25 Şubat 2025
SEVİN SEZGİN
Geçmiş yıllarda, Yaşar Kemal’le Çukurova ve ağalık düzeni; Fakir Baykurt’la orta Anadolu’nun ezilen insanlarının öyküleri belleğimize kazındı. Kemal Tahir, Orhan Kemal, Sabahattin Ali, Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Talip Apaydın ve adını yazamadığım pek çok değerli yazar Anadolu’yu, insanlarını, doğasını, öyküler ve romanlarla anlattılar. Ancak köylerden kente başlayan göçlerle edebiyat farklı bir yöne evrildi. Büyük kentlerde yaşama tutunmaya çalışan insanların öyküleri yazılmaya başladı ardı ardına. Yalnızca edebiyat alanında değil, sinemada da bu insanların yaşamlarını anlatan filmler çekildi. Şimdilerde, köylerimizin birer mahalleye dönüştüğü bir zaman diliminde, Ahmet Ordu unuttuğumuz köylerimizi, orada yaşayan güzel insanları, gelenekleri, doğayı, doğa-insan ilişkilerini bize yeniden anımsattı.
Ahmet Ordu’nun, yıllar içinde Duvar Yayınları’ndan çıkmış olan bütün kitaplarını çok büyük tatlar alarak okudum. İnanılmaz duruluktaki dili, insancıllığı, doğaya tutkusu, gözlemciliği beni çok etkiledi. Bunun yanı sıra, Ahmet Ordu’nun yöresel dili en güzel kullanan yazarlarımızdan biri olduğunu düşünüyorum.

Son kitabı Giden Gidene yoğun duygular bıraktı yüreğime. “Unuttuğumuz ne çok değer var!” diye düşündürdü. En başta doğa insan ilişkisi… Kent insanı, doğayı hoyratça katlederken toprak insanın ne denli koruyucu olduğunu duyumsattı. “Orada Bir Köy Var Uzakta” diyen Ahmet Kutsi Tecer’i anımsadım. Anadolu’nun güzel yürekli insanlarının orada bir yerlerde olduğunu, geleneklerini, yaşam savaşlarını… Doğanın, o insanlar için ekmek, su kadar yaşam kaynağı olduğunu…
Ahmet Ordu “Bir Güz Günü Daldan Dala” öyküsünde, “Doğa şaşmaz döngüsünü sürdürecek elbet. Sisli, kırağılı günlerin ardından bu kez sert rüzgârlar esecek. Yığın yığın kurşuni bulutların kapladığı göğümüze evlerin bacalarından, baktıkça içimize sıcaklık veren dumanlar yükselecek.”(s. 7)
Gözümüzün önünde beliren görüntüyü, ne denli özlediğimizi ayrımsıyoruz bu tümceleri okuduğumuzda.
Giden Gidene’de; “Önce üveyikler gitti, sonra gökçekargalar, ardından cullalar, sarasmalar, geçen yıl da leylekler. Gidişleri oldu da gelişleri olmadı hiçbirinin. Bu kış ise ebabillerin güneye göçünü boşuna bekledik.”(s.13)
Doğaya insan eliyle verilen zararı ya da küresel ısınmanın neden olduğu yıkıntıyı yüreğimizde duyduk. “Değme Felek” adlı öyküde, kiraz ağacını ölümünü şiirsel bir dille anlatan yazarın acısına ortak olduk.
“…. beş altı kuşaktır meyvesini yediğimiz, altına oturup sofralar kurduğumuz, dallarına çıkıp türküler söylediğimiz bu soylu ağacımız ölüyordu artık!” (s.16)
“Cezayir” adlı öyküde düğün geleneklerini anlattı değerli yazar Ahmet Ordu. Kirazın, vişnenin, cevizin hasadını öğrendik. Yazarın, satır aralarında duyumsattığı eleştirilerden, küresel güçlerce dayatılanlara tanık olduk.
“Çare”de, “Yolsak da biçsek de, ottan başımızı alamıyoruz.” diyen insanoğlu çareyi buldu: “İlaç. Ohhh, ne güzel! Ottan kurtuldu bağlar, bahçeler; kemkel oldu ağaçların altları. Kaplumbağaları sorma… Kimileri aldı başını gitti, kimileri ise debelene debelene… Hasretiz şimdi onların ‘tok tok’ larına. Ara tara, yüzlerini gören cennetlik.” (s. 62)
Giden Gidene’yi” okudukça derinleşiyor insanın duyguları. Her öyküden sonra daha çok düşünüyor ve sorguluyorsunuz.
Değerli öykü ustası Ahmet Ordu’nun kalemine, yüreğine sağlık.
.

Ahmet Ordu, 1950’de Akşehir’in Gölçayır köyünde doğdu. Akşehir Öğretmen Okulunu bitirdikten sonra 1969’da öğretmenliğe başladı. 1978’de Buca Eğitim Enstitüsü Türkçe Bölümünü bitirdi. On dokuz yıl İzmir’in çeşitli liselerinde görev yaptıktan sonra 1997’de emekli oldu.
Yazarın Duvar Yayınları tarafından okurla buluşturulan diğer kitapları şunlardır:
Yüzünde Gözyaşı Yüreğimde Sancı
Dörtnala Sürüyor Atını Zaman
Onca Zamandan Sonra
Höyükte Bir Ulu Çınar
Gönül Borcu
.