20 Ocak 2024
DERYA SİNAN
Jas’ın dile getirdiği cümle romanın temel sorununu da ortaya koyar. “Karnımızın tok ve sırtımızın pek olması dışında ilgiye de ihtiyacımız var. Bunu sürekli unutuyor gibiler.”
Adını ilk olarak şiir kitabı Buzağı Postu ile 2015 yılında kazandığı C. Buddingh Şiir Ödülü ile duyuran Hollandalı genç yazar ve şair Marieke Lucas Rijneveld’in 2018’de yayımlanmış ilk romanı, özgün adıyla The Discomfort of Evening, Belma Sezgin Yüksel tarafından Türkçeye çevrildi. Kitap, Monokl Yayınları tarafından 2021’de “Akşamlar Rahatsız Edicidir” adıyla yayımlandı. Kitap, Hollanda’da yayımlandığı 2018 yılında en çok satan kitaplar listesinde yer aldı. Yanı sıra birkaç eleştirmen tarafından da yerden yere vuruldu.
Yazar, kitabın İngilizce çevirmeni Michele Hutchison ile birlikte 2020’de Uluslararası Booker Ödülü*nü aldı. Bu ödülü alan ilk Hollandalı yazar oldu.
Kitap; Türkçe dışında İngilizce, Almanca, İspanyolca, Fransızca ve Arapça gibi dillere de çevrildi.
Marieke Lucas Rijneveld, Hollanda’nın Kuzey Brabant Bölgesinde Protestan Reform Kilisesi’ne bağlı bir çiftçi ailesinin çocuğu olarak dünyaya geldi. Üç yaşındayken ağabeyini kaybetti. Yazarın romanına konu ettiği aile göz önüne alındığında yaşamıyla anlatılan olaylar arasında paralelikler olduğu dikkati çekmektedir.
Romanda anlatılan Mulder ailesi; aşırı geleneksel, muhafazakar (koyu Protestan), yoksul bir çiftçi ailesidir. Yaşananlar ailenin ortanca çocuğu on-on bir yaşlarındaki Jas’ın gözünden anlatılır.
Aile, iki gün kalan Noel’e hazırlanmaktadır. Ailenin büyük oğlu Matthies, donmuş gölde yapılacak paten yarışına gider. Çiftlikteki işler yüzünden yarışı izlemeye gidemeyen Jas öfkelidir. O öfkeyle babasının yakında pişirmek için öldüreceğine inandığı tavşanı yerine ağabeyinin canını alması için Tanrı’ya dua eder. Matthies, kırılan buzdan göle düşerek yaşamını yitirir.
Aile, büyük oğullarının ölümüyle baş etmekte oldukça zorlanır. Matthies’in yemek masasındaki sandalyesi ve evin girişindeki askıda asılı duran ceketi kaldırılmaz. Anne ve baba, dünyadan ve öbür üç çocuğundan gitgide koparken kiliseye sıkı sıkı sarılırlar. Anne, doğru düzgün yemek yemediği için sürekli zayıflar. Baba, çiftlik hayvanlarından başka hiçbir şeyle ilgilenmez olur. Evin içinde katı bir düzen hüküm sürer. Ev yasaklarla doludur. Çocuklar hiçbir şeyi israf etmemek ve tüm kurallara uymak zorundadır. Jas, annesinin sertliğini ve soğukluğunu onun karnına bebek yerine bir taş konmuş olma olasılığıyla kendince açıklamaya çalışır. Annesinin Hitler’den kaçan Yahudileri, kilerde sakladığına inanır. Onların istedikleri kadar gazlı içecek içmelerine, tatlı yemelerine izin verdiğini düşünür. Annesinin kendisinden esirgediği ilgiye Yahudilere göstermektedir. Bu nedenle Yahudileri kıskanır. Her şeyin gitgide daha da kararmasını, babasının yalnızca evlerinin tavanındaki yapışkanlı yıldızları değil, gökyüzündeki bütün yıldızları söküp çıkartmasına bağlar.
