9 Aralık 2025
SEÇİL BÜKER
Giriş

Bu yazıda, film anlatısındaki eyleyenleri açıklamaya çalıştım. Eyleyen, olay örgüsü içinde eyleme etkin ya da edilgen bir biçimde katılan varlık ya da nesnedir. Ayrıca “evden ayrılma” ve “yasağı çiğneme” gibi anlatısal işlevlere de yazıda yer verdim. Film kişilerinin adlarının anlamlarına da değinmeye çalıştım.
Bu açıklamalar, yazmaya meraklı çocuklara yol gösterebilir. Çocukla birlikte filmi izleyen yetişkin, sorular sorarak onu yönlendirebilir.
Film üzerine daha önce yazılan değerlendirmelerde genellikle Beyaz Diş’in vahşi doğasından kaynaklanan savaşçı yönü vurgulanır. Bu savaşçı yön, toplumsallaşma sürecinde barışçıl bir tutuma dönüşür. İnternette bu konuyu ele alan pek çok yorum bulabilirsiniz. Ben daha çok, anlatıya ilişkin kavramları ve bir aidiyet sorununu gündeme getirmeye çalıştım.
Şiddet, seyirlik nesneye dönüşür.
Beyaz Diş (Alexandre Espigares, 2018) başladığında Yukan Vadisi alabildiğine uzanır. Sanki hiç bitmeyecek gibidir. Vadi sona erdiğinde kasabada, kapalı bir mekânda yüksek sesle konuşan erkekleri görürüz. Az sonra merdivenlerde bir köpeğin ayakları görünür. Beyaz Diş, iki dövüş köpeğine karşı tek başına savaşmak üzere alana getirilir. Beauty Smith, onu iki köpekle dövüştürerek çok daha fazla para kazanacaktır.
Beyaz Diş öylesine güçlü bir köpektir ki şiddet yanlısı erkekler, onun üzerinden para kazanmak isterler. Öte yandan hayvanları dövüştürerek dövüşü seyirlik bir gösteriye dönüştürürler. Dövüş sahnelerinde bayılan Beyaz Diş nesneleşir. Özne konumundaki erkekleri durdurmak isteyen Şerif Weedon Scott’ı ise başka bir erkek vurarak bayıltır.
Acının seyirlik bir nesneye dönüşmesi çok eskilere dayanır. Susan Sontag, savaş görüntüleri karşısında duyarsızlaşan ve şiddeti bir tür seyirliğe dönüştüren günümüz insanından söz eder. Geçmişte ise hayvanlara uygulanan şiddet, başlı başına bir seyirlik gösteriydi.
Sontag, “Savaşı, erkekler yapar; çoğu erkek savaştan hoşlanır,” derken içimizi burkan şiddet görüntüleri karşısında şiddetin çoğu kez kınanmadığını da vurgular. “Çünkü konu başkalarının acılarına bakmak olduğunda, herkesçe baştan kabullenilmiş bir ‘biz’ yoktur,” der. Şiddet bir köpeğe uygulandığında, onu “biz” olarak algılamamız çok daha zordur.
Acı içindeki bir hayvana bakmaktan alınan haz, çıplak bir bedene bakmaktan alınan hazla eşdeğerdir; bu açıdan pornografiktir. Filmde Beauty Smith “haz” satar ve filmin başında özne konumunda olan odur.
İleri Atlama ve Geriye Dönüş
Film, ileriye doğru kayarak daha sonra olacakları gösterir; olay örgüsünü klasik bir neden–sonuç ilişkisiyle kurmaz. Beyaz Diş ve şerifi baygın halde bırakan yönetmen, bir geriye dönüşle izleyiciyi annesinin koynunda yatan Beyaz Diş’e götürür. Böylece anlatının temel işlevleri işlemeye başlar. Anne, Beyaz Diş’in yuvadan dışarı çıkmasını yasaklar. Ancak yuvanın karanlığında dışarı açılan boşluktan sızan ışık onun aklını çeler. Yuvadan ayrılmasına yol açar. Böylece kahraman yasağı çiğner.
Öyleyse Beyaz Diş’in özne olma yolunda ilk adımı attığını söyleyebiliriz. Özne olmak o kadar kolay değil. İstemek yetmez. Greimas’a göre güç ve bilgi de gerekli.
Doğanın sesleri, görkemli güzelliği onu öylesine etkiler ki Beyaz Diş ‘in yuvadan ayrılmaya karar vermesine yol açar. O doğanın tekinsiz olduğunu bilir. İlk tehdit onu ürkütür ve koşarken tepeden yuvarlanır, ırmağa doğru sarkan bir ağacın dalına tutunur. Dal kırılınca suya düşer. Annesi onu kurtarır. Ne güzel bir anne… Adı Kische. Eyleyenler açısından bakarsak annesi yardımcısı.
