5 Ağustos 2025
NERMİN ŞENOL KALYONCU
BİZİM ÇAĞ SORUYOR:

İyi kitap okuru, iyi yazar sizin için ne ifade ediyor? İyi yazar, iyi okur tanımınız nedir? Tanımız zaman içinde değişti mi? Değiştiyse nasıl ve niçin değişti?

İyi yazmakla, iyi edebiyat okuru olmak birlikte ilerler. Okuyup yazıya oturmak, aşkla yapılan okurluktur.
İyi kitap okuru olmadan, iyi yazar olunmayacağını düşündüğümde, bütün işlerimden emekli olmuştum. Çevrimiçi kitap kulüplerine katılmakla başladım okumalarıma. Ardından okur yolculuğu olarak gördüğüm okuma atölyelerine de katıldım. Katılımcı arkadaşlarımın okur yolculukları beni zenginleştirdi, tabii ki bu arkadaşlarım için de geçerliydi. Zenginleştik.
İlk katıldığım okuma atölyesinde okumalarımız üzerine yazdık. İlk olarak Melville’nin Beyaz Balina’sını okuduk. Atölye yöneticimiz, bu kitabı okuduktan sonra değişeceğimizi söyledi. Gerçekten de öç, nefret, intikam, doğa, şiddet, deniz gibi birçok şey üzerine beni düşündürdü. Şiddetin olmadığı bölümleri okurken derin bir huzur buldum. Şiddet bölümlerinde ise benim de duygularım değişti. Oysa ben şiddetin olmadığı sayfaların bana verdiği huzuru sevmiştim. Doğa ve balina avcıları hakkında yazdıkları bana bu karakterleri sevmeyi öğretti. Şimdi Don Kişot’u okuyoruz. Bu okumalarda da tutturdum Don Kişot deli değil, bilge bir adam diye. Hatta o delilik kelimesinin ona uygun düşmediğini ispatlamak için deliliğin tarihini anlatan tuğla gibi bir kitap aldım. Oysa… Ben yazmak istiyordum ama yazmaktan çok okumayı sevdim.
İyi okur, yakın okuma da yapabilen kişidir. Bir kitabı iki defa okuyan kişidir. Ben henüz okuduğum kitabı sil baştan yeniden okuma yapamadım. Öyle çok kitap var ki ne okuyacağımı şaşırmış durumdayım. Yeni bir okuma planı oluşturmam gerekecek.
İlkokul yıllarında gerçekten iyi bir okurdum. Çok kitap okuyordum. Birçok öykü ve romandan bazı bölümler hâlâ aklımda. Kurgu dışı kitaplar da okuyor, okuldaki duvar gazetesine yazıyordum. Masallar, fabllar, fıkralar da… Beni derinden etkileyen, etkisi bu yaşıma kadar görünen, ilk okuduğum kitaplarımdan olan Karlar Kraliçesi masalı oldu. Özdeşleşmişim meğer. Ben Gerda, sevgilim de Kay’dı. O karlar kraliçesiyle karşılaşmalarım derin üzüntü veriyordu bana. Masaldaki gibi her yıl baharın gelmeyeceğine, güllerin açıp solup yeniden açmayacağına inandığım zamana girdim sonra. Ya diğer çocukluk yıllarımın romanı? “Havalanıp evin tavanına yükselen ve masa başında yemek yiyen karakterler var” diye tutturdum. Bu hangi kitaptaydı diye sordum ilkokul arkadaşlarıma, anneme ve kardeşlerime. “Sen uydurmuş olmalısın, öyle bir kitap yok,” dediler. Psikolojik yorumlar yapıldı. Geçen yıl Mary Poppins’e ulaştım. Yanılmamışım, aradığım kitap buymuş.
Ortaokulda da iyi bir okurdum. Türkçe öğretmenim Altan Ümran Kebapçıgil sayesinde çok güzel kitaplarla tanıştım. Diğer yandan da benden beş yaş büyük ablamın kitap ve dergileri çok kıymetliydi. Annem de okumamı destekliyordu. O yıllarda da iyi bir okur olduğumu sanıyordum ama yanıldığımı anlayalı iki yıl oldu. İlkokuldaki iyi okurluğum kadar iyi değildim çünkü okuduklarım hakkında konuşamıyordum. Yalnız kitaplar için geçerli değildi konuşamamam. Derslerde de sözlülerde iyi değildim. Yazılılarımdan yüksek not alıyordum. Günlük tutmaya ilkokulda başlamıştım ama ablamın günlüklerini büyüklerim okuduktan sonra yazmayı bıraktım. Kitap özetlerini çıkarmak zordu benim için. Anlıyordum ama anlatamıyordum.
