurun karşısına çıkacaktır. 

1998’de okurla buluşacak olan Emir Bey’in Kızları, Bir Göçmen Kuştu O adlı romanın devamı niteliğindedir. Ayla Kutlu, bu iki romanla yirmi yıla yakın uğraştığını  dile getirir.

.

Yararlanılan Kaynaklar:
Ayla KUtlu,  (2005), Bir Göçmen Kuştu O, Bilgi Yayınevi, 7. Baskı, 2005, İstanbul.

Yard. Doç. Dr. Zeliha Güneş, Ayla Kutlu’nun Bir Göçmen Kuştu O Adlı Romanı Üzerine Bir İnceleme, Türkbilig, 2008, sayı 16, s. 47-89.

Yrd. Doç. Dr. Berna Akyüz Sizgen, Ayla Kutlu’nun İki Romanında Dünya Savaşları, Yeni Türk Edebiyatı Araştırmaları, Temmuz Aralık 2014, sayı 12, s. 197-213.

Ayla Kutlu, Zaman da Eskir, Bilgi Yayınevi, Aralık 2006, 1. Basım, Ankara

.