Jas’ın dile getirdiği cümle romanın temel sorununu da ortaya koyar. “Karnımızın tok ve sırtımızın pek olması dışında ilgiye de ihtiyacımız var. Bunu sürekli unutuyor gibiler.” (s. 56)
Başıboş kalan çocuklar tutunacak dal bulmakta zorlanır ve olağandışı tutumlar geliştirir. Ağabey Obbe; geceleri kafasını yatağına vurma alışkanlığını edinir, hayvanlara ve insanlara giderek dozu artan bir şekilde acımasızca davranır.
Jas, (“jas” Hollandaca’da “ceket” demektir. Kitapta bu tip sözcük oyunlarına sıkça başvurulur.) cebinde çeşitli anı objeleri biriktirdiği, giderek kirlenen montunu yaz kış üzerinden çıkarmaz olur. “Bir gün kendi benliğime gidebilmeyi istiyorum.” diye düşünerek bir raptiyeyi göbek deliğinden içeri doğru iter. Kanın dört bir yana fışkırmaya başlayacağından ve evdeki herkesin onun Tanrı’ya değil de kendi benliğine kavuşmayı istediğini öğreneceğinden korkarak raptiyeyi oradan çıkarmaya cesaret edemez. Aylarca süren bir kabızlık çeker. Kakasını yaparsa bir şeyleri yitirecektir. Bundan korkar. Kakasını yapmamak daha güvenli görünür ona. Çeşitli saplantılı sanrılara kapılır. Kendisini nedenini bilmediği şeylerden ötürü suçlu hisseder. Annesi ya da babası ona yanlış bir şey yapmadığını söylemelidir ancak bu, hiçbir zaman gerçekleşmez. Aynı gün doğmaları nedeniyle Hitler kadar kötü olup olmadığına kafa yorar. Biri Hitler, diğer Yahudi olan iki yüzü olduğuna karar verir yani hem iyi hem de kötüdür. “Ben huzurlu olmanın dışında her şeyim.” (s. 74)
Küçük kardeş Hanna ise sürekli evden kaçma planları yapar.
Diğer yandan üç kardeş, Jas’ın deyişiyle “üç silahşörler”, farkına varmaya başladıkları cinsel güdülerini de denetleyemez. Kimi zaman yalnız kimi zaman birlikte yaşanan cinsel sahneler; olanca açıklığı, kabalığı ve çirkinliğiyle gözler önüne serilirken okuru da zorlaması, dehşet, tiksinti gibi olumsuz duygulara sürüklemesi, rahatsız etmesi söz konusu olabilecektir. Aile ve din gibi kutsallık atfedilen iki kavramı sorgulamaya vesile olan roman bu noktada okurunu zorlayabilir. Onlu yaşlardaki üç çocuğun kadın ve erkek bedenini merak etmeleri anlaşılabilir ancak meraklarını birbirleri üzerinde deneyimledikleriyle gidermeye çalışmaları, Jas’ın sözleriyle ifade edersek “Yolumuzu kaybettik ve sorabileceğimiz hiç kimse yok.” (s. 64) çocukların sıkıştıkları dünyadaki yalnızlıklarını da ortaya koyar.
Kitap, son sözünü söylediğinde okur, rahatsız edici olanın yalnızca akşamlar olmadığını görerek Hollanda’nın bir köyünden kendi yaşamına döndüğünde belki de okuduklarını unutmak isteyecektir.
.
—————-
*Uluslararası Booker Ödülü, 2005’te birincisi düzenlenmiş olan ve 2016’dan bu yana her yıl verilen uluslararası edebiyat ödülüdür. Dünya çapında eserlerinin İngilizce çevirisi yapılan yazarlara verilir. Para ödülü yazarla çevirmeni arasında paylaştırılır. Ödül için adayları jüri üyeleri belirler.
.