Lisede okuma hızım kesildi. Öğretmenimiz şiirlerin üzerinde duruyordu. Şiirleri açıklamamızı bekliyordu. “Şair burada ne anlatmak istiyor?”
Üniversiteye başlayınca okurum, diyerek o yıllarda okumayı azalttım. Liseyi bitirdiğim yıl aldığım karneden bana uygun bulunan meslek resim öğretmenliğiydi. Sessizdim ve resim yapmak bana huzur veriyordu.
Üniversitede resim bölümüne girmedim. Derslerim çok zamanımı alıyordu ama az da olsa kitap okumaya çalışıyordum. Sınavlarımız sözlüydü ve benim konuşmayı öğrenmem gerekiyordu. Günlük tutuyordum zaman zaman. Ama en güzel kazanımım kitapları doğru seçmemdi. Kimseden yardım almadan doğru yani iyi edebiyat eserleri seçebiliyordum. Bu da ablamın aldığı edebiyat dergilerinden olsa gerekti. Sadece bir roman aldım best seller olan ve yarısına gelmeden bıraktım. Tutunamayanları oynadım, Oblomov oldum. Bu iyi okur olmadığımı mı gösterir? Bu soruya henüz yanıtım yok.
Üniversiteden sonra işe başladım ve mesleki okumalar yine öne çıktı. Mesleki makaleleri çevirmeye çalışıyordum. Yazı hayatıma girmişti. Doktoramı da yaptım. Sonra nasıl olduysa sınıf öğretmenliği de yapmaya başladım. İki iş ve iki mesleki okumalar… İlk çalıştığım okulda çocuklar için yazmaya başladım. İkinci çalıştığım okulda çocukların günlük tutmasını sağladım ve bu günlükleri kitaplaştırdık. Bu arada ben yazma işine fazla zaman ayıramadım. Fakat öykü atölyelerine katılacak zaman yarattım. Günlüklerim ağırlıklıydı. Kurgu dışı kitapları okumayı seviyordum. Hâlâ kurgu kitaplarım okunacaklar listesinin sonunda. Bir yetişkin romanım çıktı. İkinci romanı kendi sayfamda yayımladım. Şimdi üçüncü romanı yazmayı düşünüyorum ama başlayacağım tarihleri sürekli erteliyorum. Şu kitabı da okuyayım, şunu da öğreneyim…
Yazı, hayatıma emeklilikten sonra tam zamanlı girdi. Çocuk kitaplarım basıldı ama şu aralar internetteki sayfama günlükler yazmaktan ileriye gidemedim. Hedefim iyi edebiyat okuru olmak. Sonra da şimdi olduğu gibi nasıl iyi edebiyat okuru olduğumu yazacağım.
İyi okur, metinde söylenmeyenleri de anlayan okurdur. Edebiyat okumalarında, eksiltili anlatımı fark eder. Metaforlar, simgeler… Kitabın yarattığı çağrışımların, anımsamaların peşine düşer. Zaman zaman kalem elinde masa başında okur. Kitap artık çok pahalı ve bu yüzden de cümlelerin altını çizmeli, sayfa kenarlarına notlar almalı, diyorum. Okumanın ve kitabın hakkını vermeli. Kitap kulüplerine katılmalı. Ücretsiz verilen çevrimiçi kitap değerlendirme, inceleme söyleşilerine katılmalı. Dergileri takip etmeli. Yerli ve yabancı roman ve öyküleri karşılaştırabilmeli. Yazmalı. Çünkü okumak demek aynı zamanda yazmayı gerektirir. Konuşsam bir söylediğimi bir daha söyleyemem. Yazsam, bir sonra aynı şeyi yazamam. Her şeyiyle değişir. Ama bunda şaşıracak bir şey yok, yanlış da değil; öğrendikçe anlatımımıza yeni şeyler eklenir, zenginleşen kelime dağarcığımızla yazımızı geliştiririz. Zaman da değişir. On yıl birlikte yaşadım sevgili kedim Emo, okuyup yazmadığı halde sürekli değişiyor ve beni şaşırtıyor. Değişim kaçınılmazdır.