Onu eğitiyor ve koruyor. Ona avlanmayı öğretiyor. İlk avları bir tavuk. Tabii ki annesi gerçekleştirdi bu eylemi. Filmin sonuna doğru şerifin eşi Maggie Scott onu eğitene dek Beyaz Diş’in kurt soyundan gelen genleri iş başında olduğundan pek çok tavuk yaşama veda edecek.
Annesi yabanıl bir kediden onu korumak için dövüşür. Beyaz Diş şimdilik saklandığı oyuktan annesini seyreder. Yönetmen, Beyaz Diş’in bakış açısından doğayı bize gösterir. Daha sonra Beyaz Diş, orman meyvesiyle yüklü bir dalı annesine armağan olarak getirir.
Beyaz Diş’i korumak isterken bacağından yaralanan anne yiyecek bulmada zorlanır. Güvenli bir ortam arar. Birlikte yerlilerin köyüne doğru yol alırlar.
Tepeden köye baktıklarında yaşlı bir adamın Üç Kartal adında birine seslendiği duyar izleyici. Aşağıya indiklerinde ikilinin yarı kurt doğaları yerlileri ürkütür. Ama yaşlı ve bilge Gri Kunduz anneyi hemen tanır.
Peki yardımcının adı neden Gri Kunduz? Amerikan yerlilerin adları böyle. Doğayla iç içe yaşıyorlar. Kabile nehir kenarında yaşıyor; ailesi, oğullarının kunduzlar gibi nehre hâkim olmasını istemiş olabilir ya da gri, sakin bir renk olduğu için bu ad verilmiş olabilir. Gerçekten de Gri Kunduz çok sakin ve bilge yaşlı bir adamdır.
Beyaz Diş’in adını da Gri Kunduz’un koyduğunu öğreniriz. Gri Kunduz’un adındaki “gri” ne demek? Gri, çok sakin ve sessiz bir renktir. Kırmızıdan oldukça farklıdır. Filmlerde renklerin anlamları vardır ama bu anlamlar filmden filme değişebilir. Renkler filmlerde koda dönüşmez, bağlam içinde anlam kazanırlar.
Kunduz nasıl bir hayvandır? Kunduzların “mimar” oldukları söylenir. Öyle yuvalar inşa ederler ki! Çamur, ağaç kabuğu ve kamış kullanırlar. Baraj bile yaparlar akarsulara. Onlara da “kunduz barajı” denir. Yuvalarının havalandırma delikleri vardır.
Onların yerlilerin köylerine dönmesi “yer” kavramını düşünmemizi sağlar.
Bir yere ait olmak ne demektir? Martin Heidegger’den esinlenerek aşağıdaki sorular tartışmaya açılabilir mi? Demiryolu istasyonları, pazar yerleri mesken (konut) sayılır mı? Bir yerde, örneğin sevdiğiniz bir pastanede kendinizi evinizde hissetmeniz oraya ait olduğunuzu gösterir mi? Tim Cresswell’e göre “yer”, insanların ilişki kurdukları ve bağlandıkları mekânlardır. İnsanlar bu mekânlara anlam yükledikçe mekân bir “yer”e dönüşür.
Beyaz Diş, Gri Kunduz’un köyünde doğmuştu. Adını da ona Gri Kunduz vermişti. Annesi de aynı yerde yaşamıştı. Bir yerin sakini olmak ve orada barınmak, aidiyet duygusu yaratır. Oysa tren istasyonu barınma (iskân) alanı değildir.
Cresswell, mekânın “yer”den daha soyut bir kavram olduğunu söyler. Mekân, yerden farklı olarak kendiliğinden bir anlam taşımaz; insanlar (ya da Beyaz Diş) ona anlam yükleyip onunla ilişki kurduğunda mekân bir “yer”e dönüşür. Beyaz Diş bir süre şerifin evinde kalır ancak orası en azından ait olduğu yere yakındır. Aile başka bir eyalete taşınmak istediğinde ise bu karara uymakta zorlanır. Şerif, taşınacakları eyaletin daha sıcak olduğunu söylediğinde Beyaz Diş, iklim koşulları da dahil olmak üzere her şeyin değişeceğini anlar ve ait olduğu yerden ayrılmak istemez.
