Ünlülerin İlk Yazıları

25 Ekim 2025

Saadet Altay tarafından derlenen Ünlülerin İlk Yazıları 1988 yılında Gür Yayınları tarafından okurlarla buluşturuldu. Kitabın ön sözünde Altay, kitabın yayımlanma yolculuğunun şu sorularla başladığını belirtiyor: “Bugün severek okuduğunuz ünlü yazarların ilk yazılarını merak etmez misiniz? Bu yazılar ne zaman, nerede yayımlanmıştı?Türleri neydi? Şiir mi, düzyazı mı, öykümü, eleştiri mi, günlük mü? Çoğu yazarımız bugün yazıp ünlendiği türün dışında bir alanda mı kalemi eline almıştı?”

Sait Faik’le başlayıp Tahsin Yücel’le sona eren derlemede yetmiş üç yazara yer veriliyor. 

Sait Faik Abasıyanık’ın Milliyet gazetesinde 9 Ocak 1929’da yayımlanan ilk yazısı ”Uçurtmalar” adını taşıyor. 

UÇURTMALAR
Sait Faik Abasıyanık

Rüzgar çıktı. Bir çocuk başı gibi oynak, afacan bir rüzgâr… Etrafında güneş kadar temiz, ay kadar donuk bir sessizlik var.

Emirsultan’da bir tek, Yeşil’de bir sürü, Pınarbaşı’nda yüzlerce ipleri görünmeyen uçurtmalar…

Ovada Nilüfer ve taş köprüler… Gök; kırık, titrek bulutlar içinde.

Hey, uzak, beyaz bulutlar gibi titrek, kırık göğüslü Bursa çocuğu! Rüzgâr çıktı; başın gibi oynak, afacan bir rüzgâr. Uçurtmanı çıkar. Uçurtmanın tam vaktidir. 

Gök bahtiyar, rüzgâr kıskanç, güneş hasretle dolu. Uçurtmalar, birer çocuk ruhudur.

Ben bir kuş olsaydım! Yükseklerde uçan bir kuş… Kanatlarını germiş, gölgesinin düştüğü yerden bihaber bir kuş… Uçurtmaları gagalar mıydım?

Ben bir kuş olsaydım! Ufacık bir kuş, uçurtmaları acaba nereden seyrederdim? Çınarın üstünden mi? Yoksa yukarlardan, atmacalardan korkmayarak daha yukarlardan, uçurtmaların üstünden mi?

Ben bir kuş olsaydım kınnapların sarkmış, gevşemiş münhanisinden denize atılmış yaypak taşlar gibi şeker; uçurtma sahiplerinin sedef düğmeleri çözülmüş göğsüne girer, oradan, o ot, dere, ceviz, böğürtlen, fındık yaprakları kokan yerden başını çıkarır, uçurtmaları oradan seyrederdim.

Rüzgâr kınnapları gerdi. Rüzgâr kalemleri kırdı. Rüzgâr kâğıtları yırttı, terazileri bozdu, kuyrukları savurdu. Taş köprüler gürültüsüz yıkıldı, Nilüfer eridi.

Şimdi döndüğüm yolun ağaçlarında ipler sarkıyor, kırık altı köşelerin kalemleri sallanıyor, mor kâğıt paraları uçuyordu.

Bir aralıktan çocuk gölgeleri yağmaya koşarken benim yolum da akşam alacası içinde ipi kesilmiş mor bir uçurtma gibi büklüm büklüm kıvranarak uzaklara, uzaklara… sessiz bahçeliklere doğru düşüyordu.  

.