İyi yazar demek, yazarak kendini değiştiren, dönüştüren kişidir. Klasikler kadar günümüz kitapların da okuru olmak demektir. Kendi sesini bulmak… O sesin sürekli değişimi demek. Arayışı olan, yola çıkmış yolcu demek. Kimi zaman patikalardan, kimi zaman kendi açtığı yoldan yürümek…
Nasıl iyi yazar olurum? Bunun üzerine yazılmış kurgu dışı birçok kitap var. Benim yazacaklarım acemi kalır. Aslında alıntılar yapabilirim. İyi yazmakla, iyi edebiyat okuru olmak birlikte ilerler. Okuyup yazıya oturmak, aşkla yapılan okurluktur. Birbirine benzemeyen edebiyat eserleri yazarı etkiler ama yazı üslubunu etkilemez. Her eserden farklı çağrışımlar, farklı düşler çıkar. İyi yazar kendi düşlerini, kendi üslubuyla yazar. Edebiyat eserleri iyi olunca yazmanın ne denli zor olduğunu anlarız. Ben okur-yazarım ama başka bir şey yapmadığım için yazmayı-okumayı tercih ediyorum. Yani zaman ister. “Kendine ait bir hayat” ister. “Kendine ait bir oda” ister. Benim evim aynı zamanda iş yerim oldu. Fark etmeden iş yeri özelliği artıyor. Buna engel olamıyorum. İyi bir kurgucu olmaya adayım. Artık günlüklerimde de kurgular yer almaya başladı. Gerçi gerçekleri yazsam da gerçekliği konusunda ben de kuşku duyarım. İyi okur yazar, okuduklarının ve yazdıklarının gerçek olmadığını, kurgu olduğunu bilir. Anlatılan mekanlar yaşadığımız dünyadan olsa da karakterler gerçek hayatta yoklardır. Ortak olan yalnızca kullandığımız dildir. Bir başka dünya mümkündür. Kurgu kitapları da yazarın kendi coğrafyasından beslenir ve kurgu dünyada kendini var eder. Toprak parçası edinir. Yazar kurgu olduğunu kabul eder ama okurken hayal kurmayı, sohbet etmeyi, düşünmeyi, sorular sormayı sürdürür. Kurgu olduğunu bilmek engel değildir.
Günümüz romanlarında otobiyografik roman ve öykü kitaplarının sonunda ya da başında gerçek olmadığını yazmaları beni çok üzüyor. İyi okur için bunu yazması gerekmez. Demek ki saf okurlar da var. Çocuklukta okuduklarımızın, masalların, fablların, fıkraların gerçek olduğuna inanmamız normaldi bence. İyi okur yolcuğu böyle başlar. Ama ne yazık ki kendi başımıza iyi okur olmaya çalışmak oldukça zor ve uzun bir süreçtir. Birlikte okumanın okur yolculuğumuzu zenginleştirdiğine inanıyorum.
Edebiyat eserlerinin okurlarının, daha çok romanı tercih ettiğini görüyoruz. Öykü ise daha azdır. Şiir kitaplarının da okurları azdır. Kurgu dışı kitapları okuyan okur farklıdır. Beklentilerimize göre okuduğumuz kitaplar değişiklik gösterir. Şiir okumak alıp başını gitmektir bana göre. Öykü okumak bir şimşek çakar gibi birden dünyayı aydınlatır. Roman bitmeyecek bir hikâyedir. Sonunda karakter ölse de…
Sıradan okurun zamanı olsa yazar da olabilir. Haftada bir kitap okuyabiliyorsa ne mutlu. Yazar kaç kitap okumalı, sayı veremiyorum. Günde elli sayfa okusa ayda bin beş yüz sayfa eder. Bu da ayda yedi sekiz kitap olur. Günde bir sayfa yazsa ayda otuz sayfa olur. Dört ayda bir kitap yapar.
İyi okurluk üzerinde daha çok durdum ama yazarlık, okumanın yolundan geçiyor. Öğrenecek öyle çok şey var ki. Okumanın gerçekten de daha keyifli olduğunu söyleyebilirim. Kitaplarda başka hayatlar var. Bir başka dünya mümkün.
Hayatımızı dilimizle gerçekleştiririz. Bu arada bir de ‘bibliyoterapiye’ diye bir sözcükle tanıştım. Hangi kitapta var bu? Kitapları sıralamayan yazar iyi yazar mıdır? Okurun araştırmasını mı ister? Yeni bir sözcük kullandığında onun açıklamasını yazar, yazar mı? Neyse bu bir başka yazının konusu olsun.
Bol zamanlar, iyi okumalar, iyi yazmalar.
.