Gri Kunduz da ait olduğu yerde yaşamak ister. Köye gelen yetkili, yerlilerin yaşadığı araziyi altın arayıcılarının satın almak istediğini söyler. Gri Kunduz, atalarının bu topraklarda yıllardır yaşadığını belirtir. Ancak kısa süre sonra burada kalabilmek için araziyi satın almak zorunda olduğunu anlar. Bunun için daha çok avlanmaları ve kadınların, av hayvanlarından elde edilen yün iplikten daha fazla eldiven örmesi gerekir. Gri Kunduz, eldivenleri Fork Yukan’daki pazarda satarak gerekli parayı kazanacaktır. Ancak bunun için kendilerine ait olmayan topraklarda da avlanması gerekir. Avlanma izninin bedeli olarak Beyaz Diş’in annesini bir yabancıya vermek zorunda kalır.
Amerika’nın yerlileri için bu topraklar bir “yer”dir. “Yer sevgisi” kavramını geliştiren Yi-Fu Tuan, yer kavramını mekânla karşılaştırır ve insan ile yer arasındaki duygusal bağı vurgulayan topophilia (yer sevgisi) kavramını ortaya koyar. Böylece Heidegger’le buluşur ve insanın var olma biçimi olarak “ikamet etme” kavramına ulaşır. İnsan, kök saldığı yerden ayrılmak istemez. İnsanın var olma biçimi, bir “yer”de olması, o yeri deneyimlemesi ve o “yer”le bağ kurmasıdır. Bağ kurmak yaşamın temel koşuludur. Bu durum hem insanlar hem de Beyaz Diş için geçerlidir.
Gri Kunduz yola çıkmak için hazırlanır. Torunu, büyükbabasına kendi elleriyle bir kese yapar. Gri Kunduz onu boynuna geçirir ve “Benim için kaygılanmayın; yanımda torunumun benim için yaptığı kese var,” der. Bu durumda torunun bağışçı olduğu söylenebilir mi? Belki söylenebilir ama kese sihirli değildir. Gri Kunduz’un yanında bir dostu, Beyaz Diş vardır.
Kasabaya vardıklarında yerli olduğu için Gri Kunduz aşağılanır. Beyaz Diş ise onlar için para kazanma aracıdır. Engelleyiciler (saldırganlar) Beyaz Diş’i ele geçirmek için akıl almaz planlar yaparlar. Frantz Fanon, sömürgeci sistemin yapısındaki şiddete odaklanır. Sömürgeciliğin diyalektik bir ırksal nefrete yani aralarında çatışma olan iki ırksal grup arasındaki düşmanlığa dayandığını vurgular. Ötekileştirilen yerli hem duygusal hem de fiziksel şiddete maruz kalır. Ezilen yerlinin toprağını ve geçmişini hedef alan egemen güç, Beyaz Diş’in de esenlik içinde yaşamasına izin vermez.
Beyaz Diş onlar adına dövüşen bir köpeğe dönüşür. Üstelik iki vahşi köpekle dövüşmek zorunda bırakılır, sadece kötülerin daha çok para kazanması uğruna. Böylece filmin başlangıç bölümüne gelmiş olduk.
Beyaz Diş kendi gücü ve bilgisiyle Şerif Weeden Scott’ın evine ulaşır. Maggie Scott onu doyurur. Şerif de onu sever. Böylece her Beyaz Adam’ın kötü (saldırgan) olmadığı kanıtlanmış olur. Çünkü filmin başlangıç bölümünde şerif hayvanlara yöneltilen şiddete de karşı çıkar. Kendisi de yara alır. Maggie, Beyaz Diş’i eğitir, Beyaz Diş tavuklara saldırmaktan vazgeçer. Böylece suçlu olanın kötü adamlar olduğu vurgulanır. Sistem kendisini aklar.
Scott ailesi de ait oldukları “yer”e gitmeye karar verdiklerinde Beyaz Diş, kendi “yer”inde kalmayı seçer, Amerikan yerlilerin köyüne döner. Özne olmanın üç koşulunu gerçekleştirmiş olarak kuşkusuz. İstek, güç ve bilgi sahibi olarak o artık özerk bir öznedir.
Kaynakça
Cresswell, T. Place: A Short Introduction. Blackwell, 2004.
Fanon, F. The Wretched of the Earth. Çev. C. Farrington. Penguin, 2001.
Greimas, A.J.& Courtés, J. Semiotics and Language. Çev. L. Crist, vd. Indiana University Press, 1982.
Heidegger, M. Düşüncenin Çağırdığı. Çev. A. Aydoğan. Say, 2008.
Sontag, S. Başkalarının Acısına Bakmak. Çev.O. Akınhay. Agora, 2003.
Tuan, Y. F. Space and Place: The Perspective of Experience. University of Minnesota Press, 1977.
.
